el-İlah Sizi Görüyor

Fatih Böhürler'in Star'daki yazısı.







el-İlah Sizi Görüyor


 Sabah olmuş. Alacakaranlık bile yok. Müezzin sıcak yatağında kalkma hayali kuruyor.

Ben, okuduğum kitabın son sayfalarındayım. Bedenim yorgun, kalbim mutmain. Omuzlarım semersiz. Dünya desen değersiz.

Bugün değil, çeyrek asır öncesi.

Çiçeği burnunda yeni iman etmiş bir Müslüman. Komünist iken insanlık için, ama sonrası için belirsiz ölümü göze almış bir saftirik yiğit.

"İman"ın ardından ise cennet vaad edilen, meleklerin etrafında fırfır ettiği bir mümin. İşte bu, sonsuz mutluluğa ulaştıran bir sınav.

İstenilen ise bütün dinlerin temeli. Buda"dan Musa"ya, Konfiçyus"tan İsa"ya değişmeyen kurallar. Yalan söyleme! Hakkın olmayanı yeme! Zina etme! Adam öldürme! vs.

Ne CIA, ne MGK, ne BM... Umurum değil.

Kaygım yok. Ya da kaygıyı bilmiyorum. Düşünüyorum.

Çiçek değilim, ot değilim. Hayvan değilim, kaya parçası değilim. İnsan olduğum için şükür halindeyim. İnsan olduğumun farkında olmaktan dolayı ise kulluğumun zirvesindeyim.

Tek bir din var. Çünkü tek bir Allah var.

Adem"in diniyle Musa"nın, İsa"nın, İbrahim"in, Muhammed"in dini aynı. Nebi ve Rasullerle, Allah yolumuzu işaret etmiş. İnsanlar değiştikçe kurallar da değişmiş. Allah"ın tavsiyelerinin üstü kapatıldıkça, vicdanlar satıldıkça yeni elçiler gönderilmiş.

Yoksa hepsi aynı kaynağa dayanıyor. Kaynak Allah. Fark kurallarda. Ve farkların bildirildiği elçilerle anılan sistemlerde.

Hani dinde reform deniyor ya; bunları Allah yapmış. Kula bırakmamış.

Böyle bir kutsal zincirin üyesi olmayı ciğerinde, kalbinde, parmağında, damarında hissetmek ne hoş duygudur!

İşte o duygularla doluydum. İki cihan az geliyordu. Başka cihanlar düşlüyordum.

Havf ve reca, yani sevgi ve korkuyu aynı anda yaşamayı düşlüyordum. Allah"tan hem korkmak hem de sevmek... Becerememek beni üzüyordu. Üzüntü ise farklı bir lezzet veriyordu ruhuma.

Yokluk, açlık korkutmuyordu. Kuşlar, kediler nasıl bir şekilde rızkını buluyorsa, ben de bulurdum. Çünkü veren Allah"tı.

Çürük bir arabam vardı. Gaz pedalının yanındaki sac delikti. Oradan rüzgar girerdi. İki çorap giyerdim. "Ya Rab, ayağımı üşütmeyecek bir araba" diye dua ederdim. Yeni doğmuş oğlumuz arka koltukta ise, fren yaparken elim arkaya giderdi. Çünkü arkada da koca bir delik vardı.

O zamanlar alarm pek yoktu. Bir gürültüde arabası olanlar uyanır, teyakkuza geçer, pencereden tarassut ederlerdi.

Benim kılım bile kıpırdamazdı. Kapısı kilitli değilmiş, penceresi açıkmış, teybi çalarlarmış, umurum değildi. Deliksiz uyur, tevekkül halinde olduğumu düşünürdüm.

Ta ki, bir gün o arabayı gıcır bir arabayla değiştirene kadar...

O günden sonra en ufak gürültüde uyanıp, tıpkı komşular gibi tarassuta geçtim.

Anladım ki, maharet benim içimdeki cenin tevekkülde değil, arabaya verdiğim değerdeymiş. Mal canın yongasıymış. İmtihan zormuş. Tevekkülüm tevekkül değilmiş.

Allah"tan düşmanıma yokluk değil mal vermesi için dua edeceğim kadar anlamlıymış.

O zaman yeniden düşündüm Allah"ı, El İlah"ı...

Bu kadar önsöz seçim öncesinde şunu belirtmek için:

Meclis"e girecek adaylar!

İster iktidarda ister muhalefette, "hardal danesi kadar" veya "ummanı kaplayacak kadar" imanı olanlar; "az bir bahaya" kendinizi satmayın!

Önce kendinize, sonra başkalarına karşı dürüst olun.

Sakın iyiyim, mükemmelim demeyin. O yolda yürüdüğünüzü söyleyin. Kötü niyetli insan yoktur. Niyetini tahmin ve tayin edemeyen insan vardır.

Her zaman bir arabanın daha iyisi bulunur. Vicdanın, gönülün, yardım etmenin, ölümün ve sonrasının daha iyisi sizin içinizdeki fırtınaya bağlıdır ve daima sizdedir.

İçinizdeki ve dışınızdaki ilahlara yenilmeyin!

El İlah sizi, içinizi, geçmişinizi, geleceğinizi görüyor, biliyor, izliyor.


Star-Fatih Böhürler

Medya-Makale Haberleri

Abdurrahman Dilipak: Trump, DSÖ'den önce Gazze ve UCM'ye saldırdı
Acar Medya Nifak Çetesini İfşa Etti (VİDEO)
Abdurrahman Dilipak: Trump, DSÖ'den önce Gazze ve UCM'ye saldırdı
Abdurrahman Dilipak :Biyolojik bir savaşın içindeyiz
Abdurrahman Dilipak: Emekli olmanın dayanılmazlığı üzerine