Emeviler Döneminde KIYAMLAR (Kitaplık)

Ömer b. Abdülaziz'den sonra Emevi yönetimi tekrar bütün hızıyla saltanata dönüşmüş ve başa geçen Emevi hükümdarları kendi heva ve heveslerine uygun bir şekilde hükümdarlıklarını sürdürmeye başlamışlardı.

İMAM ZEYD'İN KIYAMI

Ömer b. Abdülaziz'den sonra Emevi yönetimi tekrar bütün hızıyla saltanata dönüşmüş ve başa geçen Emevi hükümdarları kendi heva ve heveslerine uygun bir şekilde hükümdarlıklarını sürdürmeye başlamışlardı.O necib İslam halifesi Ömer b. Abdülaziz'den sonra gelen 2. Yezid b. Abudülmelik hükümdarlığı boyunca cariyelerle uğraşmaktan başka bir şey yapmamıştı. Hişam İbn Abdülmelik ise tam bir hükümdar gibi davranıyor ve özellikle gerçek hilafetten söz etmeye kalkışanları asla affetmiyordu. O devrin ilim adamları gerçek hilafetin o günkü yönetim ile hiçbir ilişkisini olmadığını biliyorlardı ama bu zalim yöneticilerle hernedense seslerini çıkarmıyorlardı. Hicri 105 yılında başa geçen Hişam b. Abdülmelik uzun yıllar Emevi devletini yönetmiş ve özellikle bu ilim adamlarıyla ehl-i beyte göz açtırmamıştı.
Kerbela'da kanları dökülen Rasululah'ın torunlarından geriye sadece Hz. Hüseyin'in oğlu Ali Zeynü'l-abidin kalmıştı. Ali Zeynü'l-abidin'in gözleri önünde babası ve ehl-i beytin diğer fertleri acımasızca şehid edilmiş, kendisi bu manzaralar karşısında son derece ızdıraplı bir hayat yaşamaya başlamıştı. Adeta yöneticilerden uzak kalmak istiyordu. Zira bu zulümler onları sindirmişti. Yöneticilerden uzak, yönetimden tamamen ayrı ve hatta sözünü etmez bir duruma düşmüştü.












Bunun için Ali b. zeyne'l-Abidin yönetimden uzak kalınca Medine'de kendisini fıkıh ilmine vermiş ve hadis rivayetleriyle uğraşmaya başlamıştı. Özellikle tabiinin ileri gelenlerinden aldığı hadisleri rivayet etmiştir. Aynı zamanda ehl-i beyt yoluyla gelen rivayetleri yine koruyan ve kendisinden sonraki nesillere aktaran o olmuştur. Diğer taraftan ehl-i beyt ile alakaları olmayan fakat ehl-i beyt savunuculuğunu yapan Şii bir kitle o günkü toplum içinde kendini kabul ettirmeye çalışıyordu.Fakat onları tutumları başta iki büyük halife Hz. Ebubekir ve Hz. Ömer olmak üzere diğer ashaba karşı takındakları menfi ve son derece yanlış tavır Zeynü'l-abidin tarafından reddediliyor hatta onların bu hallarini en ağır bir şekilde kınadığı görülüyordu. Aşırı Şiilik yapıp da ehl-i beyt çizgisi ile asla ilişkileri olmayan insanların gayeleri ehl-i beyti savunmak olamazdı. Zira ehl-i beytin en çok sevdiği sahabelere ve özellikle Hulefa'i Raşidin'e karşı bu adamların takındığı tavır,hiç bir müslümanın tasvip edeceği tavır değildi. Irak'tan bir heyet Medine'de imam Ali Zeynü'l-Abidin 'i ziyaret etmiş ve onun huzurunda Hz. Ömer ve Ebubekir'e çok ağır sözler söylemişlerdi. Ali Zeynü'l-Abidin ise onların bu tavırlarını sert bir dille eleştirerek onlara şöyle demişti:
"Söyleyin bakalım siz kim oluyorsunuz!? Gerçekten Allah rızası için mallarını ve yurtlarını terkedip Allah yolunda hicret eden ve Allah'ın rızasını kazanmaya çalışan ilk muhacirlerden misiniz? Hayır asla onlardan değilsiniz ve olmadığınız da gayet açıktır. Peki siz yurdu ve imanı daha önde tutmuş olan, kendilerine hicret edip gelen muhacirleri sevip koruyan, onları evlerinde barındıran, bütün dünyevi varlıklarını onlarla paylaşan ve Allah Rasülünün sevgisine mazhar olan ensardan mısınız? Hayır asla değilsiniz. "Onlardan (muhacir ve ensardan) sonra gelenler (yani tabiin ve diğer bütün samimi müminler)derler ki: Ey Rabbimiz bize ve imanda bizden önce giden kardeşlerimize mağfiret eyle ve kalplerimizde iman edenler için kin (ve kıskançlık) bırakma. Ey Rabbimiz, şüphesiz ki Sen (duamızı kabul edensin) çok esirgeyicisin, çok merhametlisin. "Böyle kimseler olmadığınıza göre benden uzak durunuz. Allah müstehakınızı versin, birliğinizi dağıtsın! Siz İslam ile alay eden İslam düşmanı kimselersiniz. "
Gerçek ehl-i beyt savunuculuğu İslam'ın bayraktarlığını yapmış kiimselere dil uzatmayı gerektirmez. ama bunların hedefleri İslam'ı savunmak değil, İslam'ı içten yıkıp bir sürü gayr-ı İslami anlayışları dindenmiş gibi göstermeye çalışmaktır.
İşte böyle mücadele içinden gelmiş bir ailenin çocuğu olan Ali Zeynü'l-Abidin her nedense Emevi hükümdarlarının baskılarından dolayı yönetimden uzak durmak zorunda kalıp sadece ilim ile uğraşmayı tercih etmiştir. O Medine'de yaşıyordu. Kendi öğrencileri ve çocuklarından başka ilgilendiği hiç bir şey yoktu.
İmam Ali b.Zeynü'l-Abidin'den sonra onun ilmi makamını dolduran oğlu İmam Muhammed Bakır olmuştu. Muhammed Bakır gerçekten ilim, fıkıh, hadis konularında babasının yolunu izlemiş, onun ahlakı ile ahlaklanmış, takva ve Allah korkusunu aynen yaşamaya çalışan bir kimse olmuştu. Kendisinden önceki bütün halife ve imamlara büyük saygı duyanlardan biriydi. O sıralarda ehl-i beyt sevgisi maskesi altında ashaba saldırmaya çalışan insanların tavırlarını o da aynı şekilde babası gibi benimsiyordu. Bir gün Muhammed Bakır'a kılıçların kabzasının süslenip süslenmeyeceği konusunda bir soru soruluyor. Muhammed Bakır bunun caiz olduğunu söyledikten sonra şunları ilave ediyor:
"Hz. Ebubekir es-Sıddık ve Hz. Ömer (r. anhuma) kılıçlarının kabzalarını süslemişlerdi. "* Bu rivayeti anlatan ve bize nakleden Urve b. Abdullah Muhammed Bakır'a şöyle sorduğunu nakleder: "Ebubekir es-Sıddık (r.a) mı diyorsunuz? Yani onun için es-Sıddık lakabını kullanıyor musunuz?" Onun bu sorusunu işitince Muhammed Bakır birden kıbleye döndü ve büyük bir heyecanla şöyle dedi: "Evet es-Sıddık, evet es Sıddık. Ebubekir'e es-Sıddık demeyen Allah'ı tasdik etmeyen kişilerdir. Es-Sıddık demeyenin dünya ve ahirette sözü Allah tarafından tasdik edilmesin" demişti. Ayrıca bir gün ehl-i beyt yanlısı olarak geçinen bu müteşeyyilerden birisi olan Cabir el-Ca'fi adındaki şahsa şöyle demişti:
"Cabir! Irak'ta yaşayıp da bizi sevdiklerini zannedip bunu iddia eden bir gurup insanın Hz. Ebubekir ve Hz. Ömer'e karşı kötü bir tavır takındıklarını ve onlara kötü sözler söylediklerini işittim. Onlar bu tavırlarını benden emir alarak söylediklerini iddia ediyorlar. Onlara şunu kesin olarak haber verdim ki ben Allah şahid olsun onlardan beriyim, uzağım, Allah'a yemin ederim ki eğer yönetimi bir gün elime geçirecek olursam Allah'ın rızasını kazanmak niyetiyle bu adamların kanlarını heder ederdim. Ben Ebubekir ve Ömer'e rahmet okuyup onlar için mağfiretler dilemezsem Muhammed (s.a.v)'in şefaatinden mahrum olayım. Allah'ın düşmanı olan bu gafil insanlar,- onlar gerçekten Hz. Ebubekir ve Ömer'in faziletlerinden, İslam'daki üstündüklerinden haberdar değillerdir. Onlara şunu bildir ki bu tavırlarını sürdürdükleri müddetçe onlardan da beriyim. Ebu Bekir ve Ömer'in fazilet ve üstünlüğünü bilmeyen kimse kesinlikle Resulullah'ın sünnetini de bilmiyor demektir."
Yine o sırada Muhammed Bakır: "Allah Rasulü ve mimin kimseler sizin velilerinizdirler." ayetini okuyarak bu ayetteki mümin kimseler kısmını Hz. Muhammed (s.a) ashabı olarak tefsir etmişti. Onun yanında oturan Cabir el-Ca'fi şöyle diyor: "Bu ayetteki iman edenler sözünden kasıt Ali'dir, denilmektedir."Cabir el-Ca'fi'nin bu sözü üzerine Muhammed b. Bakır şöyle diyor: "Ali de Muhammed'in ashabından bir sahabedir.
Genellikle tarihçiler ve siyer yazarları Hz.Hüseyin'in evladının bu anlayış ve görüşü sonuna kadar savunduğunu çok net bir şekilde kaydederler ama doğru yoldan sapanlar bu gerçekleri de saptırmıştır. Muhammed Bakır'ın babası Ali Zeynü'l-Abidin'e nazaran biraz daha siyasi olaylarda aktif bir rol oynamaya çalıştığı gözlenmektedir. Zira dediğimiz gibi Ali Zeynü'l-Abidin'in hükümdarların başarılarıyla adeta uzlete çekildiği müşahada edildiği halde, onun evlatları yavaş yavaş yönetim ile ilgilenmeye başlamış ve bu zalim hükümdarlara karşı bir tavır takınmaya doğru adım atmışlardı.
Özellikle Ali Zeynü'l-Abidin'in küçük oğlu büyük insan İmam Zeyd, kendi çağındaki en büyük kıyamı gerçekleştirip hükümdarlara karşı net bir tavır takınan bir ilim adamı olduğunu göstermişti. yukarıda da ifade ettiğimiz gibi Ali Zeynü'l-Abidin'in yerini dolduran ve o sıralarda tam bir ilim adamı hüviyetini kazanmış olan Muhammed Bakır olmuştu. Hicri 80 yılında Muhammed Bakır'ın oğlu Ca'fer es-sadık ile birlikte İmam Ali Zeynü'l,Abidin'in diğer küçük oğlu İmam Zeyd dünyaya gelmişti. Küçük amca ile yeğen aynı yılda doğmuşlardı ve bu iki akran amca ile yeğen ileride ehl-i beyt mücadelesi noktasında ayrı tavırlar sergileyeceklerdir. İmam Zeyd bütün ilmini ağabeyi İmam Muhammed Bakır'dan almıştı. İmam Zeyd bu büyük ailede yetişti, büyük ilim adamlarından ders aldı, böyle bir ağabeyin medresesinde ilim tahsili gördü. Ancak yaşadığı ortam son derece ızdırablı ve sıkıntılı bir ortamdı. Zeyd'in, H.122 yılında şehid edildiğinde 42 yaşında olduğu kesin olarak ifade edildiğinden onun Hicri 80 yılında dünyaya geldiği kabul edilmektedir. Rasulullah'ın (s.a.v) neslinden gelen İmam Zeyd, aynı zamanda İslam kahramanı yiğit cengaver ve ilim beldesinin kapısı Hz. Ali'nin şehid oğlu Hz. Hüseyin'in torunu idi. Bu sıkıntılı ortamda, baskının zirvede olduğu bir muhitte yetiştiği halde bu sıkıntı ve ızdıraplar asla onu bezginleştirmemiş bilakis ona büyük bir ruhi olgunluk kazandırmıştı. İlmin zirvede olduğu bir dönemde yetişmiş, özellikle İslami ilimlerin doruğuna erdiği Raslullah'ın şehri Medine'de yetişmişti. O dönemde herhangi bir ilim peşinde olmayıp da sadece Medine'de yaşamak önemli bir ilim elde etmeye bile yeterliydi. Ama o büyük imam Zeyd b. Ali bütün vaktini babasından ve ağabeyinden ilim almakla geçirmişti. İmam Zeyd Hz. Ali'ye dayanan pek çok hadisi rivayet etmiş ve bu rivayetlerini "El Mecmu" adlı eserinde bir araya getirmişti. İmam Zeyd 14 yaşlarında iken babası Ali Zeynü'l-Abidin vefat etmiş,artı ondan sonra tamamen ağabeyi Muhammed Bakır'ın elinde yetişmişti. İmam Zeyd bütün ilmini sadece babasından veya sırf ağabeyinden almadı. O ileri gelen tabiilerin ve büyük müctehidlerin yetiştiği dönemde Medine'de yaşamış bir ilim adamı idi.
Diğer taraftan Hz.Hasan'ın torunu Abdullah b. Hasan ehl-i beytin bünyesinde yetişen büyük alimlerden birisi idi. İmam Zeyd'in babası Zeynü'l-Abidin'in amcasının torunu olan bu güvenilir büyük ilmi adamı İmam Ebu hanife gibi birisine hocalık etmiş, İmam Malik, Süfyan es-sevri ve benzeri bir çok muhaddis de ondan rivayet etmişlerdir. İşte İmam Zeyd bu büyük ilim adamı ehl-i beyt mensubu Abdullah b. Hasan'dan ders görmüştü. Ayrıca Hz. Peygamber'in mescinde ilim okutan tabiilerin büyüklerinden de bir çok hükümleri öğrenmiş, verdikleri fetvaları kaydetmişti.


Doç. Dr. Ahmed AĞIRAKÇA'nın bu kitabını şafak yayınlarından temin edebilirsiniz.


şafak yayınları: Büyükkaraman Cad. 21/A 34240-Fatih-İstanbul


Tel: (0212) 631 10 98

Kültür Sanat Haberleri

İranlı ressamın tablosu Hz. Ali’nin (k.v.) türbesine asılacak
Hamaney'in kişisel kütüphanesinde hangi kitaplar var?
Türkiye, İran'a ait 55 tarihi eseri iade etti
Hollywood'da Aptal Asyalılar, Tehlikeli Afrikalılar, Ahlaksız Latinler, Zalim Ruslar
Bugün İran’da “Kızlar Günü”