Bir ramazan akşamı iftara davetli idik. Hayır sahibi biri akraba ve komşularını iftara davet etmişti. İftar ve akşam namazından sonra kısa bir sohbette bulunmamı talep ettiler. Ben de “helal haram” konusuna değindim. Haram yiyen kişinin Allah’ın affetmeyeceği bir günah işlediğini bu nedenle diğer günahlarla kıyaslanmayacağını, kul hakkının ancak iade ve helalleşme ile olabileceğini, kamu malının haksız yere yenmesi halinde tüyü bitmemişlerle, milyonlarca kişiyle helalleşmenin imkânsızlığından vs. söz ettim.
Dağıldığımız sırada sohbeti arkalarda dinleyen bir arkadaşım bana “Siz sohbet ederken önümde oturan iki arkadaş aralarında şöyle fısıldaşıyorlardı: “adam haklı, çok doğru söylüyor, ama haram yemezsek vallahi açlıktan ölürüz”. Doğrusu ben de o gece bana gelen bu haberden çok etkilendim.
İnsanlar, haramı artık rutin bir geçim kaynağı haline getirmişlerdi. Haram artık nerdeyse tüm mesleklerin rutini haline gelmişti. Helal çalışanların haram yiyenlerle rekabet edemez hale geldiği güneş gibi ortaya çıkmıştı.
Benzeri bir durum siyasi hayatta da karşımıza çıkıyor. Şöyle ki, siyasiler: “Helal, temiz ve dürüst siyasetle bırakın iktidar olmayı muhalefet bile olamazsınız, iktidar için Küresel Siyonizm ile uyumlu olmak zorundasınız, Amerika ve Emperyalist Batıya rağmen ne iktidara gelebilirsiniz ne de iktidarda kalabilirsiniz, Amerika’yı razı etmenin yolu İşgalci İsrail’in gönlünü almakla mümkündür. Amerika ve İsrail’in ne kadar kirli olduklarını ellerinin nasıl kanlı olduklarını, işgallerini, ihanetlerini her gün Filistin’de işlenen katliam ve cinayetleri biz de biliyoruz. Ama İsrail’le el sıkışmamanın, Kudüs için miting düzenlemenin, Sincan’da basit bir tiyatro gösterisinin merhum Erbakan’a neye mal olduğunu hep birlikte görmedik mi? Öyleyse kanlı da olsa ellerimiz kardeşlerimizin kanı ile kirlense de katillerle el sıkışmak zorundayız, iktidarın bekası için icabında şeytanla da el sıkışmak gerekir.” görüşündedirler.
Bu görüşlere itirazlarımızı ideal politik, ayakları yerden kesik, dünya gerçeklerinden habersizlikle savuşturuyorlar. Kendilerini reel politik, gerçekçi görüyorlar.
Sonuç endeksli ilkesiz siyaset, popülist, Makyavelist siyaset iyice içselleştirilmiş görünüyor.
Bu siyaset materyalist ve tek dünyalı bir siyasettir. Öteki dünya dediğimiz ahiret âlemi bu siyasette “yokmuş” gibi hareket edilir. Ahireti ve dünyayı aynı zamanda kazanmanın imkânsızlığı ön kabulünden hareketle dünyayı kazanmak için ahiret göz ardı edilir ve edilmektedir de!
Bu siyaset nebevi siyaset değil aksine hasımlarının siyasetidir. Bu yüzden peygamberlerin (birkaç istisna hariç) tamamı bu ilkesiz siyasete tevessül etmediğinden kaybedenlerden(!) olmuştur. Birçoğu sürgün ve işkencelere maruz kalmış hatta vahşice katledilmiştir.
Temeli zer, zor ve tezvir üzerine kurulu bu siyasete lanet olsun!
Not: Temelleri yolsuzluk, hırsızlık ve haram üzerine kurulu siyasete dair link verdiğim makalemin bu makalemle birlikte okunması, meramımın anlaşılmasında faydalı olacaktır. (İslamianaliz)