Üç beş günlüğüne de olsa devletimde yaşadım. Devletinde yaşamanın lezzetini tattım. Devlet sahibi olmanın onurunu, gururunu yüreğimde hissettim. Gençliğini İslam devleti hayaliyle geçirmiş biri olarak hayalimin gerçekleştiğini yaşayarak gördüm.
İlk dikkatimi çeken şey devletin resmi gayri resmi bütün kurumlarında karşıma çıkan resim idi. Âlim, arif, fakir, mücahit, inkılapçı, kilometrelerce uzaktan düşmanın yüreğine korku salan, ahlak ve maneviyat abidesi mümtaz bir şahsiyetin resmi; sakalı, sarığı cübbesi ile efendimizin şemailine benziyordu. Devletimin kurucusu ve şimdiki yöneticisi her konuda efendimize çok benziyorlardı. Doğru sözlü, Allah ve halka sadık, son derece latif, mülayim ve mihriban aynı zamanda korkusuz ve cesaretli, tek dertleri tasaları başta Mescidi aksa ve ümmet olan, mütevazi ama zelil olmayan, İzzetli ama mütekebbir olmayan, şefkat ve merhamet abideleri ama kurda merhametin kuzuya zülüm olduğu bilinci ile zalimlere karşı acımasız liderler.
Kudüs için miting ve etkinlik düzenlemenin darbe gerekçesi yapıldığı bir coğrafyanın kasvetini yaşamış biri olarak Kudüs’ü işgalden kurtarmak için ordular kurmuş bir coğrafyada kısa bir süreliğine de olsa yaşamanın huzurunu anlatamam! Zira bu tür duygular anlatılmaz yaşanır.
Kudüs’ün şehidini anmak ve anlamak için başta Filistin olmak üzere dünyanın her yerinden gelmiş direniş cephesi komutanları ve Kudüs Ordusunun başkomutanı ile birlikte olmak, gerçekten gurur verici.
Şeytanın askerleri ile muhtelif cephelerde ve muhtelif şekillerde savaşan; asker, bilim adamı, yazar, âlim, siyasetçi, sanatçı, şair ve edip, Allah’ın askerleri arasında olmak onlarla aynı havayı solumak heyecan vericiydi.
Kudüs Şehidini anma konferansına katılanlar arasında en çok dikkatimi çeken Rus siyasetçi, bilim insanı ve hukukçu Sergey Nikolayeviç Baburin oldu. Onun ne diyeceğini merak ediyordum. Özetle Kasım Süleymani’nin insanlık değerlerinin muhafaza ve müdafaası için savaştığını bu nedenle insanlık şehidi olduğunu söyledi. Batının Aileyi yıkmakla eşcinsel evlilikleri yasalaştırıp güç kullanarak zayıf devletlere dayatmakla insanlık değerlerine savaş açtığını oysa bu değerlerin bütün dinlerin ve insanlığın ortak değerleri olduğunu söyledi. Siyonizm tehdidine dikkat çekerek Kudüs’ün Filistin devletinin başkenti olması için ortak bir çabanın gerekli olduğunu söyledi.
O bunları söylerken ben derin düşüncelere dalmıştım. Bu adamın tehlikeli dediği, insanlığın imhasını amaçlayan sözleşme Hz. Ebu Eyyûb el-Ensarî (ra)’ın fethinde şehit olduğu İstanbul’da imzalanmış ve bu adı almıştı. İnsanlık değerlerini tahrip etme görevi İstanbul’a verilmiş Moskova ise direniyordu. Ne hazin tablo!
Sırf inancından dolayı en ağır işkencelere, katliamlara, zulümlere maruz kalmış ecdadın, direnci kırılmış ahfadı olarak coğrafyamızda İslam devletinin hayalini de yitirdik.
Bir zamanlar aynı hayali kurduğumuz bazı kardeşlerimiz maalesef bu gün geçmişleri ile “devlet yıkıp devlet kuruyorduk” diyerek matrak geçiyorlar. Birçoğu laik demokratik devletin ne büyük nimet(!) olduğunun idrakine varmışlar.
Amerika’nın icat ettiği “kan dökme, kadın ticareti ve şehvet” ilkelerine dayalı (IŞİD) sözde İslam devleti algısı tutmuş, eski İslamcılar: “biz de İslam devletine karşıyız” teranesine katılmışlar.
Anladım ki nimet sadece sofralarımıza koyduklarımızdan ibaret değilmiş. En büyük nimet “devlet” imiş. İslam devletini bize bahşeden rabbimize hamdolsun. Devletimizin ordusunu karada, denizde, havada muvaffak kılsın. Ümmet coğrafyasındaki bütün Müslümanlara İslam devleti nasip etsin, Amin! (Emin Güneş - Hürseda Haber)