Emin Güneş: Zulme Boyun Eğmeyi Akideye Taşımak

islami Analiz .com yazarı Emin Güneş'in yazısını ikitibas ediyoruz

Zulme karşı koymak için oturduğu yerden onun zayıflamasını ya da ondan daha güçlü olmayı beklemek beyhude bir bekleyiştir.

Konforunu bozmamak adına içine düşülen bu zillet haline kılıf bulmak için uydurulan fıkıh literatürünün Kur’an ve nebevi sünnet ile alakası yoktur.

“Bükemediğin bileği öpeceksin” sözü ile tam teslimiyetçi anlayış, ancak zalimlerin zorbaların öğrettikleri “öğretilmiş çaresizliktir.”

Zalimlere fasıklara itaatsizliği “fitne” olarak nitelemek, zulmü ve fıskı meşrulaştırmaktır.

Bu şartlar altında Talutun Calut’a meydan okuması haşa fitne midir? Bütün Peygamberlerin ve hatemünnebinin etrafındaki bir avuç mümin ile Nemrutlara, Firavunlara, Ebu Cehillere başkaldırıları Fitne midir?(haşa)

Peygamberlik hayatını kendisinden kat be kat güçlü zalimlerle kafirlerle savaşla geçiren ve “cihadın en faziletlisinin zalim bir sultan karşısında hakkı haykırmak” olduğunu söyleyen peygamberin vefatından sonra zalim sultanların saray uleması bu cihadı FİTNE olarak fıkha yerleştirdiler.

Ondan sonra zalimlerin zorbaların hüküm ve tasallutuna mani olanların cehdi gayreti fitne olarak nitelendirildi. Mesela Hz. Hüseyin fitneye kurban gitmişti. Zalim yönetimi deviremeyeceği belliydi. İtaat etmesi gerekirken direnişi seçmesi fitne çıkartmaktı(haşa).

Müminlerin direnişini kırma adına reel politiğe din libası giydirilmesi ahlaksızlıktır. Bu anlayışı önce bir mezhebin görüşü, sonra da o mezhebi din halinde takdim etmek aziz İslam’ın varlık nedenine aykırıdır. Çünkü İslam mazlumların mustazafların çaresizlerin örgütlenip direnmeleri ve söke söke hak ve özgürlüklerini elde etmeleri için gönderilmiştir.

Kuşkusuz bunun usulü ve fıkhı olacaktır. Mücadele yel değirmenlerine saldırırcasına intihar gibi hikmetten uzak olmayacaktır. Ama hiç değilse zalimin/fasıkın arkasında namaza durmayarak namazlarını tek başına kılarak pasif de olsa bir direniş sergilenmesi gerekmez mi?

Önce bu zillet haline dini kılıf uyduranlar sonra iki şey yaptılar. İçeride zorba diktatörlere boyun eğmenin nerdeyse faziletlerini anlattılar. Zalimleri değil mazlumları suçladılar. Hak etmeselerdi Allah başlarına bu zalimleri musallat etmezdi dediler. Hz. Ali ve evladının mücadelesini ya gözden düşürmeye ya da ilahi hikmete yorumladılar. Güya Allah “pislik” olan iktidardan kirlenmemeleri için bu tertemiz aileyi uzak tutmayı irade etmişti?

Dışta Allah’ın düşmanlarının Amerika İngiltere Almanya Fransa İsrail Rusya ve Çin gibi ülkelerin gücünü olduğundan fazla abarttılar. Buna mukabil her gün Müslümanların bilimde teknolojide, özellikle silah sanayinde ne kadar geri olduklarını dağınık ve zayıf olduklarını abartarak anlattılar. Ümmetin bir araya gelmesinin D-8 gibi birlikler kurmasının ham hayaller peşinde koşmak olduğunu bu kuruntulardan(!) kurtulmak gerektiğini anlattılar.

Kısaca zillete boyun eğmeyi öğütleyen bu sapkın anlayışı önce en müstakim mezhep olarak nitelediler. Bu mezhep açıklanan nedenlerle emperyalizmin de işine geliyordu. Emperyalizmin desteği veya göz yumması ile yaygınlaşınca, kemiyetini keyfiyetinden üstün tutarak haklılığına delil saydılar. Emperyalizmle barışık ve uyumlu olmayan anlayışlar dalalet fırkaları olarak dışlandılar.

Direniş cephesinin bu teorileri paramparça eden zaferlerini ya görmezden geldiler ya da tesadüfi ve mevzi başarılar olarak gördüler. Daha ahlaksız olanları da direnişin zaferlerini “danışıklı dövüş” olarak nitelediler.

Son söz Kitab-ı Kerimden:

"Nice az topluluk vardır ki, Allah'ın izniyle, kalabalık topluluğa üstün gelmiştir. Allah da sabredenlerle beraberdir" dediler. (Bakara 249)

(Emin Güneş - İslamianaliz)

Medya-Makale Haberleri

Abdurrahman Dilipak: Bize yalan Söylediler
Mücahit Gültekin: Suriye Tartışmaları, "Kökü Dışarıda Olmak" Söylemi ve Politik Hafıza Üzerine
Abdurrahman Dilipak: Suriye İsrail’le karşı karşıya gelirse!
Abdurrahman Dilipak: Suriye’deki halk devrimine nasıl bakıyorum
Abdurrahman Dilipak: Allah’a ve ahiret gününe inanmak!