"Amerikan Hükûmeti"nin Başbakan Erdoğan"ın dış gezilerine müdahaleye kalkışmasının meydana getirdiği- getireceği yeni durum üzerinde önemle durmak gerekir. Bizim geçmişimiz bu konuda hiç de yüz ağartan örneklere sahib değildir, son 100 yılımızda.." diye başlayan önceki yazımızı, ikinci bir yazıyla noktalamak istemiştik.
*
Kaldığımız yerden devam edelim..
Son aylardaki bir kaç önemli gelişmeyi, daha bir hatırlamak gerekiyor.
İki hafta önce, 8 Nisan 2013 günü medyaya yansıyan haberlerde, Amerikan Dışbakanı John Kerry"nin T.C. Dışbakanı Davudoğlu"ndan, Ankara Belediyesi"nce bastırılıp başkentin muhtelif yerlerindeki billboard"larda sergilenmiş olan, "İsrail"in Türkiye"den özür dilediği"yle ilgili posterler konusunu sorduğu bildiriliyordu. Çünkü, o afişlerde, İsrail"e özür diletilmesinden dolayı "Minnettarız" yazısı ile ve sözkonusu özre konu olan saldırının gerçekleştiği "Mavi Marmara" gemisinin fotoğrafı ve de başı dik bir Başbakan Tayyîb Erdoğan fotoğrafı, afişin sol alt köşesinde ise, başı öne eğik, ezik bir şekilde yere bakan bir Netanyahu fotoğrafı yer alıyordu.
Bu afişlerden İsrail rejiminin ve sionist lobilerin rahatsız olması tabiîdir. Esasen, o afiş de herhalde, onları rahatsız etmek için o şekilde düzenlenmişti.
Bu gibi durumlardan siyasetçilerin kendi lehlerine sonuçlar çıkarmak için, propaganda malzemesi olarak kullanmak istemesi tabiîdir. Elbette bunun mukabil tepkileri de olabilir. Farz-ı muhal, "İsrail rejimi de bunun tersi istikamette ve kendilerinin güçlü, Erdoğan"ın güçsüz ve ezik duruma düşürüldüğü" gibi bir afiş hazırlatabilir veya benzeri bir tepki verebilirdi.
Ama, İsrail rejimi böyle bir tepki vermek yerine, "Big Brother"ine / Büyük Ağabey"ine / Amerikan emperyalizminin şeflerine şikayette bulunmuştu.
John Kerry"yi bu konuda direkt müdahaleye sevkeden de işte bu, bir tarafın zafer havası ve karşı tarafın eziklik içinde yakınmaları olmuştu.
Gerçi, bu durumu Kerry'ye, onun Türkiye"ye yaptığı ziyaret sırasında Reuters ajansının muhabiri gündeme getirmiş ve "Mavi Marmara özrü ardından, "Türkiye'nin takındığı muzaffer edâ"nın ve "Netanyahu'yu yere bakarken gösteren billboard'ların" kendisini rahatsız edip etmediğini" sormuştu, ama, muhakkak ki, John Kerry, böyle bir konuda Barack Obama"nın bilgisi olmadan, konuyu kamuoyuna açıklayamazdı, herhalde.. Çünkü, mukabilinde, Türkiye"den gelecek sert bir tepki, ikili ilişkileri derinden yaralayabilirdi..
Kerry, o soruya cevaben, bu konuyu Türkiye makamlarıyla önceden görüştüklerini söylemiş ve "Bunu Davudoğlu'na bizzat sorduğunu; Davudoğlu"nun, sorum üzerine, bana gayet açıkça her türlü zafer hissini engellemek için adım attıklarını söyledi. Ama, hükümetin kendisinden çok az tepki geldi ve bence herkesin bunu not alması önem taşıyor.." demişti.
Bu, gerçekte ise, Obama"nın müdahalesi olarak değerlendirilmelidir. Üstelik, Tayyîb Erdoğan"ın Viyana"da "Medeniyetler İttifakı" isimli uluslararası bir toplantıda Şubat- 2013 sonunda yaptığı konuşmada, "sionizmin insanlığa karşı işlenen bir suç olduğunu" söylediğinde, Amerikan yönetiminin en üst derece sorumluları, "Bunun not edildiğini" açıklamışlardı. Bu "not edildi.." ifadesinin diplomasi dilinde, "zamanı gelince, bunun karşılığı verilir" manâsında olduğu açık..
İşte o karşılığın verilmesi sırası bu vesileyle gelmiş oluyordu..
Uluslararası sularda, İsrail rejiminin hunharca gerçekleştirdiği Mavi Marmara Baskını ve cinayeti üzerinden bunca zaman geçmesine rağmen, özür dilemeye hiç yaklaşmamış olan Netanyahu"ya, onun Erdoğan"dan resmen özür dilemesi için bizzat baskı yapan Barack Obama"ya, Netanyahu ve Amerika"daki etkili yahudi kuruluşlarının bu afişi gösterip, "Gör, baskılarının sonucunu.." diye serzenişte bulunmuş olmaları hiç de ihtimal dışı değildir. Çünkü, o kadar içli-dışlıdırlar.
İhtimalen, böyle olsa gerek ki, konuya Amerikan Dışbakanı Kerry müdahaleye kalkıştı.
Çünkü, Obama, Netanyahu"ya baskı yapıp o tarihî özrü diletirken, Amerikan emperyalizminin ve onun Ortadoğu"daki uzantısı durumunda olan İsrail rejiminin uzun vâdeli maslahat ve menfaatlerini düşünmüştü. Obama, Netanyahu"ya bu psikolojik üstünlükle de baskı yapıyor ve "Amerikan- İsrail aşkının geleceği için, bir fedakârlık yapılması" gerektiğini, bölgedeki ve uluslararası gelişmelerdeki durum gereği, NATO üyesi olan bir Türkiye"yle soğuk ilişkilerin sürdürülmesinin aleyhlerinde olacağını düşünmüş ve bu ihtilafın giderilmesinin uluslararası dengeler için şart olduğunu düşünmüş ve o özrü diletmişti.
O özür diletiş ve dileyişten işten, sadece kendi dünyalarının mizahî sonuçlar çıkarabileceklerini, ama, Türkiye"deki bazı siyasî çevrelerin de böyle bir durumdan böyle sonuçlar çıkarmaya kalkışamayacağını sanmış olmalıydı Obama ve çevresi.. İşte, Amerikan yönetiminin bu konudan rahatsızlığını dile getirmesi bunun içindi de..
Ama, o özür diletme"nin, Türkiye"de bir zafer havası içinde değerlendirilebileceği hesab edilmemişti, herhalde..
Amerika - İsrail yapışık kardeşleri rahatsız eden de, bu oldu.
Ama, İsrail rejimi ve Netanyahu küçük düşürülmüşse, bu konunun John Kerry tarafından dile getirilmesi, ilk planda tuhaf gözükebilir; ama, bu tavır, USA emperyalizminin İsrail konusundaki siyasetlerinin de bir gereği idi.
Ortadoğu"nun hassas dengelerini bilenler için bunda yadırganacak bir durum da yok.
*
Hatırlayalım ki, 1991"deki I. Körfez Savaşı (veya ilk Amerika- Irak Savaşı) sırasında, Saddam, nükleer başlıksız birkaç füzeyi İsrail tarafına ve boş alanlara düşecek şekilde fırlatınca, İsrail karşılık vermek hakkının doğduğunu bildirmiş, ama, Amerikan emperyalizmi onu "Sen dur, onun cezasını ben veririm.. Sen tabloya karışacak olursan, Ortadoğu dengelerinin ne duruma geleceğini kestiremeyiz.." diyerek frenlemişti.
Şimdi de öyle olmakta..
Çünkü, İsrail rejimi nezle olsa, Amerikan emperyalizmi zatürre olacağı korkusu da vardır.
Evet, Amerikan yönetimi ile İsrail rejimi, 50 yıl öncelerde çok meşhur olan Siyam (bugün Tayland)"lı yapışık İkizler durumundadır ve birisinin ölmesinden sonra, diğeri de öteki bedenin ölmesinden meydana gelen kan zehirlenmesi sonunda, kaçınılmaz olarak ölecektir. İşte bu korku her iki bünyeyi de rahatsız etmektedir.
*
Bu Amerikan müdahalesi üzerine, "mukabele-i bilmisli" imkânından faydalanılmış mıdır?
Tabiatiyle, söz konusu afişler üzerine, Kerry"nin (gerçekte, İsrail rejimi ve B. Amerika"nın) o küstah sorusu üzerine, Davudoğlu da, diplomaside genel bir kural olan "mukabele-i bilmisl" (aynıyla misillemede bulunmak) imkânından faydalanmış mıdır, bilmiyoruz. Bu konu henüz medyaya yansımadı. Ama, böyle imkan taze bir örnek olarak elde duruyordu.
Çünkü, Başbakan Erdoğan"ın Şubat-2013 sonunda, Viyana"daki "Medeniyetler İttifakı" toplantısında "siyonizmi insanlığa karşı suç" olarak nitelemesinden sonra, Amerika'da "radikal İslam"a ve Şeriat"a karşı mücadele verdiğini" söyleyen ve sionist yahudi kuruluşlarıyla İsrail rejimine yakınlığı ile bilinen AFDI -American Freedom Defense İnitiative'in hemen başlattığı bir aleyhde kampanya ile, Amerikan şehirlerinde Tayyîb Erdoğan"ı suçlayan afişler hazırlatıp, bunları meydanlara, otobüslere, trenlere, metrolara yapıştırtmıştı.
Mart-2013 başında.. O afişlerde Usâme Bin Laden ve B.Amerika"da Fort Hood Askerî Üssü'nde üç yıl kadar önce 13 kişiyi öldürmek suçlamasıyla yargılanan Filistin asıllı Nidal Mâlik Hasan'ın fotoğraflarının yanında, Erdoğan'ın fotoğrafları da kullanılmıştı. O fotoğraflarda, Erdoğan"ın okuduğu ve İstanbul Belediye Başkanlığı"ndan alınıp hapsedilmesine ve siyasî haklarının ömür boyu yakılmasına yol açan meşhur şiirin ingilizce tercümeleri yazılmış ve, "The mosques are our barraks, (Camiler kışlamız),/ the domes our helmet, (Kubbeler miğferimiz), / the minarets our bayonets (Minareler süngümüz),/ and the faithfuls our SOLDİERS (Müminler askerimiz)" gibi mısralara yer verilmiş ve daha sonra da, "That his Jihad (Onun cihadı, bu) sözlerinden sonra ise, (Ya, sizinki?) sorusu sorulmuş ve bu soru milyonlarca Amerika"lıya yöneltilmişti.
*
Evet, Kerry"nin bu afişler konusundaki hassasiyetine karşılık, diplomasinin kitabını yazmış olan Davudoğlu da, diplomatik ilişkilerin en mantıklı ve güçlü silahı olan "mukabele-i bilmisl" (aynen misilleme bulunmak) silahından faydalanmış mıdır?
Tayyîb Erdoğan, Gazze"ye gitmek istediğini aylarca önce, açıklamış; ancak, Başbakan Erdoğan"ın rahatsızlığı gibi çeşitli sebebler yüzünden bu ertelenmişti.
Gazze, -esasen bütünüyle işgal edilmiş topraklar üzerinde, ve ne yazık ki, uluslararası hukuka göre devlet statüsünde zorbalıkla oturan- İsrail rejiminin, -hiç değilse bugünkü diplomasi hukuku açısından- kendi egemenliğinde olan bir şehir değil.. Ama, HAMAS"ı sindirmek için, her türlü baskıyı, bombardımanı, ablukayı sürdürmekten meded uman İsrail rejimi, Erdoğan"ın bu şehre yapacağı resmî ziyaret ile, Gazze halkının direniş ruhunun daha bir güçleneceği korkusundadır. O halde, bu gezinin gerçekleşmemesi gerekir.. Bunu da yine hemen Amerika"lı "Big Brother"ine bildirmektedir ve Kerry de, bunu hemen, kamuoyu önünde açıklayarak, Erdoğan"ın Gazze"ye ziyaretini ertelemesini istemektedir.
*
Çünkü, Erdoğan Gazze"ye giderse, HAMAS yönetimine açık destek verdiği kabul edilecektir. Ki, Erdoğan da bunu gizlememektedir. Esasen, Filistin Özerk bölgelerinde 2006"da yapılan seçimlerde, 40 yıllık El"Feth"in yolsuzluklarına bir tepki olarak, HAMAS yüzde 65 oyla seçilince, seçimden hemen sonra, -evet, seçimden sonra- böyle bir neticeyi beklemeyen Amerikan emperyalizmi tarafından, HAMAS"ın hemen terör örgütü ilan edilmesine, Erdoğan açıkça karşı çıkmış ve seçim sonucunu göre, "terör örgütü" suçlaması yapılmasının tutarsızlığını dile getirmişti, Amerikan yetkililerine..
Şimdi.. Erdoğan Gazze"ye gitmek istemekle, sadece İsrail rejimi değil, Amerikan emperyalizmi de, bu bölgedeki gelişmelerin inisiyatifinin kendi ellerinden tamamen çıkabileceği ve Erdoğan"ın daha bir güçlenebileceği ve etkmili olabileceği korkusuna kapılmışlardır. Elbette, tersinden bakıldığında, Erdoğan"ın da bu gezi ile, uluslararası diplomasi imkanlarını kullanmakta eline geçen fırsatları kullanmak isteğinin işaretlerini vermek istediği düşünülebilir.
Esasen, HAMAS yetkilileri de, Erdoğan"ın Gazze"ye ziyaretinin kendi mücadelelerinin güçlenmesi açısından çok önemli olduğunu belirtmektedir. Erdoğan ise, HAMAS"a karşı, Batı Şeria"da, Ramallah şehrinde, ayrı bir özerk bölgenin başında, Filistin Devlet Başkanı unvanı ile, koltuğunu, 2006"dan beri haksız olarak terketmeyen Mahmud Abbâs"ı da Gazze"ye giderken, yanında götürmek ve bu iki başlılığa bir son vermeye çalışmakta.. Mahmûd Abbas ise, iki arada-bir derede kalmış bulunuyor. Çünkü, Abbâs, TC."nin desteğini ve özellikle Erdoğan"ın desteğini yitirmek istemiyor, ama, HAMAS"la barışırsa, Amerikan emperyalizmi tarafından "terörist bir örgüt" olarak nitelenen HAMAS"la görüştüğü için zılgıt yiyeceğinin korkusunu yaşamaktadır.
Öte yandan, İsrail rejimi de, Erdoğan"ın gezisini engellemek için daha şimdiden, HAMAS tarafından kendi taraflarına, Kızıldeniz"e açılan Eliat limanı çevresine roketler atıldığıni iddia etmekte.. HAMAS ise, bunu kesinlikle yalanlamış bulunuyor. Ama, İsrail rejimi, bu gibi iddia ve manipulasyonlarda bir çatışma ortamı oluşturarak, Erdoğan"ı vazgeçirmeye çalışacağının ilk işaretlerini vermiş bulunuyor.
HAMAS"ı, "seçim sonucuna göre terörist ilan eden" USA emperyalizmine Erdoğan"ın hatırlatması gereken..
Elbette, Erdoğan"ın Gazze"ye yapmayı planladığı ziyaret öncesinde, Mayıs ortasında Amerika"ya yapacağı açıklanan ziyaret esnasında, bu konuların Obama ile ele alınacağını söylemek bir kehanet sayılmamalıdır.
Geçen ay, 20 Mart günü, Telaviv"de İsrail rejimi yetkililerine hitaben, "İsrail"in güvenliği çok önemli. İsrail'in var olma hakkına karşı çıkanlar, ayaklarının altındaki toprağı ve başlarının üstündeki gökyüzünü de reddedebilirler, çünkü İsrail hiçbir yere gitmiyor. ABD var oldukça yalnız değilsiniz.." dedikten sonra Ramallah"a giden Obama, orada, Mahmûd Abbas"a her ne kadar destek vermiş ise de, bu desteğin Abbâs"ı daha bir zayıflattığı açık.. Obama"nın görmezlikten geldiği Gazze"ye ise, Erdoğan gitmekle, Gazze"nin direniş gücü daha bir artacaktır.
Erdoğan"ın, Obama"ya bu görüşme sırasında, onun son Kudüs gezisinde, İsrail rejimi yetkilileri ve üniversite öğrencilerine hitaben yaptığı konuşmadaki o meşhur cümlesini, "Kendinizi onların, Filistinlilerin yerine koyun. Dünyaya onların gözünden bakın. Filistinli bir çocuğun kendi ülkesinde yetişememesi, tüm hayatı boyunca her hareketini kontrol eden yabancı bir orduyla geçirmesi âdil değil.. Bir grup Filistinli gençle konuştum.. Onlarla konuştukça kızlarımdan farklı olmadıklarını gördüm. Sizin kızlarınızdan, oğullarınızdan da farklı değiller." şeklindeki ve de, "Barış, gerekli. Barış, gerçek güvenliğe giden tek yol.. İsraillileri gerçekten koruyacak tek şey, savaşın olmaması. Çünkü, düşmanı durdurmak için, yeteri kadar yüksek bir duvar da, yeteri kadar güçlü bir Demir Kubbe de yoktur.." sözlerini hatırlatması yerin de olacaktır.
*
Kapitalist ve komünist emperyalizmlerinin iki kanadı arasında, o zaman ki ifadeyle, Batı ve Doğu blokları arasında yarım yüzyıl süren Soğuk Savaş"ın etkisi altında Amerika"nın bütün direktiflerini kabul eden bir Türkiye"nin bugün artık olmadığının Erdoğan tarafından, Obama ile yapılacak görüşme sırasında, muhatabına iyi anlatılması ve hatırlatılması umulur.
Bugün, o Soğuk Savaş" kutubları bertaraf olmuştur. Bugün yeni bir Soğuk Savaş sürmektedir ve bunun iki kutbu ise..
Bir tarafta, bütün müslüman coğrafyaları ve İslam, karşı tarafta ise; bütün emperyalist ve şeytanî güçler bulunmaktadır.
Yazık ki, müslüman toplumların yönetici durumunda olan rejimlerin bir kısmı Amerika ile, bir kısmı Rusya ile, işbirliklerini sürdürerek, müslüman coğrafyalarının parça-bölüklüğünü sergilemeyi sürdürmektedirler, ama; bu çarpık tablonun ilânihaye böyle devam etmesi, eşyanın tabiatına aykırıdır.
Müslüman coğrafyalarındaki sancılı arayışların sonunda, hayırlı ve daha sağlıklı İslamî bütünleşme hedefine doğru daha azimli adımlar atılacağı ümid edilebilir.
haksöz