Yegâne Rabbimiz ve İlâhımız Allah Teâlâ'nın, O'na yapılan itaatin kendisine yapılan itaat olduğunu beyan buyurduğu Rasulullah Muhammed (s.a.s.)'in,1 İman ve cihad mektebinde yetişen, olgunlaşan Ashabı (Allah, cümlesinden razı olsun): Salih selefimiz… Muvahhid mü'min müslüman öncülerimiz…
"Rasulullah (s.a.s.)'in ashabını sever, onlardan herhangi birisini sevmekte aşırı kaçmayız. Onlardan herhangi birisinden de berî olduğumuzu söylemeyiz. Onlara buğzedenlere ve onları hayırdan başka şeylerle yâd edenlere buğzederiz. Onları, ancak hayırla anarız. Onları sevmek din, iman ve ihsândır. Onlara buğzetmek ise, küfür, nifâk ve tuğyandır."2
"Ehl-i Sünnet" müslümanlarının Ashab-ı Kirâm hakkındaki kanaatini ve inancını böyle beyan ediyor İman Tahâvî (rh.a.).
Rabbimiz Allah Azze ve Celle, Mekke Laik ve demokratik şirk devletinin zulmünden Medine'ye hicret eden Muhacirler ve Medine'nin yerlisi olan Ensar'dan oluşan, "Rasulullah (s.a.s.)'in Ashabı"nı Kur'ân-ı Kerim'de şöyle beyan buyuruyor:
"Öne geçen Muhacirler ve Ensar ile onlara güzellikle uyanlar, Allah onlardan razı olmuştur, onlar da O'ndan razı olmuşlardır ve (Allah) onlara, içinde ebedî kalacakları, altında ırmaklar akan cennetler hazırlamıştır. İşte büyük kurtuluş ve mutluluk budur."3
"Muhammed, Allah'ın Rasulüdür. Ve O'nunla birlikte olanlar da kâfirlere karşı zorlu, kendi aralarında ise merhametlidirler. Onları, rükû edenler, secde edenler olarak görürsün. Onlar, Allah'dan bir fazl (lütuf ve ihsân) ve hoşnudluk arayıp isterler. Belirtileri, secde izinde yüzlerindedir. İşte onların Tevrat'taki vasıfları budur. İncil'deki vasıfları ise, sanki bir ekin, filizini çıkarmış, derken onu kuvvetlendirmiş, derken kalınlaşmış, sonra sapları üzerinde doğrulup boy atmış (ki bu,) ekincilerin hoşuna gider. (Bu örnek,) onunla kâfirleri öfkelendirmek içindir. Allah, içlerinden iman edip salih amellerde bulunanlar bir mağfiret ve büyük bir ecir vâ’detmiştir."4
Rasulullah (s.a.s.) ile beraber bulunan "Ashab-ı Kirâm"ı böyle övüyor Âlemlerin Rabbi Allah ve onlardan sonra gelenlerin onlar için duâ etmelerini buyuruyor:
"Bir de onlardan sonra gelenler, derler ki: 'Rabbimiz, bizi ve bizden önce iman etmiş olan kardeşlerimizi bağışla ve kalblerimizde iman edenlere karşı bir kin bırakma. Rabbimiz, gerçekten Sen, çok şefkatlisin, çok esirgeyicisin."5
Muvahhid mü'minler, "Selef-i Salihîn" olan Ashab-Kir'âm'ı böyle bilir, böyle sever ve onları hayırla anarak, kendileri için hayır duâda bulunurlar… Yegâne önderleri Rasulullah (s.a.s.)'in Ashabı hakkındaki buyruklarına kulak verir, dinler ve itaat ederler…
1- Abdullah b. Mes'ud (r.a.)'ın rivayetiyle şöyle buyurur Rasulullah (s.a.s.):
"İnsanların hayırlısı, benim asrım (daki Sahabîlerim)dir. Sonra onlara yakın olanlardır. Sonra onlara yakın olanlardır."6
2- Emiru'l-Mü'minin İmam Ömer ibnu'l-Hattab (r.a.) rivayet eder.
Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurur:
"Size ashabımı, sonra onların peşinden gelenleri ve sonra bunların peşinden gelenleri tavsiye ederim."7
3- Abdullah b. Muğaffe (r.a.)'dan.
Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurdu:
"Ashabım hakkında Allah'dan korkunuz, Allah'dan korkunuz! Benden sonra onları hedef almayınız! Onları seven, beni sevdiğinden sever. Onlara buğzeden, bana buğzettinden buğzeder. Onlara eziyet eden, bana eziyet etmiş olur. Bana eziyet eden, Allah'a eziyet etmiş olur ve Allah'a eziyet edeni de Allah, hemen cezalandırabilir."8
4-Ebu Said el-Hudrî (r.a.) rivayet eder.
Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurur:
"Sahabîlerime sövmeyin! Sizden biriniz Uhud Dağı kadar altın sadaka verse, sahabîlerden birinin iki avuç sadakasına erişemez, bunun yarısına da ulaşamaz."9
5-Ebu Said (r.a.)'dan:
Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurur:
"İnsanlar üzerine bir zaman gelir ki, o zamanda insanlardan bir cemaat savaşa gider.
Onlara:
-İçinizde Peygamber'le sohbet eden kimse var mıdır? Diye sorarlar.
Onlar da:
-Evet vardır! Diye cevab verirler.
Nihayet (ordu içindeki sahabî'ye hürmeten zafer kapısı) onlara açılır.
Sonra insanlar üzerine bir zaman daha gelir. İnsanlardan bir grup daha savaşırlar.
Onlara da:
-İçinizde Peygamber'in sahabileriyle görüşen kimse var mıdır? Diye sorarlar.
Onlar da:
-Evet vardır! Diye cevab verirler.
Onlara da fetih müyesser olur.
Sonra insanlar üzerine bir zaman daha gelir, Yine bir topluluk savaşır.
Onlara da:
-İçinizde Peygamber'in sahabîlerini gören ile görüşen tabiî kimse var mıdır? Diye sorulur.
Bu defa onlara da:
-Evet vardır! Derler.
Onlara da fetih müyesser olur."10
6-Ebu Musa (r.a.) anlatır:
Rasulullah (s.a.s.) ile birlikte akşam namazını kıldık. Sonra:
-Otursak da O'nunla beraber yatsıyı da kılsak! Dedik ve oturduk.
Derken (Rasulullah) yanımıza geldi ve:
"Siz hâlâ burada mısınız?" diye sordu.
(Biz, şu cevabı verdik:)
-Ya Rasulallah, seninle birlikte akşam namazı kıldık. Sonra: Oturalım da seninle birlikte yatsıyı da kılalım, dedik.
"İyi ettiniz" yahud "isabet ettiniz." buyurdu.
Daha sonra başını semâya kaldırdı. Çok defa başını semâya kaldırırdı ve:
"Yıldızlar, semânın (gökyüzünün) emniyetidir. Yıldızlar gitti mi semâya va'dolunan gelir. Ben, ashabım için bir emniyetim. Ben gittim mi ashabıma va'dolunan gelir. Ashabım da ümmetim için bir emniyettir. Ashabım gitti mi ümmetime va'dolunan şeyler gelir!" buyurdular.11
En son Nebî ve en son Rasul Rasulullah Muhammed (s.a.s.), böyle anlatıyordu İman ve cihad mektebinin talebeleri olan ashabını… Hayat, iman ve cihaddır… Fânî dünya hayatını iman ve cihad ile bakî ahiret hayatı için ebedî kazancın elde edilmesi hâline getiren Selef-i Salihîn, birbirlerinin kıymetini bilmiş, birbirlerinin velîsi olduğuna inanmış ve birbirlerinin yardımcıları olmuşlardır… Muvahhid mü'min kardeşinin kadrini takdir eden, onu nefsinden önce düşünen ve kendisine tercih edip fedâkârlığı gündeme getirerek, kendisinden sonraki nesillere en güzel örnek olan "Ashab-ı Kirâm" elbette övülmeyi ve hayırla anılmayı hakketmiştir!.. İşte onların isâr anlayışı ve işte onların fedâkârlığı:
"Kendilerinden önce o yurdu (Medine'yi) hazırlayıp imanı (gönüllerine) yerleştirenler ise, hicret edenleri severler ve onlara verilen şeylerden dolayı içlerinde bir ihtiyaç (arzusu) duymazlar. Kendilerinde bir açıklık (ihtiyaç) olsa bile (kardeşlerini) öz nefislerine tercih ederler. Kim nefsinin cimri ve bencil tutkularından korunmuşsa, işte onlar, felâh (kurtuluş) bulanlardır."12
Bu ayet-i kerimenin iniş sebebine baktığımızda, şu muazzam olay ile karşılaşıyoruz:
Ebu Hüreyre (r.a.) anlatıyor:
Rasulullah (s.a.s.)'e, bir adam geldi de:
-Ya Rasulallah, bana açlık ve meşakkat isâbet etti (yani, açlıktan dermansız kaldım), dedi.
Rasulullah (s.a.s.), onu (doyurmak için) kadınlarına haber gönderdi. Fakat onların yanlarında hiçbir şey bulamadı.
(Kadınlar:
-Bizim yanımızda sudan başka bir şey yoktur, dediler.)
Bunun üzerine Rasulullah (s.a.s.):
"Bu gece şu adamı misafir edip yemek yedirecek bir adam yok mudur ki Allah, ona rahmet eylesin?" diye sordu.
Derhâl Ensar'dan bir zât ayağa kalktı:
-Ben, ya Rasulallah! Diye cevab verdi.
Akabinde o adamı alıp ailesine götürdü. Kadınına hitaben:
-İşte Rasulullah'ın misafiri! O’ndan hiçbir şeyi tutup alıkoyma (misafire ikrâm et), diye tenbih etti.
Kadın:
-Vallahi, yanımda çocukların azığından başka bir şey yok, dedi.
Kocası:
-O hâlde çocuklar, akşam yemeği yemek istedikleri vakit onları uyut, gel, kandili söndür. Biz, bu gece karınlarımızı dürelim (yani, Rasulullah'ın misafiri için biz bu geceyi aç geçirelim), dedi.
Kadın, kocasının dediğini yaptı.
(Kadın da, akşam yemeğini yemek istedikleri zaman yemeğini hazırladı, ışığı yaktı çocukları da uyuttu. Sonra kalktı, kandili düzeltir gibi yaparken söndürdü. Bu sûretle karı-koca kendilerini misafire yemek yiyorlar gibi göstermeye başladılar. İkisi de aç gecelediler. Sabah olunca ev sahibi, Rasulullah'a gitti.)
Sonra o misafir, sabahleyin Rasulullah'ın huzuruna vardı.
Rasulullah (s.a.s.):
"Andolsun ki, Azîz ve Celîl olan Allah, fulân erkek ve fulâne kadının işlerinden hayret etti-yahud güldü, yani acîb hoşnud oldu" buyurdu.
Azîz ve Celîl Allah da (onlar ve bütün Ensar hakkında) şu ayeti indirdi:
"Kendilerinde bir açıklık (ihtiyaç) olsa bile (kardeşlerini) öz nefislerine tercih ederler. Kim nefsinin cimri ve bencil tutkularından korunmuşsa, işte onlar, felâh (kurtuluş) bulanlardır."(Haşr,59/9)13
Aynı konuda bir başka olay!
Ebu'l-Mütevekkil anlatıyor:
Müslümanlardan biri, iftar edecek bir şey bulamayıp üç gün oruçlu kaldı. Nihayet Ensar'dan Sâbit b. Kays (r.a.) bunu fark etti ve ailesine:
-Ben, bu gece bir misafir getireceğim. Yemeğinizi koyunca, biriniz kalkıp kandili düzeltir gibi yapsın ve onu söndürsün! Sonra da ellerinizi, yiyormuş gibi yemeğe götüren, fakat siz yemeğin ki, misafiriniz doysun! Diye tembihte bulundu.
Ailesi de böyle yaptı. Yemekleri bir ekmekten ibaretti. Azıkları sadece buydu.
Sabah olunca Sâbit b. Kays, Rasulullah (s.a.s.)'in yanına gitti.
Rasulullah (s.a.s.), O'na şöyle buyurdu:
"Ya Sâbit, Azîz ve Celîl olan Allah, dün gece sizin misafirinize olan davranışına hayret etti."
Bunun üzerine:
"Kendilerinde bir açıklık (ihtiyaç) olsa bile (kardeşlerini) öz nefislerine tercih ederler." (Haşr,59/9) ayeti onun hakkında nâzil oldu.14
Diğer bir olay!
İbn Ömer (r.anhuma) anlatıyor:
Rasulullah (s.a.s.)'in ashabından bir adama bir koyun başı hediye edildi.
O adam:
-Filân kardeşim ve onun ailesi, buna bizden daha çok muhtaçtır, dedi.
Bunun üzerine (o başı) o kişiye gönderdi. O başı, biri diğerine gönderip durdu. Nihayet o baş, yedi ev dolaştı ve sonunda ilk kişiye geri geldi.
Bunun üzerine:
"Kendilerinde bir açıklık (ihtiyaç) olsa bile (kardeşlerini) öz nefislerine tercih ederler."(Haşr,59/9) ayeti sonuna kadar nâzil oldu.15
"Mü'minler ancak kardeştirler. Öyleyse kardeşlerinizin arasını bulup düzeltin ve Allah'dan korkup sakının, umulur ki esirgenirsiniz."16 diye buyuran Rabbimiz Allah, katıksız iman edip, imanlarının gereği salih amelleri ihlâs ile Rasulullah (s.a.s.)'in Sünneti'ne uygun işleyen kullarını kardeş kılmış, birbirlerine velî etmiştir… Birbirlerine iman kardeşi olan ve İslâm üzere velâyet haklarını kullanan mü'min müslümanlar, birbirlerinin destekleyicileri olmuşlardır… Her çağda, her zaman, her imkân ve her mekânda bu, onların değişmez, sabit özelliğidir… Bu özellik, salih selefte olduğu gibi, onları izleyen halefte de mevcuddur…
O günkü laik-demokratik Mekke şirk yönetimini, yani zamanın tağutî düzenini reddedip Allah'a ve Allah'ın indirdiği hükümlerine iman edip, imanlarından asla taviz vermeyen Ashab-ı Kiram, egemen laik-demokratik şirk yönetiminin zalim ve despot yöneticileri tarafından yerlerinden, yurtlarından hicret etmeye zorlanmış, oradan ayrılıp Medine'ye yerleşmişlerdi… Medine!.. En son Nebî ve en son Rasul Muhammed (s.a.s.)'in şehri!.. Medeniyetin ve adâletin merkezi… İslâm Devleti'nin baş şehri... Hicret yurdu ve huzur yurdu… Yerli halkından iman edenler, Muhacir kardeşleri için en güzel ve en hayırlı yardımcılar oldular… Ensar denildi kendilerine ve dünya durdukça hayırla anıldılar… Çünkü hayırlı ve izzetli şahsiyetlerdi, her zaman hayırlı şeyler yaptılar… Mü'minlerin kardeş oluşunun en güzel örneğini ortaya koydular… Yardım ettiler… Allah rızası için yardım edenler, yardım gördüler…
"İman edip salih amellerde bulunanlar ise, işte onlar da, yaratılmışların en hayırlılarıdır.
Rabbleri katında onların ödülleri, içinde ebedî kalıcılar olmak üzere altından ırmaklar akan Adn cennetleridir. Allah, onlardan razı olmuştur, kendileri de O'ndan razı (hoşnud/memnun) kalmışlardır. İşte bu, Rabbinden içi titreyerek korku duyan kimse içindir."17
Allah Teâlâ tarafından vasıfları böyle beyan edildi onların… Allah yolunda ve Allah için kardeş oldular… Kardeşliğinin kıymetini bilerek birbirlerine sarıldılar ve hep beraber, "Allah'ın ipi"ne sımsıkı yapıştılar… Allah'ın nimetiyle kardeş olan Ashab-ı Kiram,18 kardeşliğinin gereği olan yardımlaşmayı en güzel şekilde gerçekleştirdiler…
İşte, birbirleriyle iman kardeşi olan salih selefimizden birkaç yardımlaşma örneği… En hayırlı nesilden, öncü şahsiyetlerden güzel örnekler:
1-İbrahim b. Abdurrahman b. Avf (r.a.) anlatıyor:
Muhacirler Medine'ye geldikleri zaman, Rasulullah (s.a.s.), Abdurrahman b. Avf ile Sa'd ibnu'r Râbî arasında kardeşlik kurdu.
Sa'a ibnu'r Râbî', Abdurrahman'a hitaben:
-Ben, mal yönünden Ensar'ın en zenginiyim. Malımı iki kısma böleyim (yarısı senindir). Benim iki hanımım var. Bak, düşün! Onlardan hangisi senin hoşuna gidere, onun ismini bana söyle de ben, onu boşuyayım. Boşayacağım o kadının iddeti dolunca, sen onunla evlenirsin, dedi.
Abdurrahman b. Avf da, Sa'd'a:
-Allah, ehlini ve malını sana mübarek eylesin! (Benim bu hususta ihtiyacım yoktur.) Ticaret yapılan çarşınız nerede? Diye sordu.
Bunun üzerine O'na, Kaynuka Oğulları çarşısına delâlet ettiler. Artık Abdurrahman, çarşıdan her dönüşünde beraberinde muhakkak keş ve yağdan bir fazlalıkla döndü, sonra her sabah ticaret için o çarşıya gitmeye devam etti. Sonra bir gün kendisinde (zifafa girenlere mahsus) zağferân eseri olduğu hâlde, Rasulullah'ı ziyarete geldi.
Rasulullah (s.a.s.):
"hâlin-şanın nedir?" diye sordu.
Abdurrahman:
-(Ensarî bir kadınla) evlendim, dedi.
Rasulullah:
"Kadına ne kadar mihir verdin?" diye sordu.
Abdurrahman:
-Altından bir çekirdek, yahud bir çekirdek (beş dirhem) ağırlığında altın verdim, dedi.
(Bunun üzerine Rasulullah, Abdurrahmana:)
"Bir koyun (kesmek sûretiyle olsun düğün yemeği yap!" buyurdu.19
2-Enes (r.a.) anlatıyor:
Rasulullah (s.a.s.), Medine'ye gelince Muhacirler kendisine gelerek:
- Ya Rasulallah, aralarına girip misafir olduğumuz bu Ensar kardeşlerimiz kadar, çok olan şeyden bol bol dağıtan, azı da en iyi şekilde taksim eden bir toplum hiç görmedik. Sıkıntılarımızı giderdiler, mutluluklarına bizi ortak ettiler. Tüm sevabları alıp götüreceklerinden korktuk, dediler.
Bunun üzerine Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurdu:
"Hayır, öyle değil! Siz, onlar için duâ ettiğiniz ve kendilerinin yaptığı bu iyilikleri bildiğiniz sürece, onlara karşı vazifenizi yapmış oldunuz."20
3- Ebu Hüreyre (r.a.) anlatıyor:
Ensar, Rasulullah (s.a.s.)'e:
-Hurmalıklarımızı, bizimle muhacirler arasında taksim et! Dediler.
Rasulullah (s.a.s.):
"Hayır, taksim etmem!" buyurdu.
Ensar, Muhacirlere:
-(Terbiye ve sulama) işlerini sizler yükleniniz de hurma mahsulünde bizlere ortak olunuz, dediler.
Muhacirler, Ensar'a:
-(Rasulullah'dan gelen bu emre) işittik ve itaat ettik, dediler.21
4- Enes (r.a.) anlatıyor:
Rasulullah (s.a.s.) Bahreyn toprağından (yani, oranın cizye ve haracından kesip ayırmak yoluyla her birinin hissesini ta'yin edip) kendi isimlerine yazmak için Ensar'ı çağırdı.
Ensar:
-Bize ayırıp verdiğin şeyin benzerini Kureyş'ten olan Muhacir kardeşlerimize de ayırıp verinceye kadar Vallahi olmaz (kabul etmeyiz), dediler.
Bunun üzerine Rasulullah:
"Bu mal, Allah'ın dilediği bu usûl üzere Kureyş Muhacirleri'ne de aiddir." buyurdu.
Ensar, Muhacirlerin durumu hakkında ısrar ederek bunu, Rasulullah'a söylüyorlardı.
Bunun üzerine Rasulullah, Ensar'a hitaben:
"Benden sonra siz Ensar topluluğu, yakın bir gelecekte başkalarının size tercih edilmesini göreceksiniz. O takdirde sizler (Havz başında) bana kavuşuncaya kadar sabrediniz!" buyurdu.22
5- Abdurrahman b. Zeyd b. Eslem (r.a.)'dan.
Rasulullah (s.a.s.), (Ensar'a hitaben):
"Sizin kardeşleriniz, mallarını, evlâdını terk ederek çıkıp sizin yanınıza geldiler." buyurdu.
Ensar:
-Bizim mallarımız, bizimle onlar arasında pay edilsin! Dediler.
Rasulullah (s.a.s.):
"Ya da başka bir şey olsun!" buyur.
Ashâb:
-Bu, ne olabilir ya Rasulallah? Diye sordular.
Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurdu:
"Bunlar, (tarlalarda) çalışmasını bilmeyen kimselerdir. Bu hususta siz, onlara yeterli (bilgiyi) öğretirsiniz, (onlarda tarlalarınızda çalışırlar) ve sonra da mahsülü onlarla bölüşürsünüz."
Ensar:
-Olur ya Rasulallah! Dediler.23
6- Mâlik ed-Dâr (rh.a.) anlatıyor:
Ömer ibnu'l-Hattab, dörtyüz dirhemi bir keseye koyup hizmetçiye dedi ki:
-Bunu alıp Ebu Ubâde b. el-Cerrâh'a götür. Sonra da evini bir müddet gözetle bakalım ne yapacak?
Hizmetçide keseyi alıp O'na götürdü ve kendisine şöyle dedi.
-Emiru'l-mü'minin, bu keseyi, bir takım ihtiyaçlarınızı görmeniz için size yolladı.
Bunun üzerine O da:
-Yüce Allah, bu yardımının karşılığını kendisinin karşısına çıkarıp merhamet eylesin, dedi.
Sonra cariyesini yanına çağırıp şöyle dedi:
Şu yedi dirhemi falanca kişiye, şu beşini ise filâna... şeklinde bitinceye kadar paylaştırarak dağıttı.
Bunun üzerine hizmetçi, geri dönüp de gördüklerini Ömer'e anlatınca, Muâz b. Cebel'e verilmek üzere, aynısından bir kese daha hazırlanmış olduğunu gördü.
Ömer, hizmetçiye yine:
-Bunu alıp Muâz b. Cebel'e götür. Sonra da evini bir müddet gözetle bakalım ne yapacak?
Hizmetçi de keseyi alıp O'na götürdü ve kendisine şöyle dedi:
-Emiru'l mü'minin, bu keseyi, bir takım ihtiyaçlarınızı görmeniz için size yolladı.
Bunun üzerine O da:
-Yüce Allah, O'na merhamet eylesin, bu yardımının karşılığını önüne çıkarsın, dedi.
Sonra cariyesine:
-Falâncanın evine şu kadar, filâncanın evine şu kadar… götür! Şeklinde dağıttı.
Muâz b. Cebel'in hanımı:
-Vallahi, biz ihtiyaç sahibleriyiz, bizlere de ver, diye çıkıştı.
Kesenin içinde iki dinardan başkası kalmayınca O iki dinarı da eşine verdi.
Bunun üzerine hizmetçi, geri dönerek gördüklerini Ömer'e anlattı.
(Emiru'l-mü'minin İmam) Ömer, sevinçle şöyle dedi:
-Onlar, birbirlerinin kardeşleridir!"24
En hayırlı, öncü ve örnek nesil böyle idi! Onlar, izzet üzere yaşadılar ve sonraki iman ehli nesillere en güzel örnek oldular… Onlardan sonra gelen muvahhid mü'minler, onları hayırla anarak takib etmeli ve onları örnek almalıdırlar… Birbirlerini sevmeleri, birbirlerine kardeş ve velî olmaları, birbirlerini hizmet edip yardımcı olmalarını kendilerine rehber edinerek, bu çağda onlar gibi olmaya gayret etmelidirler!..
Toprakları, çağdaş egemen zalim tağutlar tarafında işgal edilmiş, kendileri esaret altında olan çağımızın mustaz'af müslümanları, Selefleri Ashab-ı Kirâm gibi olup, onların izinden gidecek olurlarsa, onlara verilen nimetlerin ve zaferlerin bir benzerine kavuşurlar…
Va'dından asla dönmeyen, sözlerinde hiçbir değişme olmayan, hüküm koyucu yegâne hak ilâh Allah Teâlâ şöyle buyurur:
"Allah, içinizden iman edenlere ve salih amellerde bulunanlara va'detmiştir: Hiç şübhesiz, onlardan öncekileri nasıl güç ve iktidar sahibi kıldıysa, onları da yeryüzünde güç ve iktidar sahibi kılacak, kendileri için seçip beğendiği dinlerini yerleşik kılıp sağlamlaştıracak ve onları korkularından sonra güvenliğe çevirecektir. Onlar, yalnızca Bana ibadet ederler ve Bana hiçbir şeyi ortak koşmazlar. Kim bundan sonra inkâr ederse, işte onlar fasıktır."25
Dipnot
1) Kim Rasul'e itaat ederse gerçekten Allah'a itaat etmiş olur. Kim de yüz çevirirse, Biz seni onların üzerine koruyucu göndermedik." Nisa, 4/80.
2) İbn Ebi'l-İzz el-Hanefî, el-Akîdetü't-Tahâviyye ve Şerhi, çev. M. Beşir Eryarsoy, İst. 2014, Sh. 563. (4. Baskı)
3) Tevbe, 9/100.
4) Fetih, 48/29.
5) Haşr, 59/10.
6) Sahih-i Buhârî, Kitabu'ş-Şehadât, B. 9, Hds. 17.
Kitabu'r-Rikak, B. 7, Hds. 16-17.
Kitabu Fedâili Ashabu'n-Nebî, Hds. 2-3.
Kitabu'l-Eymân, B. 10, Hds. 36. B. 27, Hds. 70.
Sahih-i Müslim, Kitabu Fedâilu's-Sahabe, B. 52, Hds. 211-216.
Sünen-i Ebu Davud, Kitabu's-Sünne, B. 9, Hds. 4657.
Sünen-i Tirmizî, Kitabu'l-Fiten, B. 38, Hds. 2320-2322.
Kitabu'ş-Şehadât, Hds. 2403-2404.
Kitabu'l-Menâkıb, B. 90'nın devamı, Hds. 4112.
Sünen-i İbn Mace, Kitabu'l-Ahkâm, B. 27, Hds. 2362.
Sünen-i Nesâî, Kitabu'l-Eymân, B. 29, Hds. 3789.
İmam Ahmed b. Hanbel, Müsned, çev. Hüseyin Yıldız, Vdğ. İst. 2014, C. 11, Sh. 670-672, Hds. 5987-5988 /1-4.
İmam Suyutî, Mütevatir Hadisler, çev. Mehmet Emin Akın, Ank. 1992, Sh. 171, Hds. 108.
7) Sünen-i Tirmizî, Kitabu'l-Fiten, B. 7, Hds. 2254.
İmam Ahmed b. Hanbel, Müsned, C. 11, Sh. 598, Hds. 16684-16685.
Hâkim en-Nîsâbûrî, el-Müstedrek Ale's-Sahihayn, çev. M. Beşir Eryarsoy, İst. 2013, C. 1, Sh. 535-532, Hds. 395.
Taberânî, Mu'cemu's-Sağir Tercüme ve Şerhi, çev. İsmail Mutlu, İst. 1996, C. 1, Sh. 256, Hds. 168.
8) Sünen-i Tirmizî, Kitabu'l-Menâkıb, Hds. 4116.
İmam Ahmed b. Hanbel, A.g.e. C. 18, Sh. 513, Hds. 26314.
9) Sahih-i Buhârî, Kitabu Fedâili Ashabu'n-Nebî, B. 5, Hds. 22.
Sahih-i Müslim, Kitabu Fedâilu's-Sahabe, B. 54, Hds. 221.
Sünen-i Ebu Davud, Kitabu's-Sünne, B. 10, Hds. 4658.
Sünen-i Tirmizî, Kitabu'l-Menâkıb, Hds. 4114.
İmam Ahmed b. Hanbel, Müsned, C. 18, Sh. 512-513, Hds. 26309-26313.
10) Sahih-i Buhârî, Kitabu Fedâili Ashabu'n-Nebî, Hds. 1.
Kitabu'l-Cihad ve's-Siyer, B. 75, Hds. 109.
Sahih-i Müslim, Kitabu Fedâilu's-Sahabe, B. 52, Hds. 208-209.
İmam Ahmed b. Hanbel, Müsned, C. 19, Sh. 195, Hds. 26993.
İmam Ebu Muhammed Abdulhamid b. Humeyd b. Nasr el-Kissî, el-Müntehab-Abd b. Humeyd Müsnedi, çev. Serkan Ünal Konya, 2015, Sh.483, Hds.1020.
11) Sahih-i Müslim, Kitabu Fedâilu's-Sahabe, B. 51, Hds. 207.
İmam Ahmed b. Hanbel, Müsned, C. 18, Sh. 515, Hds. 26317.
İmam Ebu Muhammed Abdulhamid b. Humeyd b. Nasr el-Kissî, el-Müntehab - Abd b. Humeyd Müsnedî, çev. Serkan Ünal, Konya, 2015, Sh. 272-273, Hds. 539.
12) Haşr, 59/9.
13) Sahih-i Buhârî, Kitabu't-Tefsir, B. 306, Hds. 409.
Kitabu Menâkıbi'l-Ensar, B. 9, Hds. 23.
Sahih-i Müslim, Kitabu'l-Eşribe, B. 32, Hds. 172-173.
Sünen-i Tiamizî, Kitabu Tefsiru'l-Kur'ân, B. 59, Hbr. 3521.
İmam Buhârî, Edebü'l-Müfred, B. 310, Hds. 740.
İmam Nesâî, es-Sünenü'l-Kübrâ, C. 10, Sh. 507-508, Hbr. 11518.
Hâkim en-Nîsâbûrî, el-Müstedrek, C. 9, Sh. 495, Hds. 7658.
İbn Ebi'd-Dünya, İbn Ebi'd-Dünya Külliyatı - Hadislerde Misafiri Ağırlamak, çev. Hüseyin Kaya, İst. 2013, C. 1, Sh. 424, Hds. 10.
İbn Ebî Şeybe, Musannef, çev. Zekeriya Yıldız, İst. 2012, C. 14, Sh. 588, Hbr. 35850.
İmam Ebu'l-Hasen Ali b. Ahmed el-Vahidî, Esbâb-ı Nüzûl, çev. Dr. Necati Tetik - Necdet Çağıl, Erzurum, T.Y. Sh. 489.
Celâleddin es-Suyutî, Esbâbü'n-Nüzûl, çev. Abdulcelil Alpkıray, İst. 2015, Sh. 514.
Abdulfettah el-Kadı, Esbâb-ı Nüzûl, çev. Doç. Dr. Salih Akdemir, Ank. 1986, Sh. 386.
14) İbn Ebi'd-Dünya, A.g.e. C. 1, Sh. 425, Hds. 11.
el-Hafız İbn Hacer el-Askalânî, Metâlibu'l-Âliye, çev. Adem Yerinde - Hüseyin Kaya, İst. 2006, C. 4, Sh. 336, Hds. 3773. Müsedded b. Müserhed, Müsned'den.
Celâleddin es-Suyutî, ed-Dürrü'l-Mensûr Fi't-Tefsir Bi'l-Me'sûr, çev. Hasan Yıldız, İst. 2012, C. 14, Sh. 342. İbnu'l-Münzir'den.
15) Hâkim en-Nîsâbûrî, A.g.e. C. 5, Sh. 577, Hbr. 3852.
İmam el-Vahidî, A.g.e. Sh. 489-490.
Celâleddin es-Suyutî, Esbâbü'n-Nüzûl, Sh. 515.
Abdulfettah el-Kadı, A.g.e. Sh. 387.
Celâleddin es-Suyutî, ed-Dürrü'l-Mensûr, C. 14, Sh. 342. İbn Merduye ve Beyhâkî, Şuabu'l-İman'dan.
16) Hucurat, 49/10.
17) Beyyine, 98/7-8.
18) Bkz. Âl-i İmrân, 3/103.
19) Sahih-i Buhârî, Kitabu Menâkıbi'l-Ensar, B. 2, Hds. 5-6.
Kitabu'l-Buyu, B. 1, Hds. 2.
Kitabu'n-Nikâh, B. 7, Hds. 10.
İmam Ahmed b. Hanbel, A.g.e. C. 12, Sh. 367-372, Hds. 17742-17749. C. 17, Sh. 446, Hds. 25129.
İmam Muhammed Abdulhamid b. Humeyd b. Nasr el-Kissî, el-Müntehab - Abd b. Humeyd Müsnedî, çev. Serkan Ünal, Konya, 2015, Sh. 634, Hds. 1333.
İbn Kesîr, el-Bidaye ve'n-Nihaye - Büyük İslâm Tarihi, çev. Mehmet Keskin, İst. 1994, C. 3, Sh. 339-340.
20) Sünen-i Tirmizî, Kitabu Sıfatu'l-Kıyame, B. 15, Hds. 2604.
Sünen-i Ebu Davud, Kitabu'l-Edeb, B. 11, Hds. 4812.
Hâkim en-Nîsâbûrî, A.g.e. C. 4, Sh. 74, Hds. 2415.
İmam Ahmed b. Hanbel, A.g.e. C. 17, Sh. 442-443, Hds. 25123-25124.
İbn Kesîr, A.g.e. C. 3, Sh. 340.
el-Hafız İbn Hacer el-Askalânî, A.g.e. C. 5, Sh. 91, Hds. 4178. Ebu Ya'lâ, Müsned'den.
21) Sahih-i Buhârî, Kitabu Menâkıbi'l-Ensar, B. 2, Hds. 7.
Kitabu'ş-Şurût, B. 5, Hds. 7.
Kitabu'l-Muzâra'a, B. 5, Hds. 6.
İbn Kesîr, A.g.e. C. 3, Sh. 340.
22) Sahih-i Buhârî, Kitabu'l-Cizye, B. 4, Hds. 6.
Kitabu Menâkıbi'l-Ensar, B. 7, Hds. 19.
Kitabu'l-Musakât, B. 15, Hds. 24-25.
23) İmam Hafız İbn Kesîr, İbn Kesîr Tefsiri, çev. M. Beşir Eryarsoy, İst. 2012, C. 11, Sh. 117, Hds. 6716. Taberî'den.
İbn Kesîr, el-Bidaye, C. 3, Sh. 340-341.
24) N'ureddin el-Heysemî, Mecmau'z-Zevâid ve Menbau'l-Fevâid, çev. Mahmut Bilici, İst. 2009, C. 5, Sh. 208, Hbr. 4687. Taberânî, el-Mu'cemu'l-Kebîr'den.
İmam Hafız el-Munzirî, Hadislerle İslâm - Terğib ve Terhib, çev. A. Muhtar Büyükçınar, Vdğ. İst. T.Y. C. 2, Sh. 357, Hbr. 16.
25) Nur, 24/55.