En Yüksek Onur Madalyası

Merve Kavakçı

 

Yaşlı kadın pek bir çirkin. Öyle ki çoluk çocuk herkesi korkutacak iticilikte. Üzerinde siyah bir çarşaf. Suratında nefret dolu bir ifade, beli bükük haliyle masallarda pamuk prensesi zehirlemek isteyen kötü cadı tiplemesinde. Üzerindeki çarşafı da cadının pelerini yerine. Bir taraftan elindeki baston yerine geçen sopasını oraya buraya sallıyor diğer taraftan önüne kattığı küçük çocukları kovalıyor. Yaşlı adam da ürkütücü belki de daha da fazla. Ayağında şalvarı, elinde tesbihi, uzun sakallarını sıvazlarken suratındaki müstehzi ifadeyle yalanlarını bir bir sıralıyor. Bu bir sahne. Bir senaryonun ekranda sahnelenmesi. Senaryoyu ben uydurdum. Ama kafamdan değil. Çocukluğumda seyrettiğim siyah beyaz “Türk” filimlerinden. Cumhuriyet çocukları olan bizler, Yeşilçam’ın bizim için ürettiği eğitim araçları olarak “modern” Türk insanları olmak için seyrettiliyorduk bu tür filmleri. Eğitiliyorduk yani. Burada genç dimağlarımıza kazınmak istenen Müslüman kötü kalpli, çirkin, hoşgörüsüz, çocukları sevmeyen, tahammülsüz, yalancı, çıkarcı vesaire vesaire bütün negatif özelliklerle beslenmiş biridir. Çarşaf, baston, şalvar, tesbih, sakal hep bilinç altına gönderilen bu mesajların temsilcisi. Senaryoyu bu iki tipleme ile kestim, ama biliyoruz ki bu iki negatif rolün karşısında, Cumhuriyet’in bütün vatandaşlarını görmek istediği şekilde giyinmiş yani modern, pek de güzel, aynı zamanda terbiyeli, yalan söylemeyen, tahsilli, sakin, ve iyilik meleği görünümünde lanse edilen “dünya tatlısı” Cumhuriyet kadın ve erkekleri de temsil edilir. Hiç şüphesiz önceki iki tiplemeye zıtlık içerisinde…..


İkinci bir senaryo da Hollywood’dan. Yine bizlerin ekranlarını süsleyen filmlerden. Bu sefer yapımcı Amerikalı. Kızılderili filmlerinden bahsediyorum. Vahşi kızılderili ne yapar ne eder pırıl pırıl giyinmiş, doğruluk abidesi, genç, yakışıklı vesaire vesaire bütün iyilik ve güzelliklerle bezenmiş beyaz ırktan olan Amerikan askerini öldürüverir. Kızılderilinin saçı başı dağınık, bakışları vahşidir, konuşması bile ürkütür insanı. Bu da böyle bir “ötekileştirme” işlemidir. Hiç Kızılderili’yi iyilik yaparak gösteren bir ABD yapımı film gördünüz mü… Ben görmedim… Onun için korkmayı öğrenmişizdir hepimiz onlardan. Öyle eğitildik çünkü….

Bugün ABD’nin başkenti Washington’da önemli bir tören vardı. Beyaz Saray’da Başkan Obama bir grup Kızılderiliye sistemin en yüksek şerefi kabul edilen Hürriyet Madalyası’nı verdi. Sebebi Amerikan halkına verdikleri hizmet. Edmond Harjo, Lyle Cook onlardan iki tanesi mesela. Harjo, bugün Oklahoma eyaletinde bulunan ve Kızılderililere ait “rezervasyon” adı verilen kabileyi temsil ediyor. Cook ise Güney Dakota eyaletinden.

Onlar ve arkadaşları bu ödüle layık olabilmek için Birinci ve İkinci Dünya Savaşı sırasında “kod” adı verilen konuşma turu ile Amerika’yı düşmanlarına karşı savunmuşlar. Köklerinin onlara mirası olan Kızılderili dilinde birbirleriyle anlaşan bu insanlar, sekiz yüzden fazla sayıda gerçekleştirdikleri iletişim kanalları sayesinde düşmanlarını kandırmış, tuzağa düşürmüşler. Verilen bu madalyalar aralarında Arizona, İowa, Montana, Nebraska, Yeni Meksika, Oklahoma, Kuzey Dakota ile Güney Dakota ve Wisconsin’in de sayıldığı toplam otuz üç eyalette bulunan Kızılderili rezervasyonlarını temsilen verilmiş oldu. Kendi de Chickasaw Milleti adı verilen Kızılderili kabilesinden olan Oklahoma milletvekili Tom Çöle yaptığı konuşmada Kızılderililerin iki dünya savaşı sırasında Avrupa ve Asya topraklarında vermiş oldukları mücadeleyi övdü ve ülkenin bugünlere gelmesinde onların oynadığı rolün altını çizdi. Cheyenne River Sioux adındaki kabileden olan Lyle Cook, milletvekilini dinlerken “Burası bizim vatanımız. Her zaman ülkemizi korumak adına hizmet ederiz” diyordu….

Vatanını elinden alanları savunmak… Ne tuhaf değil mi… Yıl 2013, Kızılderilileri “iyi” olarak anlatan bir Amerikan filmi hala görmedim.

yeniakit