Bugün elimdeki önemli bir araştırmadan söz edeceğim size. Türkiye’nin demokratikleşmesinde, önce vatandaş anlayışına geçiş yapılmasında, halkı için gelişmiş ülkelerin hayat standartlarını, dolayısıyla muasır medeniyetler seviyesini yakalamasında önemli bir ölçek olan engelli bireylere gösterilen muameleyle alakalı bir araştırma. Engelli Gençler, Sosyal Dışlanma ve İnternet (İstanbul Gelişim Üniversitesi Yayınları, 2014) adı verilen çalışma Gelişim Üniversitesi öğretim üyeleri Barış Erdoğan ve Esra Koten’e ait. Endüstriyelleşmesini tamamlamış ülkelerde, mainstream yani ana akım hayatın içerisinde engelsiz vatandaşlarla beraber, görünür ve üretken konumda bulunan engelli vatandaşların aksine, ülkemizde aynı konumdaki engelli bireyler on yıllar boyunca “gözden ırak” oldukları kadar gönülden de ırak tutulmuş, toplumsal dışlanmanın en belirgin aktörleri olmuştur.
Tabii şimdi Türkiye de değişiyor. En azından değişmeye çabalıyor. Hiç şüphesiz, insanların engellilikleri kategorize edilmeksizin, tamamının bir baskette, bir sınıfta, bir ortamda konumlandırıldığı, bedensel ve zihinsel engellilerin çoğu kez bir arada tutulduğu bir sistemden, özelliklerine göre tasnif edilerek, engellerinin minimalize edilme çabası içinde, becerilerinin ön plana çıkartılabileceği eğitim ve sosyal sistemlerin oluşturulması, bunlara işlevsellik kazandırılması zaman alacak bir süreçtir. Ancak en azından sağlıklı bir başlangıç olarak engelli konseptinin kabul edilir, üzerinde konuşulabilir bir hal almış olması önemlidir. Koten ve Erdoğan’ın bu çalışması, konuyu gündeme taşıması, bilimsel verilerle incelemesi ve potansiyel yol haritaları önermesi açısından önemlidir. Bu noktada sözü Erdoğan ve Koten’e bırakmak uygun olacaktır:
“Bedensel engelli gençlerin yaşadıkları sosyal dışlanma olgusu ile internet kullanım alışkanlıkları arasındaki ilişkiyi ele alan bu çalışma Türkiye’deki 14-29 yaş arası bedensel engelli gençlerin toplumla bütünleşme sorunlarını ve internet teknolojilerine bağlı kalarak oluşturulacak sosyal politikaların bu sorunu çözmeyeceğini, aksine sosyal dışlanmayı farklı formlarda yeniden üreteceğini ve daha da ağırlaştıracağını ortaya koymaktadır. Engelsiz bireylerin standart olarak “normal” kabul edildiği ve onlara göre tasarlanan toplumsal düzen değişmedikçe sanal ortamın engelli gençlerin sosyal sermayelerinin zenginleşmesi ve gelişmesine dikkate değer bir katkısının olmadığı görülmüştür.” Koten ve Erdoğan’ın bu çalışma için oluşturdukları ölçeğe göre, ülkemizde bedensel engelli gençler 2,003/3 oranında yani orta düzeyde toplumsal hayattan dışlanmaktadırlar. Bu gençler için internet “kapalı ev ortamında dış dünyaya açılan bir pencere” olmaktadır. Bu gençler internet kullanımına “engelsiz bireylere göre tasarlanan toplumsal yaşama erişememe” sebebiyle kanalize olmaktadırlar. Böyle olunca da internete bağımlı olmak onları, toplumsal üretkenliğin aksine daha da izole olmaya itmektedir. Bir zaman öldürme aracı haline gelen internet onları belki de bir nevi asosyal hale getirmektedir. Her ne kadar, sanal ortamdaki ilişkilerle gelişen sosyal ağlar ve doğan “sermaye” gerçek hayattaki akran çevresi, okul ve iş çevresinde edinilen sosyal ağlardan bağımsız değilse de, sanal dünyada aktiflik sosyal alandaki yoksunlukları gidermemekte, gerçeklikteki sosyal sermayede bir artışa ve toplumla daha fazla oranda bütünleşmeye sebebiyet vermemektedir. Koten ve Erdoğan’ın tesbitine göre, bu nedenledir ki “bedensel engelli gençlerin karşısına gerçek dünyada çıkan fiziki ve sosyal engelleri kaldırmak, onların ev ortamının dışına daha sık ve uzun süreli çıkabilmesini sağlamak gerekmektedir.
yeniakit