"Aslında şu da bir gerçek: Alevi meselesini çözerse AK Parti çözer. Bu meseleyi CHP çözmez. CHP Aleviler'in oy verdiği parti ama CHP aynı zamanda Alevi sorununun temellerini atmış olan da bir parti. CHP, Aleviler'i yok sayan resmi ideolojinin günümüzdeki savunucusu. Ama gene de Aleviler'in büyük çoğunluğu, laikliğin kalesi olduğu için CHP'ye oy veriyor. Düzeltilmesi gereken büyük bir çelişki ve anormallik bu."
Şu sözler de tanınmış Kürt siyasetçisi Leyla Zana'ya ait.
"Bunu hepimiz açıkça söyleyelim ve kabul edelim. Bu işi isterse en güçlü durdurur. O güçlü kimdir, şimdiki hükümettir. O hükümetin başı Recep Tayyip Erdoğan'dır. Tarihin en güçlü hükümetinin başındaki isim isterse o iradeyi gösterir, buna gücü yeter ve bu sorunu da çözer. Ben onun bu işi çözeceğine inanıyorum. Buna dair umudumu da, inancımı da asla yitirmedim. Şimdi hepimizin yapması gereken, Başbakan'ın sorunu çözmesinde yanında olduğumuzu ona hissettirmemiz, onu teşvik etmemizdir."
Türkiye siyasetine biraz gerçekçi bakan, önümüzdeki diyelim 10 yılın daha, AK Parti ve Tayyip Erdoğan'lı geçeceğini gören ve niyeti üzüm yemek olan herkesin söyleyeceği sözler bunlar.
Realist ve pragmatist açıdan da...
Bu sözler, boş bir ümit de değil, AK Parti gerek Alevi meselesinde gerekse Kürt meselesinde bütün zorlukları bilerek "Açılım" diye yola çıkan bir siyasi yapı.
AK Parti'nin, böyle bir çözüm iradesi sergilemesi için sadece pragmatist ve realist olması gerekiyor ki, halen 10 yıldır görevde olan ve bir 10 yıl daha görevde olmayı hedefleyen siyasi kadronun, ülkenin en temel iki meselesini kangren halinde bırakma lüksü olamaz. Ülkeye hem kan hem para anlamında müthiş bir kayıp yaşatan bu sosyal gerilim odaklarının kurutulmasını, bu dönemde siyasi sorumluluk isteyen, yükü sırtında taşıyan bir kişi veya kadrodan daha çok kim ister?
Ama iyi niyetli partner lazım. Yani "El ele tutuşup çözelim" dediğinizde, rakip de olsa, ülkenin ve ait olduğu toplumsal zeminlerin hayati çıkarları için sizi dinleyen, anlayan ve aynı derdi taşıyan kadrolar lazım.
Var mı?
Tayyip Erdoğan'ın bunu bulmakta zorlandığını görmek gerekiyor.
Çünkü gerek Alevilik gerekse Kürt meselesi, siyasal rantlar devşirilen alanlar haline gelmiş. Birileri sorunun devam ediyor olmasını siyasi ranta dönüştürmeyi başarmış.
Tayyip Erdoğan ne yapsın?
PKK-KCK-BDP, Kürt siyaseti adına konuşuyor ama önemli bir Kürt nüfus onlardan korkuyor. Tayyip Erdoğan ne yapsın?
Cafer Solgun, Neşe Düzel'e verdiği mülakatta, "Aleviliğin farklı yorumlarının olmasına herkes alışmak durumunda. Bu farkların hepsi de meşru" demiş.
İyi de, söz gelimi bir "Alevi diyaneti" kurulacak olsa, kime temsiliyet hakkı vereceksiniz ve ötekiler meşruiyeti hangi çerçevede kullanabilecekler?
PKK-KCK-BDP'nin kutsadığı Kürtlük çizgisinden başka çizgiler meşruiyet bulmakta ne kadar zorlanıyorlar, görüyoruz.
Şunca zamanın Leyla Zana'sı, "Çözümü Erdoğan sağlayacak" diyecek oldu, "Öcalan'a ev hapsi tanınsın ki, çözüm sürecine daha çok katkıda bulunsun" diyecek oldu, ona "Dilenme diren" diye seslenildi ve ardından BDP, "Öcalan'a özgürlük" bayrağı açıp, tam bir ayaklanma ikliminde "Diyarbakır'da bizim borumuz öter" demeye getirdi.
Aydınlar "Ramazan dolayısıyla eller tetikten çekilsin" çağrısı yapıyor.
Bunlar iyi şeyler de bakın Kürt meselesine oldukça aydınlık bakan ve örgütün ruhunu okuyan Orhan Miroğlu ne demiş:
"Örgüt silahı bırakmadığı sürece bu girişimler sonuç vermez. PKK silah bıraktıktan sonra her şeyi özgürce konuşabiliriz. Aksi takdirde bu çağrıların sonucunda yapılacak ateşkesler birer tehdit unsuru olmanın ötesine geçmez."
Evet, mesele budur.
Ah şu bağcıyı dövüp bağa el koymayı daha kârlı bulanlar olmasa...
Şu sözler de tanınmış Kürt siyasetçisi Leyla Zana'ya ait.
"Bunu hepimiz açıkça söyleyelim ve kabul edelim. Bu işi isterse en güçlü durdurur. O güçlü kimdir, şimdiki hükümettir. O hükümetin başı Recep Tayyip Erdoğan'dır. Tarihin en güçlü hükümetinin başındaki isim isterse o iradeyi gösterir, buna gücü yeter ve bu sorunu da çözer. Ben onun bu işi çözeceğine inanıyorum. Buna dair umudumu da, inancımı da asla yitirmedim. Şimdi hepimizin yapması gereken, Başbakan'ın sorunu çözmesinde yanında olduğumuzu ona hissettirmemiz, onu teşvik etmemizdir."
Türkiye siyasetine biraz gerçekçi bakan, önümüzdeki diyelim 10 yılın daha, AK Parti ve Tayyip Erdoğan'lı geçeceğini gören ve niyeti üzüm yemek olan herkesin söyleyeceği sözler bunlar.
Realist ve pragmatist açıdan da...
Bu sözler, boş bir ümit de değil, AK Parti gerek Alevi meselesinde gerekse Kürt meselesinde bütün zorlukları bilerek "Açılım" diye yola çıkan bir siyasi yapı.
AK Parti'nin, böyle bir çözüm iradesi sergilemesi için sadece pragmatist ve realist olması gerekiyor ki, halen 10 yıldır görevde olan ve bir 10 yıl daha görevde olmayı hedefleyen siyasi kadronun, ülkenin en temel iki meselesini kangren halinde bırakma lüksü olamaz. Ülkeye hem kan hem para anlamında müthiş bir kayıp yaşatan bu sosyal gerilim odaklarının kurutulmasını, bu dönemde siyasi sorumluluk isteyen, yükü sırtında taşıyan bir kişi veya kadrodan daha çok kim ister?
Ama iyi niyetli partner lazım. Yani "El ele tutuşup çözelim" dediğinizde, rakip de olsa, ülkenin ve ait olduğu toplumsal zeminlerin hayati çıkarları için sizi dinleyen, anlayan ve aynı derdi taşıyan kadrolar lazım.
Var mı?
Tayyip Erdoğan'ın bunu bulmakta zorlandığını görmek gerekiyor.
Çünkü gerek Alevilik gerekse Kürt meselesi, siyasal rantlar devşirilen alanlar haline gelmiş. Birileri sorunun devam ediyor olmasını siyasi ranta dönüştürmeyi başarmış.
Tayyip Erdoğan ne yapsın?
PKK-KCK-BDP, Kürt siyaseti adına konuşuyor ama önemli bir Kürt nüfus onlardan korkuyor. Tayyip Erdoğan ne yapsın?
Cafer Solgun, Neşe Düzel'e verdiği mülakatta, "Aleviliğin farklı yorumlarının olmasına herkes alışmak durumunda. Bu farkların hepsi de meşru" demiş.
İyi de, söz gelimi bir "Alevi diyaneti" kurulacak olsa, kime temsiliyet hakkı vereceksiniz ve ötekiler meşruiyeti hangi çerçevede kullanabilecekler?
PKK-KCK-BDP'nin kutsadığı Kürtlük çizgisinden başka çizgiler meşruiyet bulmakta ne kadar zorlanıyorlar, görüyoruz.
Şunca zamanın Leyla Zana'sı, "Çözümü Erdoğan sağlayacak" diyecek oldu, "Öcalan'a ev hapsi tanınsın ki, çözüm sürecine daha çok katkıda bulunsun" diyecek oldu, ona "Dilenme diren" diye seslenildi ve ardından BDP, "Öcalan'a özgürlük" bayrağı açıp, tam bir ayaklanma ikliminde "Diyarbakır'da bizim borumuz öter" demeye getirdi.
Aydınlar "Ramazan dolayısıyla eller tetikten çekilsin" çağrısı yapıyor.
Bunlar iyi şeyler de bakın Kürt meselesine oldukça aydınlık bakan ve örgütün ruhunu okuyan Orhan Miroğlu ne demiş:
"Örgüt silahı bırakmadığı sürece bu girişimler sonuç vermez. PKK silah bıraktıktan sonra her şeyi özgürce konuşabiliriz. Aksi takdirde bu çağrıların sonucunda yapılacak ateşkesler birer tehdit unsuru olmanın ötesine geçmez."
Evet, mesele budur.
Ah şu bağcıyı dövüp bağa el koymayı daha kârlı bulanlar olmasa...
bugün