Cumartesi akşamı “Köşk’teki 30 Ağustos Resepsiyonu” için Ankara’daydık... Pazar günü İstanbul’da, Pazartesi günü KKTC’nin başkenti Lefkoşe’deydik...
Durup, dinlenmek yok...
“Başbakanlığı” döneminde “Durmak yok, yola devam” diyen Tayyip Erdoğan; öyle görünüyor ki, “Cumhurbaşkanlığı” döneminde de durmayacak, yine yollara revan olacak.
Zaten, öyle demişti:
“Terleyen Cumhurbaşkanı olacağım.”
Görünen o ki;
Sadece kendisi terlemeyecek, “biz gazetecileri” de terletecek!
“İlk terlediğimiz” yer de, “Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti” ziyareti oldu...
Gerçekten iyi terledik... Çok sıcak vardı, çok terledik...
Bu ziyaret, birçok “ilk”lere sahne oldu, “ilk”leri yaşadık...
Meselâ, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın “ilk ziyareti” KKTC’ye oldu.
Ve yine; “ilk yurtdışı gezi”sinde, “Cumhurbaşkanlığı”na tahsis edilen ve “Air Force One” diye anılan “330 Airbus uçağı” ile ilk defa uçtu…
Ve bu uçakla “ilk seyahat eden gazeteciler” de biz olduk...
Yeni Akit’ten Hasan Karakaya, Star’dan Ahmet Taşgetiren, Yeni Şafak’tan Ali Bayramoğlu, Sabah’tan Mahmut Övür, Türkiye’den İsmail Kapan, Güneş’ten Murat Kelkitlioğlu, Takvim’den Ergun Diler ve Akşam’dan Kurtuluş Tayiz, yeni Cumhurbaşkanı’nın yeni uçağına ve ilk yurtdışı gezisine katılan gazeteciler oldu...
Dolayısıyla, “Türkiye’nin seçilmiş ilk Cumhurbaşkanı” ile “ilk röportajı yapan gazeteciler” de biz olduk...
9 AYDIR İLK YAĞMUR
Erdoğan’ın “ilk ziyaret”ini yaptığı KKTC’de de “ilk”ler yaşandı...
“9 aydır tek damla yağmur düşmeyen” Kıbrıs’a, Erdoğan’ın ayak basması ile birlikte “ilk yağmur” yağdı, hem de bardaktan boşanırcasına bir yağmur... Erdoğan, İstanbul’a Belediye Başkanı seçildiğinde de böyle bir yağmur yağmıştı...
Kıbrıs halkı da bunu söyledi... “Erdoğan’ın Kıbrıs’a bereket getirdiğini” ifade ettiler... Dediler ki; “Sizi çok seviyoruz... İlk buraya geldiniz, bereket getirdiniz!”
Erdoğan’ın uçaktan inişinde, elbette “devlet protokolü” karşıladı... “Resmî heyet” tek tek tokalaştı Erdoğan’la...
Ama, gerek Dr. Fazıl Küçük’ün, gerek Rauf Denktaş’ın ziyaretlerinde, Kıbrıs halkı yol kenarlarına dizilmiş, Erdoğan’ı bekliyordu...
Erdoğan da, tamamen “sivil” insanlardan oluşan “halk protokolü” ile tek tek tokalaştı, hal-hatır sordu, “çocuk”ları sevdi ve onlarla birlikte fotoğraf çektirdi...
Anlayacağınız; “halkın adamı” olduğunu bir defa daha gösterdi...
Erdoğan’ın “resmi görüşmeler”ini, KKTC Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu’nun Erdoğan onuruna verdiği yemekteki “Batılı ülkeler ve Yunanistan’ın kafasına çivi çakar gibi” konuşmasını aktarmıyorum... Çünkü onları haberlerimizden okudunuz...
Şimdi; “Seçilmiş ilk Cumhurbaşkanı ile röportaj yapan ilk gazeteciler” olarak, Erdoğan’a sorduğumuz soruları ve aldığımız cevapları aktarmak istiyorum.
İLK HAYAL KIRIKLIĞI
İlk sorumuz, “Kıbrıs izlenimleri” oldu... Erdoğan, “ziyaretleri” ile ilgili sorduğumuz soruya “Kıbrıs’ın dünü ve bugünü”nü hatırlatarak cevap verdi.
İşte sorularımız, işte cevaplar:
“İkili resmi görüşmelerimiz samimi bir hava içerisinde geçti. Bunların Rum Yönetimi Başkanı Nikos Anastasiadis ile yaptıkları görüşmeler… Bu görüşmelerde sürekli olarak kaçamak oynuyorlar ve samimi değiller. Şu ana kadar da maalesef hep ikili oynadılar. Temenni ederiz ki Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri önümüzdeki süreçte bölgeye yeni temsilci atadı bakalım bu temsilci ne kadar başarılı olacak? Şu anda bizler de bu süreci elbette yakından izleyeceğiz.
İnşallah BM Genel Kurulu’nda yapacağımız görüşmelerde gündemimizin önemli bir maddesi olarak da bu konuyu işleyeceğiz. Doğrusu AB’de de BM Genel Kurulu’nda da Türkiye bir garantör ülke olarak neleri verebilir bunları işleyeceğiz. Tavizin söz konusu olmadığını herkes biliyor ve bilmesi lazım. Şu anda KKTC Cumhurbaşkanı ve hükümeti de bu konudaki kararlılıklarını sürdürüyorlar. Aynı istikamette süreci devam ettireceğiz.
Biz Burgenstock’da konuşurken olay sadece Kofi Annan’ın yürüttüğü bir süreç değildi. Aynı şekilde oradaki toplantıya AB’nin temsilcileri de katıldılar ve gözlemci olarak o toplantılarda bulundular. Biz sonuna kadar sıkıştırmamıza rağmen onlar da “şu referandumu yapalım bunun neticesi uygun olacak” demelerine karşın ve Kıbrıs’taki referandumda yüzde 65 evet çıkmasına karşın, Güney kesiminde yüzde 70 hayır çıktı. Bu sözlerine rağmen Kuzey Kıbrıs’ı dışladılar.
Almanya Başbakanı Angela Merkel’in Güney Kıbrıs’ın AB’ye alınmasının doğru olmadığını ve bu kararın siyasi bir karar olduğunu söylemesine karşın siyasi bir kararla Güney kesimini aldılar.
Şimdi Merkel de bunu inkar ediyor. Gerhard Schröder’in çok daha sert açıklamaları vardı. Bu nokta bizim AB’ye yönelik ilk hayal kırıklığımızdır ve bu dönemlerden sonra da hayal kırıklığına uğradık. Türkiye’nin AB sürecinde de bizi hayal kırıklığına uğrattılar. Biz müktesebatın içinde ne varsa yapıyor ve hazır hale getiriyoruz. Mesela şimdi 23 ve 24. fasıllar var ve biz hazır durumda olmamıza karşın onlar çalım atıyorlar.
Dinlemelere ilişkin olarak dünyada sadece ABD ve Almanya değil birçok ülke bu dinleme ve ajanlık faaliyetlerini yürütüyorlar. Bunları görmezlikten gelmek mümkün değil. Her ülke her devlet kendi gücü nispetinde istihbarat ağını kuruyor ve dinleme yapıyor. ABD’nin Almanya’yı dinlediği ortaya çıktığında Almanya bizi nasıl dinlersiniz diye feryat etmişti. Rusya aynı şekilde dinliyor. Dünya haritasını göz önüne getirdiğinizde dünyanın fiber optik ağlarla örülmüş olduğunu görürsünüz. Yani uydu hariç fiber optik ağlarla bu işi yapanlar var.
Tüm bunlara karşı tedbirinizi aldığınız nispette güçlüsünüz bu tedbiri tam manasıyla alamadığınız müddetçe bunlar dinlemeye devam eder ve vakti zamanı geldiğinde de bunları değerlendirmeye tabi tutar. Siber saldırılar karşısında sizin siber güvenlik ve siber savunma mekanizmaları önemli yer alıyor. Devlet kurumlarımızda bunları dile getiriyoruz. Biz de tedbirlerimizi alıyoruz, geliştiriyoruz ve geliştireceğiz. Elbette bu dinlemeler olurken biz de elimiz kolumuz bağlı duramayız.
SİYASETİN DOSTU YOK!
l Dinlemelerde ‘Dost ülke’ deniliyor. Bu dostça bir yaklaşım mıdır?
İşte Erdoğan’ın cevabı:
Çok açık bir şey söylemem gerekirse siyasetin dünyada dostu yok. Bunu açıkça görmemiz lazım. Dünya, sürekli güçlülerin güçlü olmayanı ezmeye yok etmeye çalıştığı vahşi bir düzen içerisinde ve şu anda güç kimdeyse ‘ben haklıyım bildiğimi de yaparım’ diyor. Ve kendi doğruları var. Sizin doğrularınız asla geçerli değil. Onların doğrusu neyi gerektiriyorsa onu yaparlar. Şu anda Avrupa’da, dünyada olan da bu. Ukrayna’da olanları görüyoruz gelinen yer ortada. Suriye’de olanlar ortada, Irak’ta, Mısır’da, Libya’daki son gelişmeler ortada. Buna demokrasi mi, otokrasi mi yoksa totaliter rejim mi diyeceksiniz? Yani dünya bunların içinde hangisini benimseyecek ya da benimseme yolunda. Biz kendileriyle görüştüğümüzde hep demokrasi konuşuluyor ancak bakıyorsunuz ki demokrasi diye bir şey yok uygulamada. Halkın iradesine saygı yok. Ondan sonra da sizleri bu demokrasiye uymayın darbe girişimlerinde bulunanlara da adeta tebrik mesajları yayınlamaya mecbur eden bir anlayış var. Neymiş, dengeler bunlar üzerine kuruluymuş…
ACIMASIZ BİR YAPI
l Dünya siyaset dengesini bu şekilde mi kurmaya çalışıyorlar? Sonuç olarak bu yöntem mi ortaya çıkıyor saydığınız ülkelerin durumları göz önünde bulundurulduğunda?
Bu soruya, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan şu cevabı veriyor:
Maalesef... Bu acımasız bir yapı. Oturup konuşturduğunuz zaman birçok konuda ortada başlıklar var. Bunların içinde dini ve mezhebi konularda başlıklar var. Menfaat ilişkileriyle ilgili, örneğin petrol, elmas gibi başlıklarda yaklaşımlar var. Afrika’nın fakirlerinin, gariplerinin olduğu ülkelere ‘bunlar ne iş yapıyorlar oralarda’ diye baktığınızda yine bu tür yaklaşımları görüyorsunuz. Afganistan’da bayağı para harcandı. Gelindi bombalandı milyarlarca dolar gitti acaba neden? Bunları sormak lazım…
PARALEL YAPI VE DDK
l Hükümet programında paralel yapıyla mücadele vurgulandı. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz ve Devlet Denetleme Kurulu’nu (DDK) bu konuda harekete geçirmeyi düşünüyor musunuz?
Erdoğan, cevabı merak edilen bu soruya şu cevabı verdi:
DDK’nın bu anlamda icrai bir görevi yok. Burada yeni bir yapılanmaya gitmek suretiyle DDK icrai bir grev üstlenecek olursa biz elbette DDK’yı bu konuda devreye sokarız. Bunu çalışacağız. Milli Güvenlik Kurulu kararımızda ulusal güvenliğimizi tehdit eden tüm unsurlarla mücadele edeceğimizi söyledik. 6 aydır bu süreç başlamış durumda. MGK’daki bu tavsiye kararından sonra bizler bu süreci başlattık. Yeni hükümet, programına bunu almış oldu ben de Cumhurbaşkanı olarak bunu takip ederek bana düşen ne görev varsa takip ederek, neticelendirmek sorumluluğu içerisindeyim.
Halen gözaltına alınanlar var. Bunu ben bir 3. Dalga olarak görmüyorum. Bu dalganın gerisi gelecektir... Bunlar sadece Emniyet boyutu. Bunlar birbirini sürekli olarak tetikleyecek arkası da farklı bir şekilde gelecektir. Diğer bakanlıklarda da buna benzer şeyler olacak.
Ben özellikle HSYK seçimlerini de bu noktada önemsiyorum. HSYK seçimlerinden sonraki durum yeni bir sürecin başlamasına vesile olacaktır. Bazıları bundan rahatsız oluyor. 17 ve 25 Aralık’la ilgili belge, bilgi gerekir diyor. Belge bilgi olmadan sulh ceza hakimlikleri bu adımı nasıl atacak? Ellerine belge bilgiler geçti ki onlar da göz altıları yapmaya başladılar, diğer yandan da tutuklamaları yapıyorlar.
Yani bunu daha önce paralel yapı yaptığında oluyordu da şimdi olanlar içinde belge, bilgi olması gerekiyor diyorlar. O zaman sormuyordunuz da şimdi neden soruyorsunuz?
Evet; sorularımız ve aldığımız cevaplar bunlardı... Peki bitti mi?.. Elbette hayır... Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, bu röportaj daha yayına girmeden; dün akşam saatlerinde, bir grup gazeteci ile birlikte Azerbaycan’a hareket etti... Yarın da; “Cumhurbaşkanı” olarak, “İlk Uluslararası Toplantı”sına katılmak üzere İngiltere’ye gidecek...
Gördüğünüz gibi;
Kendisi terliyor, kurmayları terliyor ama gazetecileri de terletiyor!..
Malûm;
Terlemeden ilerleme olmuyor!..
*****************************************************************************
Paralel Yapı’da “Dün, dündür” taktiği!
Malûm, önceki gün;
“Emniyet’teki Paralel Yapı mensupları”na yönelik bir “operasyon” daha yapıldı...
“Paralel Yapı ve onların güdümündeki kişi ve kuruluşlar” diyorlar ki; “Elinizde bilgi ve belge olmadan bu gözaltı ve tutuklamaları nasıl yapıyorsunuz?.. 25 Aralık’taki gözaltı girişimine nasıl takipsizlik veriyorsunuz?”
Adama sorarlar:
“17 Aralık Operasyonu’nda gözaltına aldığınız ve tutukladığınız kişilerle ilgili sizin elinizde bilgi ve belge var mıydı ki, bugün bilgi-belge soruyorsunuz?..”
Hadi, onu geçtik...
Hele cevap verin:
“17 Aralık’ta gözaltı ve tutuklama kararlarını veren hakim ve savcılar birer yargı mensubudur da, 1 Eylül’deki gözaltı kararlarını verenler hakim ve savcı değil midir?”
Demek oluyor ki;
“İşinize geldiği” zamanlarda “hukuk” oluyor, “işinize gelmediği” durumlarda “guguk” oluyor!..
Demek oluyor ki;
Fetullah Gülen’in; “Sözün üstadı” olarak övdüğü Süleyman Demirel’in mantığını da benimsemiş, sizler de “dün, dündür”cü olmuşsunuz!..
Ama, bırakın bu ayakları!..
Koktu bu ayaklar, koktu!
yeniakit