Erdoğan-Türkiye -Ümmet

Ahmet Taşgetiren

"Erdoğan olursa Türkiye olacak, Türkiye olursa ümmet olacak. Dünya böyle bir kırılma noktasında. 14 Mayıs seçimlerinde bunun kararı verilecek.”

Bu, dolaşımdaki bir tweetin özeti. “Türkiye – Ümmet” bağlantısını önemli bulan kitleleri, bunun ancak Tayyip Erdoğan ile gerçekleşeceğine ikna etme çabası.

Böyle bir mesajın geçim derdi ile boğuşan geniş halk kitlelerinde bir karşılığının olduğunu sanmıyorum. Bu mesajın alıcıları, “Ümmetin kurtuluşu” ve bunda “Türkiye’nin rolü” gibi konuları “Dâvâ” diye benimseyen daha özel kesimlerdir. Nitekim ben burada “Ümmet nasıl ayağa kalkar?” başlıklı bir yazı yazdığımda “Geç sayın yazar bunları, ümmet mi var ortada…” gibi tepkiler veren okuyucularım olmuştu.

“Erdoğan – Türkiye – Ümmet” denklemini dolaşıma sokan arkadaşlar, tam da aynı hassasiyet içinde bulunan insanların “Erdoğan’a mesafeli hale geldiğini” görme kaygısı ile hareket ediyorlar. Bir tür “yeniden ikna” çabası bu.

Oysa bu hassasiyeti taşıyan insanlar zaten belli bir bilinç sahibi olmalılar ve geldikleri nokta da “bilinç kaybı”na uğramaları yüzünden değil, “yeni bilinç kuşanmaları” yüzünden olmalı.

Ben “Ümmet nasıl ayağa kalkar?” başlıklı konferanslarımda hitap ettiğim kitlelere “Ümmet bir yılda, iki yılda, beş yılda ayağa kalkar mı?” diye sormuş, hep suskunlukla karşılaşmış, ancak “On yılda…”dan sonra “İnşallah” diye cevap almıştım. O “İnşallah”ın altında da umuttan ziyade kuşku vardı.

Ben de “Ümmet ayağa kalksın” istiyordum. “Özgül ağırlığı” yükselsin… Yıllarca “Yüzüstü çok süründün ayağa kalk Sakarya…” mısraları okunmuştu. “Türkiye’nin de bir parçası olduğu İslam dünyası neden hep mazlum, hep edilgen olsundu?”

Evet İslam dünyasının özgül ağırlığını artırma noktasında “Türkiye’nin öncülüğü” gibi bir imkândan söz edilebilirdi. Bunda da ülkeyi yöneten kadroların önemli rolü olmalıydı.

Peki “Erdoğan” tam da o kadroyu mu temsil ediyordu?

Doğrusu Erdoğan’ın da içinde yer aldığı kadro, bana göre, böyle bir umut potansiyelini ifade ediyordu.

“Erbakan’ın dünya ile hesaplaşma tecrübesi”nin özeleştirisini yapmış, daha ayağı yere basan bir vizyonla yola çıkılıyordu.

Benim “Ümmet nasıl ayağa kalkar?” sorusunu gündeme taşımam, Ak Parti iktidarlarının “Eğitim” konusunda yalpalamaya başlaması sürecindedir. İslam dünyasının “İnsan kaynağı” sorunu vardı. Nüfus milyarlara baliğ oluyordu, coğrafya kıtalar kadar genişti ama yeterli, sağlıklı, çağın gerektirdiği eğitim verilemediği için “Birim insanın özgül ağırlığı” son derece sınırlıydı. Nüfus bakımından çok daha sınırlı toplumlar, küresel boyutta çok daha etkin bir özgül ağırlık sahibi olmuşlardı. Kaç yılda yakalanırdı çağların ürettiği ilim - bilim?

Herkes, Ak Parti’nin ve tabii Tayyip Erdoğan’ın sahip olduğu, mazhar olduğu iktidar süresinin, Türkiye’de nerede ise hiçbir faniye nasip olmadığını biliyor. 20 küsur yıl.

Hatırlayalım, Tayyip Bey’in en çok tekrarladığı başarısızlık alanı ne? “Eğitim” değil mi? Ona “Kültür”ü ekleyin. Bu ikisi “Gençlik” demek, “Aile” demek… Yani toplumun “İnsan sermayesi” demek.

Türkiye, nüfusun üçte birinin eğitim döneminde olduğu bir ülke. Sadece ilk – orta öğretimde 18 milyon çocuk – genç var. 20 yıllık bir iktidarın arkasından “Eğitimde başarısız olduk” dediğinizde, “Ülkenin 20 yılını boşa harcadık” demiş olmuyor musunuz?

İşin acı tarafı, bunun farkında bile olmamak.

Bakın, ülke ihracat yapıyor, rekorlar kırıyor ama “katma değeri yüksek ürün” ihraç edemediği için, ihracat gelirleri ithalatı karşılayamıyor. “Katma değeri yüksek ürün” nedir, içine bilim katılmış, teknoloji katılmış üründür.

Bir cep telefonuna, bir bilgisayara bir kamyon domates satarak sahip olunabiliyor. Bilim farkı bu. Artık domates üretimi için de bilim lazım.

Bu ülkede en kolay karar şeyin “eğitime ara vermek” olduğunu azıcık dünyayı görmeye başlayan gençler anlıyor. Bir “Ferman” ile uzaktan eğitime karar verildiğini, bunun maliyetinin hesap edilmediğini eğitim sancısı yaşayan gençler görüyor.

Tayyip Erdoğan, bir dönemlik daha yetki istiyor. Yeni “Beş yıl”da 20 yılda yapılamayanlar yapılacak, “Türkiye Türkiye olacak, ümmete önderlik yapacak, ümmet ayağa kalkacak…”

Bu ideolojik söylem heyecan verici, ama “Nasıl?” diye sorulduğunda cevabı kolay olmayan bir kurgu. “20 yılda yapılmayan ne yapılacak?” sorusunun cevabının verilmesi gerekiyor. Ben iktidarın henüz eğitimi doğru değerlendirdiği kanaatinde değilim. Kaçıncı bakan oldu bu sonuncusu?

Keşke yola hazırlıklı çıkılsaydı da 20 yıl sonunda “Hiçbir şey yapmadıysak, bu ülkenin çocuklarının özgül ağırlığını çağın en zirvesine taşıdık” gibi bir cümle kurulsaydı. Keşke bu anlamda İslam dünyasına öncülük edilseydi.

Son soru: Ak Parti’nin gençlerde oy oranı neden genel oylarının çok çok aşağısında?