27 Mayıs Darbesinin 60’ıncı yıldönümü yaklaşıyor. O darbeyi kutlu bir devrim, o haydutları kahraman, o işkence ve cinayetleri adalet olarak görüp 27 Mayıs’ı yıllarca özgürlük bayramı diye kutlayanlar, o karanlık günü yine hasretle yâd edecekler. 28 Şubat’ı da yâd ettikleri gibi. Sonra da demokrasi, hukuk devleti, insan hak ve özgürlükleri adına Recep Tayyip Erdoğan’ın despotluğundan, otoriterliğinden, totaliterliğinden şikâyet etmeye kaldıkları yerden devam edecekler. Ve bir zamanlar Erdoğan’la beraber olup şimdi AK Parti'nin kuruluş ilkelerinden uzaklaştığı gerekçesiyle Erdoğan’a muhalefet edenlerin samimiyetini sorgulamaya… Önlerine gelene “Özeleştirini yap!” diye buyurmaya…
Ahmet Kaya söylüyor: “Bu ne yaman çelişki anne!...”
Dertleri despotluğun, otoriterliğin, totaliterliğin kendisi değil, bunu ‘öteki’nin sergilemesi. Dertleri baskıcı yönetim tarzının kendisi değil, baskının kendilerine de yönelmesi. Hasretle andıkları günlerde olduğu gibi onlar adına başkalarına baskı uygulayan bir yönetim olsaydı bugün, o yönetimi hiç şüphesiz öpüp başlarının üstüne koyarlardı. Genel olarak insanı ve insanın haklarını değil, sadece kendilerini ve kendi haklarını, daha doğrusu kendi ayrıcalıklarını düşünen “Beyaz Türkler” onlar. Erdoğan’a garezleri demokrasi, hukuk devleti, insan hak ve özgürlükleri ile ilgili sorunlardan kaynaklanmıyor; esas meseleleri Erdoğan’ın ‘öteki’liği, 'dincii'liği, ‘zenci’liği.
AK Parti iktidarının demokratik değişim ve ekonomik kalkınmadan başka gündeminin olmadığı ilk yıllarında bile Erdoğan’a azılı düşmanlık ederek bu süreci tıkamaya kalkışmadılar mı? “Cumhuriyet Mitingleri” düzenleyerek, ‘öteki’nin iktidarına imkân tanıyan demokrasiden ‘arınmış’ bir cumhuriyet peşinde olduklarını ortaya koymadılar mı? “Atatürk’ün ordusu nerede?” deyip durarak, demokrasinin tanklarla ezilmesini talep etmediler mi? Cumhurbaşkanı adayı Abdullah Gül’ün eşinin başörtüsünün askeri darbe sebebi ilan edildiği 27 Nisan Muhtırasını ayakta alkışlamadılar mı? Tam demokratik anayasa çalışmalarına, Kürt açılımına, demokratikleşme paketlerine rağmen AK Parti ve Erdoğan’a karşı “topyekûn savaş” yürütmediler mi? 17-25 Aralık sürecinde darbeci FETÖ kadrolarına dört elle sarılmadılar mı?... Redd-i miras edenlerin demokratik söylemleri başımız gözümüz üstüne, ama bu mirası reddetmeden demokrasi havariliğine soyunanlara itibar edecek değiliz.
Onlar bu mirasa sahip çıkmaktan utanmayacaklar, özeleştirinin ö’süne dahî yanaşmayacaklar; bizler ise, özgürlük ve adalet yolunda yürüdüğü, antidemokratik yasaklarla mücadele ettiği, şovenizmi ayakları altına aldığı, Türkiye’nin önünde parlak bir ufuk açtığı yıllarda AK Parti’nin içinde veya yanında yer aldığımız, Erdoğan’ı desteklediğimiz için utanıp özür dileyeceğiz, öyle mi? Tabii ki hayır.
Onların Erdoğan’a muhalefetiyle bizim muhalefetimiz asla aynı kefeye giremez. Biz, Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu’nun dün AKİT TV’de katıldığı programda da yaptığı gibi, ‘Eski Erdoğan’ı özgürlük ve adaletin yeşerdiği Yeni Türkiye’nin başlıca temsilcisi olarak -hâlâ- sahipleniyor, ‘Yeni Erdoğan’ı ise özgürlük ve adaletin “beka” söylemleriyle büyük ölçüde ezilmesi bakımından Eski Türkiye’yi ihya ettiği -ve “Külliye”ye taşınırken bazı güzel hasletlerini Keçiören’deki o mütevazı dairede bıraktığı- için eleştiriyoruz. Geçmişte açılmasına öncülük ettiği parlak ufku hasretle anıyor, şimdi o ufkun karartılmasına hizmet ettiğine yanıyoruz.
AK Parti iktidarının en parlak günlerinde bile yanlış, çirkin, kötü işler yapıldı (yolsuzluklar hep oldu mesela) ve yeri geldikçe bunların kritiğinden kesinlikle geri durmamalıyız; ama AK Parti ve Erdoğan’ı bütün geçmişiyle beraber mahkûm edersek hem AK Parti ve Erdoğan’a hem de kendimize haksızlık etmiş oluruz.
Bağcıyı dövme meraklısı değiliz, üzümü sadece kendileri için isteyenlerden de değiliz; milletçe hep beraber güzel güzel üzüm yiyelim diyoruz vesselam.