Arkadaşlarım, "Yayın Kurulu"nda haberleri okurlarken, gözlerimin önünde "geçmiş" canlandı...
Yaşadığım o günler, bir film şeridi gibi aktı gözlerimin önünden...
Başbakan Tayyip Erdoğan, önceki gün gittiği Pakistan'da dün D-8 Zirvesi'ne katıldı ve burada bir konuşma yaptı.
Özetle dedi ki;
l "1 milyarın üzerinde nüfusa sahip D-8 ülkeleri Müslümanlar için umut ışığı haline gelebilir..
"
l "Hiç kimsenin veya hiçbir ülkenin, sırf kendi çıkarı için bölgede akan kana seyirci kalma, daha fazla masumun kanının akıtılmasına destek verme hakkı yoktur ve olamaz.
"
l "Özellikle D-8'i, bölgeyi ve bölgedeki tüm ülkelerin refah ve huzurunu tehdit eden konularda da etkin bir tutum almaya davet ediyorum.
"
l "1 milyarın üzerinde yaklaşık bir nüfusa sahip topluluğuz, öyleyse dayanışmamız bizi çok daha güçlü kılabilir.
Bölgemizde ekonomik kalkınma ve refahın, huzur ve istikrarın bölgesel barıştan geçtiği hepimizin malumudur.
"
l "D-8'in önümüzdeki dönemde yükselen ekonomileri buluşturan, küresel ekonomik ve beşeri konularda sesi daha gür duyulan bir platforma dönüşeceğine inanıyorum.
"
l "Bölgemizde yaşanan sıkıntıların çözümü için D-8'i bir umut ışığı haline getirebiliriz.
"
l "Dinamizmini artırmış bir D-8 yoksulluk, kıtlık ve gıda güvenliği alanlarında da diğer uluslararası örgütlerle etkileşim halinde söz sahibi haline gelebilecektir.
"
ÇIRAĞAN'DA İLK ADIM
Arkadaşlarım, Erdoğan'ın bu sözlerini okurlarken, ben "D-8'in ilk günü"nü düşünüyordum...
Çırağan Sarayı'ndaki ilk gün...
Tarih, 4 Ocak 1997...
İşte o gün, merhum Erbakan Hoca'nın davetlisi olarak ben de gitmiştim Çırağan Sarayı'na...
O gün, "Dışişleri Düzeyindeki Hazırlık Toplantısı" yapılıyordu...
Kimler yoktu ki...
Kimi iş adamı ayağı "kırık" olduğu için "koltuk değnekleri"yle gelmişti, kimi de "Erbakan'a görünebilmek" için bir o yana gidiyordu, bir bu yana...
Bugün "Cumhurbaşkanı" olan Abdullah Gül, o dönemde Dışişleri Bakanı'ydı...
Bugün "Başbakan" olan Tayyip Erdoğan ise, o zamanlar İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı'ydı ve toplantıya "ev sahipliği" yapıyordu...
O toplantı, "D-8'e atılan ilk adım"dı...
15 Haziran 1997'de ise yine Çırağan Sarayı'nda "tarihî imzalar" atıldı ve D-8 resmen kuruldu...
Ertesi günkü gazeteler; "Tarihî İmza" başlığı altında şu haberi veriyorlardı:
"Dünya başkenti İstanbul, tarihi bir toplantıya daha ev sahipliği yaptı...
D-8 Zirvesi Deklarasyonu 8 ülke lideri tarafından imzalandı.
"
Haberlerin ayrıntıları şöyleydi:
"Başbakan Necmettin Erbakan'ın öncülüğünde gerçekleşen ve kalkınmakta olan sekiz İslam ülkesinden oluşan D-8'in ülkeleri arasında işbirliğinin kurumlaşmasına dair deklarasyon, İstanbul'daki zirve toplantısı sonunda imzalandı.
D-8 Zirvesi'nin İstanbul Deklarasyonu ile taraf ülkeler, istişare, işbirliği, şeffaflık, nesafet, eşitlik ve karşılıklı saygı ilkelerine bağlı olarak, D-8 adı verilen işbirliği mekanizması oluşturmaya karar verdiler.
D-8 Zirvesi İstanbul Deklarasyonu'na, Türkiye adına Başbakan Necmettin Erbakan, Endonezya Devlet Başkanı Suharto, İran Cumhurbaşkanı Haşimi Rafsanjani, Bangladeş Başbakanı Şeyh Hasina, Malezya Başbakanı Mahathir Bin Muhammed, Mısır Başbakanı Kemal Ahmed El-Ganzuri, Nijerya Sanayi Bakanı Muhammed Halladu imza koydu.
Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel de, D-8 İstanbul Zirvesi Başkanı olarak deklarasyonu imzaladı."
Başbakan Necmettin Erbakan, açılış konuşmasında, D-8'in daha resmen kurulmadan fiilen çalışmaya ve somut işbirliği adımları atmaya başlamış olmasını, "Hepimiz için bir gurur kaynağıdır.
Daha etkin bir şekilde harekete geçme zamanı gelmiştir" şeklinde ifade ediyordu...
Bosna-Hersek'te yaşanan insanlık dramının adalete olan inancı derinden sarstığını, Somali ve Ruanda'daki kurbanların acı kaderlerinin hafızalardan silinmediğini belirten Erbakan, dünyaya insan hakları dersleri vermeye kalkanların, kendi yurtlarında mülteci durumuna düşen Yukarı Karabağ halkının çığlığını duymazlıktan geldiğini söylüyordu...
Başbakan Erbakan, "amaçlarını" da şöyle açıklıyordu:
"Bu 8 ülke sadece Müslüman ülkeleri kapsamamakta, kalkınmakta olan tüm ülkelerle işbirliğini amaçlamaktadır.
Yeryüzünde savaşın değil barışın, gerginliğin değil diyaloğun, sömürünün değil işbirliğinin, üstünlüğün değil eşitliğin, baskının değil demokrasinin hakim olması için bir araya geldik.
Söz konusu oluşum Batı'ya bir meydan okuma değildir...
Gelişmiş ülkelerle de prensipler çerçevesinde ilişkiler geliştirilecektir."
ERBAKAN'IN SON İCRAATI
İşte o gün, "tarihî bir hadise"ye tanıklık ediyor ve belki de, Erbakan'ın "Başbakan' olarak gerçekleştirdiği "son icraat"ını yerinde izliyordum...
Hiç şüphe yok ki;
"D-8'i kurmak ve ilk zirveyi İstanbul'da yapmak", merhum Erbakan Hoca'nın "son icraatı" olmuştur!..
"Havuz sistemi"ni kurmakla "İstanbul sermayesinin rant çarkı"nı engelleyen, "D-8'i kurmakla" da "ABD, AB ve İsrail'in sömürü düzeni"ne takoz koyan merhum Erbakan, "emperyalistlerin piyonu" olan "28 Şubat Cuntacıları" tarafından iktidardan düşürülmüş ve böylece "hem iç sömürünün, hem de dış sömürünün" önü açılmıştır!..
Ne var ki;
Yıllar sonra ortaya çıkan Tayyip Erdoğan gibi; "Atatürk'ün, Menderes'in, Özal'ın ve Erbakan'ın yolunda" yürüyeceğini açıklayan bir lider, D-8'e yeniden işlerlik kazandırmış, o "bağımsızlık ruhu"nu yeniden ateşlemiştir...
Tayyip Erdoğan, 4 Ocak 1997'de, "ev sahibi" olarak, yani "İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı" olarak katılmıştı "D-8 Hazırlık Toplantısı"na...
2006 yılının Mayıs ayı ortalarında ise, Endonezya'nın Bali Adası'nda düzenlenen toplantıya, "D-8 üyesi Türkiye'nin Başbakanı" olarak katılıyordu...
Ve dün...
Erdoğan Pakistan'da...
Yine "D-8 toplantısı"nda...
Gerek Türkiye'nin girişimlerini, gerek Erdoğan'ın çabalarını takdirle karşılamamak mümkün değil...
Bu vesileyle, merhum Erbakan'a, bir defa daha "Allah'tan rahmet" diliyorum...
Mekanında rahat uyusun...
Bayrak, emin ellerde...
MAOCU ATATÜRKÇÜLER!
En başta dedim ya;
Arkadaşlar "haber"leri okurken, ben de "geçmişe yolculuk" yaptım...
Mesela, Bay Kemal Kılıçdaroğlu'nun sözleri, beni yine eskilere götürdü.
Bay Kılıçdaroğlu, partisinin, basına kapalı önceki günkü Grup Toplantısı'nda, şu anda Adalet Komisyonu'nda bulunan "anadilde savunma" meselesinde, "çatlak sesler" çıkması üzerine, sert bir ses tonuyla demiş ki;
"CHP'yi, sahibi eski bir Maocu olan gazeteye dizayn ettirmeyiz...
Apo'ya çiçek verenler ve onun önünde diz çökenler, başımıza Atatürkçü kesildi...
Millet bunları yemez!..
Kişinin, savunmasını en iyi bildiği dilde yapması bir insan hakkıdır.
"
Ne yalan söyleyeyim;
Bay Kılıçdaroğlu'nu ilk defa bu kadar "net", ilk defa bu kadar "kararlı" gördüm...
Doğu Perinçek'e ve Aydınlık gazetesine rağmen, partisindeki "Atatürkçü ve ulusalcı görünümlü Maocular"ı uyarması, hayli etkileyici.
Malûm, Doğu Perinçek denilen adam, bugün "Ergenekon'un tutuklu sanığı"dır!..
Kılıçdaroğlu'nun; "Apo'ya çiçek veren ve önünde diz çöken" olarak tasvir ettiği kişi de Doğu Perinçek'ten başkası değildir.
O FOTOĞRAF İÇİN CEZA!
Herhalde hatırlarsınız...
Doğu Perinçek; Ekim 1989'da ve Nisan 1991'de PKK'nın, Suriye'deki Bekaa Kampı'na gitmiş, orada Abdullah Öcalan'la birlikte PKK'lı militanları "teftiş" etmiş, onlara çiçek vermişti...
Biz de, herhangi bir "gizliliği" bulunmayan bu fotoğrafları zaman zaman Akit'te yayınladık...
Hiç de ses çıkaran olmadı...
Ne var ki;
"28 Şubat Süreci"nde, kendisini "Apo ile birlikte gösteren fotoğraflar"dan rahatsız olan Perinçek, bizi "mahkeme"ye verdi, iyi mi?..
Duruşmalar sonunda, hakim bey, "Perinçek lehinde" karar verdi ve dedi ki;
"Müşteki haklıdır...
Siz, aktüalitesi kaybolduğu halde onun fotoğrafını niye yayınlıyorsunuz?..
Bu, onun kişilik haklarına saldırıdır!..
Madem fotoğrafı yayınladınız, o halde ödeyin tazminat cezasını!..
"
Evet, evet;
"Perinçek'in Apo'lu fotoğrafı"nı yayınladık diye "tazminat cezası"na mahkûm olduk!..
İster misiniz; Doğu Perinçek, "aktüalitesi geçmiş"(!) bir olayı yeniden gündeme getirdiği için Kılıçdaroğlu hakkında da tazminat davası açsın!..
Açar mı, açar!..
Ne var ki; Bugün, "28 Şubat'ın brifingli yargısı" yok!..
O günlerde Doğu Perinçek'i baş tacı eden, Necmettin Erbakan'ı ise iktidardan düşüren "28 Şubat'çı"lar, bugün Silivri'de!..
Anlayacağınız;
Türkiye, eski Türkiye değil...
Dün de yazmıştım ya; Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç ile CHP Grup Başkanvekili Muharrem İnce arasında bir "taciz polemiği" yaşanmış, Arınç, İnce'ye şöyle seslenmişti: "Meclis'te 549 milletvekili hakkında dokunulmazlık fezlekesi var...
İçlerinde bir tanesi tacizden!..
O da seninki!" İnce, "O dosyayı siz hazırlattınız" diye cevap vermişti...
Oysa, kazın ayağı hiç de öyle değil...
İddialara göre, Muharrem İnce; savcılığa başvuran Fatma B.'ye şikayetini geri alması için yargılama ve avukatlık masraflarını karşılama taahhüdünde bulunmuş...
Şikayetçi tarafın bunu kabul etmesi üzerine de 8 bin 500 liralık taahhütname imzalanmış...
16 Nisan 2012 tarihli taahhütnamenin altında İnce'nin vekili sıfatıyla avukatı Haluk Pekşen'in imzası varmış, iyi mi?..
Bakalım, "İnce ince Muharrem İnce", bu "örtbas taahhütnamesi"ne ne diyecek?..
Taciz taahhütnamesi!
Dün de yazmıştım ya; Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç ile CHP Grup Başkanvekili Muharrem İnce arasında bir "taciz polemiği" yaşanmış, Arınç, İnce'ye şöyle seslenmişti: "Meclis'te 549 milletvekili hakkında dokunulmazlık fezlekesi var...
İçlerinde bir tanesi tacizden!..
O da seninki!"
İnce, "O dosyayı siz hazırlattınız" diye cevap vermişti...
Oysa, kazın ayağı hiç de öyle değil...
İddialara göre, Muharrem İnce; savcılığa başvuran Fatma B.'ye şikayetini geri alması için yargılama ve avukatlık masraflarını karşılama taahhüdünde bulunmuş...
Şikayetçi tarafın bunu kabul etmesi üzerine de 8 bin 500 liralık taahhütname imzalanmış...
16 Nisan 2012 tarihli taahhütnamenin altında İnce'nin vekili sıfatıyla avukatı Haluk Pekşen'in imzası varmış, iyi mi?..
Bakalım, "İnce ince Muharrem İnce", bu "örtbas taahhütnamesi"ne ne diyecek?..
yeniakit