Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, bugün İslam coğrafyasında karşı karşıya kalınan birçok sorunun temelinde, istişarenin terk edilmesi, ihmal edilmesinin yattığını belirterek, ''Bütün ön yargılardan, bütün kişisel hesaplardan arınmış olarak, temiz bir kalple ve samimiyetle yapılacak istişarenin, ülkelerimizin, halklarımızın, bütün coğrafyamızın meselelerine kalıcı çözümler üreteceğine yürekten inanıyorum'' dedi.
Diyanet İşleri Başkanlığının ev sahipliğinde, Dolmabahçe Sarayı Medhal Salonu'nda gerçekleştirilen ''II. Afrika Kıtası Müslüman Ülke ve Toplulukları Dini Liderler Zirvesi''nin açılışında konuşan Erdoğan, konuşmasına besmele çekerek başladı.
Konuklara katılımları ve katkıları için şükranlarını sunan Erdoğan, konuklardan, 550 yıl boyunca Osmanlı Devleti'ne başkentlik yapan İstanbul'un tarihi ve manevi havasını doyasıya teneffüs etmelerini istedi.
Erdoğan, İstanbul'un, fethinin çok anlamlı olduğunu, fethinden bu yana gerçekten oluşturduğu cazibesiyle bir başka şehir olduğunu, bu şehirde yaşamaktan ayrıca bir mutluluğu sürekli olarak yaşadıklarını, böyle bir şehri lütfettiği için Rabb'a hamd ettiklerini, ecdada da torunları olarak şükranlarını sunduklarını ve rahmetle andıklarını söyledi.
Erdoğan, bu şehrin başta Medine'ye hicretinde, evini Hazreti Peygambere açan Hazreti Eyyüb-el Ensari olmak üzere bir çok gönül dostunun, gönül mimarının, ulu ve alim zatın, varlıklarıyla mübarek kıldığı bir şehir olduğunu vurgulayarak, bu şehrin, kutsal emanetlerin, büyük bir şerefle muhafaza edildiği bir şehir olduğunu söyledi.
Başbakan Erdoğan, ''Hazreti Peygamberin, kılıcı, mektubu, sakal-ı şerifi, hırkası, oku, yayı, mezar toprağı, ayak izi, Kabe-i Muazzama'ya ait nice eşya başta olmak üzere, dinimizin, peygamberimizin ve medeniyetimizin en değerli maddi mirasları bu şehrin emniyeti, güvenliği altındadır'' diye konuştu.
İstanbul'un, ismi, Mekke, Medine ve Kudüs'le birlikte anılan önemli bir medeniyet merkezi olduğuna dikkati çeken Erdoğan, konuşmasını şöyle sürdürdü:
''Derler ki, bildiğiniz gibi, Kur'an, Mekke'de nazil olmuş, Kahire'de okunmuş, İstanbul'da yazılmıştır. İstanbul, şundan emin olunuz ki, minareleriyle, hoşgörüsüyle, sesleri ve renkleriyle; sizlerin, doğduğunuz, yaşadığınız şehirlerin kardeşi bir şehirdir. Şahsen şunu da ifade etmek isterim: Allah, bu kardeşinize, 4,5 yıllığına, Büyükşehir Belediye Başkanlığı, yani şehreminilik vasıtasıyla bu şehre hizmet etme, hizmetkarlık yapma şerefi verdi. Nefes alıp verdiğim sürece, bu payeyi onurla ve gururla taşıyacağımı burada bir kez de huzurlarınızda ifade etmek isterim. Bu zirve vesilesiyle, Ankara ve Konya'yı da ziyaret edeceğinizi biliyorum. Türkiye Cumhuriyeti'nin başkenti Ankara'dan, Selçuklu Devleti'nin başkenti ve büyük gönül insanı Mevlana'nın şehri Konya'dan da güzel ve unutulmaz hatırlarla dönmenizi temenni ediyorum.''
İSTİŞARENİN ÖNEMİ
Başbakan Erdoğan, Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından düzenlenen bu zirvenin, 5 gün süreceğini anımsatarak, 5 gün boyunca, Afrika'nın sorunları, Türkiye-Afrika ilişkileri, özellikle de Müslümanların ve İslam dünyasının sorunlarının burada derinlemesine istişare edileceğini söyledi.
İstişareye, İslam dininde özel bir ehemmiyet verildiğini, ayetlerle ve Hazreti Peygamber'in hadisleriyle istişarenin her işin başı olarak kabul edildiğini kaydeden Erdoğan, şöyle konuştu:
''Esasen bugün tüm İslam coğrafyasında karşı karşıya kaldığımız birçok sorunun temelinde de, istişarenin terk edilmesi, ihmal edilmesi yatmaktadır. Bütün ön yargılardan, bütün kişisel hesaplardan arınmış olarak, temiz bir kalple ve samimiyetle yapılacak istişarenin, ülkelerimizin, halklarımızın, bütün coğrafyamızın meselelerine kalıcı çözümler üreteceğine ben yürekten inanıyorum. Bu ve benzeri zirvelerin çoğaltılması, istişare mekanizmasının en güzel şekilde işletilmesi, karşı karşıya olduğumuz birçok güncel, siyasi, ekonomik ve sosyal meselenin çözümünü hızlandıracağına şüphe yoktur.''
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, bugün tüm dünyada ortaya çıkan, Müslümanlara yönelik olumsuz algının, İslam'ın değil, İslam'ı yanlış yorumlayan ve yaşamayan kişilerin oluşturduğu bir algı olduğunu belirterek, ''Bir dinin, bir toplumun mensubunun yaptığı yanlış, asla ve asla tüm topluma ve o dine mal edilemez. Nasıl ki bir Yahudi'nin hatası, bir Hıristiyan'ın, Budist'in yanlışı, bu kişilerin ait olduğu dini gölgeleyemezse, bir Müslümanın hatasının faturası da bütün Müslümanlara, İslam'a kesilemez. Yani ırkçılık ve antisemitizm kadar İslamofobia da kınanması, lanetlenmesi gereken bir suçtur'' dedi.
Diyanet İşleri Başkanlığının ev sahipliğinde gerçekleştirilen ''II. Afrika Kıtası Müslüman Ülke ve Toplulukları Dini Liderler Zirvesi''nin açılışında konuşan Erdoğan, İslam dininin ve ortak medeniyetin temel kaynaklarının en başta Kur'an-ı Kerim ve Hazreti Peygamber'in sünneti olduğunu belirtti.
Konuşmasında bazı ayet ve hadislere de atıfta bulunan Erdoğan, şöyle konuştu:
''Burada, hepinizin bildiğine inandığım birkaç ayet ve hadisi tekraren hatırlatmakta fayda görüyorum. Ali İmran Suresi'nin 103. ayetinde Rabbımız mealen şöyle buyuruyor: 'Allah'ın ipine sımsıkı sarılın! Tefrikaya düşmeyin'. Hucurat Suresi'nin 10. ayetinde de Allah 'Mü'minler ancak kardeştirler. Öyleyse kardeşlerinizin arasını düzeltin ve Allah'tan korkun ki, rahmete eresiniz' buyuruyor. Hazreti Peygamberin, birlik, dayanışma ve kardeşliğe ilişkin nice sözünün yanında, Veda Hutbesi'ndeki şu ifadelerini de burada özellikle bir kez daha hatırlatmak isterim. Veda Hutbesi'nde diyor ki Hazreti Peygamber, 'Sözümü iyi dinleyin, iyi belleyin... Rabbınız birdir, babanız birdir. Hepiniz Adem'densiniz, Adem de topraktan yaratılmıştır. Hiç kimsenin başkası üzerinde soy, sop üstünlüğü yoktur. Allah katında üstünlük, ancak takva iledir. Müslüman, Müslüman'ın kardeşidir. Böylece, bütün Müslümanlar kardeştir.' ''
İSLAM ÜLKELERİNİN DURUMU
Başbakan Erdoğan, eldeki bu çok önemli referanslara, kaynaklara ve tarihin kazandırdığı tecrübeye rağmen, İslam coğrafyasının ve dünyanın, bu emir ve tavsiyeleri sergileyen bir manzara arz etmediğinin herkesin malumu olduğunu ifade ederek, şöyle devam etti:
''Bugün, Afrika ve Ortadoğu başta olmak üzere, Müslümanların yoğun olarak yaşadığı coğrafya, ne acıdır ki, çatışmalarla, yoksullukla, sömürüyle, baskı, zulüm, kan, gözyaşı ve huzursuzlukla anılan bir coğrafyadır. Programın başında izledik ve Afrika'daki hali gördük. Ama bir tarafta da saltanatı gördük. Medeniyetler inşa eden bir coğrafya ama gel gör ki, insanı yücelten, hırsı, zulmü, baskıyı, öldürmeyi ve eziyeti men eden sistemler önümüzde duruyor. Bu coğrafyanın içinde her ikisini de görüyoruz ve acımasızca geliyor. Az önce değerli kardeşim Komorlar'ın eski cumhurbaşkanını dinledik ve üzerlerinde oynanan Fransa oyununu dinledik. Onların da verdiği mücadeleyi kendisinden dinledik. Binbir gece masallarının yaşandığı Bağdat, ilmin merkezi Buhara, erdemin merkezi Şam, hoşgörünün merkezi Kurtuba, medeniyet merkezi Kahire, yazının merkezi Timbuktu, her biri mimarinin, sanatın, hoşgörünün zemini Mogadişu, Tanca, Dar-es Selam, Hartum ve daha niceleri, bugün sadece hatıramızda ve hafızamızda kalmıştır.''
''ŞANLI, ZENGİN, KADİM VE GÖRKEMLİ TARİH''
Başbakan Erdoğan, şanlı, zengin, kadim ve görkemli bir tarihe mensup olunduğunu vurgulayarak, şöyle konuştu:
''Elbette, burada bulunan her bir kardeşimizle birlikte, bir sevgi medeniyetinin mensuplarıyız. Ancak, tarihimizdeki zenginliği, derinliği, gelecek tasavvurumuzu inşa etmek için kullanmadığımız sürece, geçmiş, bir nostaljinin ötesine geçmeyecektir. Diğer medeniyetler karşısında gerileyen, bizim kendi medeniyetimiz değil, medeniyetimizin mensuplarıdır. Bugün tüm dünyada ortaya çıkan, Müslümanlara yönelik olumsuz algı, altını çizerek ifade ediyorum, İslam'ın değil, İslam'ı yanlış yorumlayan ve yaşamayan kişilerin oluşturduğu bir algıdır. Batı'da, kimi art niyetli çevreler tarafından, Müslümanlara yönelik olarak bir karalama kampanyasının yürütüldüğünü hepimiz biliyoruz. Birileri, marjinal örneklerden çıkarak, terörle, çatışmayla, hoşgörüsüzlükle, yoksullukla İslam'ı ve Müslümanları eşdeğer göstermeye çalışıyor. Bir dinin, bir toplumun mensubunun yaptığı yanlış, asla ve asla tüm topluma ve o dine mal edilemez. Nasıl ki bir Yahudi'nin hatası, bir Hıristiyan'ın, Budist'in yanlışı, bu kişilerin ait olduğu dini gölgeleyemezse, bir Müslümanın hatasının faturası da bütün Müslümanlara, İslam'a kesilemez. Yani ırkçılık ve antisemitizm kadar İslamofobia da kınanması, lanetlenmesi gereken bir suçtur.''
ajanslar