Geçen haftanın gündeminde “3 önemli olay” vardı... Bir; Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın, Ukrayna’ya hareketinden önce ve sonra “Dolmabahçe Toplantısı ve İzleme Komitesi” ile ilgili açıklamaları... İki, “PKK lideri Abdullah Öcalan’ın Diyarbakır’da Kürtçe ve Türkçe okunan mesajı”... Üç; MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin yeniden seçilmesi ve Kongre’de verdiği “Diyarbakır’da ihanet mektubu okundu” şeklindeki mesaj...
Kabul etmek gerekir ki;
Kamuoyu; MHP Kongresi’nden dolayı Ankara’ya, Öcalan’ın mesajından dolayı Diyarbakır’a odaklanmışken; siyaset; Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın “beklenmeyen” ve “beklenmedik çıkışı” ile sarsıldı...
NİYE EKRAN ÖNÜNDE!
Arınç’ın sözleri; hem “kamuoyu”nu şaşkına çevirdi, hem “Hükümet”i ve hem de “Cumhurbaşkanı”nı!..
Öyle “duygusal sözler” söyledi ki; gündem bir anda değişti... Artık ne“MHP Kongresi”ne bakan vardı, ne de “Öcalan’ın muğlak mesajları”na!..
Hemen herkes;
“AK Parti’de neler oluyor?.. Hükümet ile Cumhurbaşkanı arasında bir kırılma, bir problem mi var?.. AK Parti bölünüyor mu?.. Seçimlere, tam da ikibuçuk ay kala, Bülent Arınç ne yapmak istiyor?” sorularını sormaya başladı...
Sahi, Arınç ne yapmaya çalışıyordu?..
Hem, “Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ı çok sevdiğini” söylüyor, hem de“Erdoğan’ın ekran önünde konuşmasını doğru bulmuyorum” diyor ve ekliyordu: “Ülkeyi yöneten Hükümet’tir, sorumluluk bizdedir!”
Arınç’ın bu sözleri hem şaşkınlığa yol açtı, hem de “büyük bir tenakuz”olarak yorumlandı!..
Öyle ya;
Erdoğan’ın “ekran önünde” konuşması “doğru değil” ise; peki Sayın Arınç, niye “ekran önünde” konuştu?..
Eğer bir “sıkıntı” varsa, niye “Cumhurbaşkanı’nın yüzüne” karşı değil de,“ekran önünde” konuştu?..
ERDOĞAN’IN ELEŞTİRİLERİ
Kaldı ki;
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın; gerek “Dolmabahçe Toplantısı”, gerek“İzleme Komitesi” ile ilgili olarak “Doğru bulmuyorum” demesinin bir“arka plânı” vardır!..
Bu ülkede;
“Ret, inkâr ve asimilasyon politikalarını reddediyor, ayaklarımın altına alıyorum” diyen, “ilk ve tek lider Tayyip Erdoğan”dır!..
“Kürt Açılımı”nı başlatan, “Barış ve Kardeşlik Projesi”ne hayat veren, “Akil İnsanlar Heyeti”ni oluşturup, onlar vasıtasıyla; “Çocuklarımız ölmesin, analar ağlamasın” mesajını Türkiye’nin 81 vilayetinde dillendiren ve “Kürt halkı”nın bütün taleplerini karşılayıp, “Güneydoğu’ya yatırım atağı”başlatan da, Tayyip Erdoğan’dan başkası değildir...
Peki, böyle bir Erdoğan; şimdi niye “Dolmabahçe Toplantısı”na ve “İzleme Komitesi” taleplerine karşı çıkıyor, niye bunları “doğru bulmadığını”söylüyor?..
Erdoğan; “Kiev Seyahati dönüşü”nde, uçakta biz gazetecilere de söylediği gibi; 28 Şubat 2015 tarihinde, Dolmabahçe Sarayı’nda, Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan ve “HDP heyeti”nin katıldığı toplantıda; Yalçın Akdoğan’ın da bir “deklarasyon” yayınladığını ama bunun hiç dikkate alınmadığını, “HDP heyetinin açıkladığı 10 maddelik metnin” ise, sanki“ortak bir deklarasyon” gibi sunulduğunu ve toplumda böyle bir “algı”oluşturulduğunu söyledi...
Erdoğan’ın “rahatsızlığı” bundandı...
Kaldı ki, o “10 maddelik metin”de, bir “demokrasi çağrısı” yoktu... Sürekli“yeni talepler” dile getiriliyordu!..
Tayyip Erdoğan, işte bu “sürekli yenilenen talepler”den rahatsızlık duyuyordu!..
Haklıydı da!..
Öyle ya;
PKK ve HDP, bugüne kadar hangi adımı atmış, hangi sözünü icraata dökmüştü?..
“Habur Süreci”ni bir “gövde göste-risi”ne dönüştürüp, “şov” yapan, “Oslo görüşmeleri”ni basına sızdırıp, süreci dinamitleyen PKK ve HDP değil miydi?..
6-8 Ekim 2014’te, hem de Kurban Bayramı günlerinde “İkinci Gezi Kalkışması” dedikleri “Kobani isyanı”nı başlatıp, “50’den fazla Kürt vatandaşının ölmesine” yol açan bu PKK, bu HDP, bu Demirtaş değil miydi?..
HANİ SİLAH BIRAKACAKLARDI?
4 Nisan 2013 tarihinde yine Dolmabahçe Sarayı’nda toplanan “Akil İnsanlar Heyeti”, birkaç gün sonra Anadolu yollarına düşerken; “PKK silah bırakacak ve Türkiye’yi terk edip, sınır dışına çıkacak” diyen ve bir anlamda “Akil İnsanlar söyleminin belkemiği”ni oluşturan ifadeler kullanan PKK ve HDP idi!..
Peki, ne oldu?..
Verilen bu “söz”lerle ilgili herhangi bir adım atıldı mı?.. Bu sözler,“icraata” döküldü mü?..
Verdiği sözlerin hiçbirini yerine getirmeyen, üstüne üstlük “hemen her gün yeni taleplerde bulunan” ve “talep çıtası”nı sürekli yükselten PKK veHDP, Erdoğan’ın ifadesiyle “Siyasî Kürtçülük”ten rant sağlamaya çalışıyor,“ayrımcılığa çanak tutuyor”du!..
Erdoğan, bir anlamda; “Yeter artık” diyordu; “Barış yolunda bir adım da siz atın!..”
“Dolmabahçe’yi doğru bulmuyorum” demesi bu yüzdendi... Medyada yankılanan ve “isim”leri bile zikredilmeye başlanan, “Üçüncü Göz” veya“İzleme Komitesi” söylemlerini de “doğru bulmuyordu” Erdoğan...
Doğru bulmuyordu, çünkü;
Bu, “istismara açık” bir konuydu!.. Aynı zamanda, “İmralı’nın meşruiyeti”ni arttırmaya yönelik, “tehlikeli bir adım”dı!..
Söz konusu olan “Öcalan’ın ne düşündüğünü” öğrenmek ise; HDP heyeti,sık sık İmralı’ya gidiyor ve Öcalan’ın düşüncelerini kamuoyuna zaten aktarıyordu... O halde, “İzleme Komitesi”ne ne gerek vardı?..
Erdoğan’ın; gerek “Dolmabahçe Toplantısı”, gerek “İzleme Komitesi” ile ilgili düşünceleri bu yöndeydi...
“Barış Süreci”ni başlatan ve bunun başarıya ulaşması için, “taşın altına elini değil, gövdesini koyan” bir Cumhurbaşkanı; bu düşüncelerini hemen her “platform”da dillendiriyor, “kamuoyu” ile paylaşıyordu!..
Bunun neresi yanlıştı?..
Sayın Bülent Arınç; bu konuların “kameralar önünde” konuşulmasını doğru bulmadığını, bunun “Cumhurbaşkanı’nı da, Hükümeti de yıpratacağını” söylüyor ve bunu “yanlış bulduğunu” ifade ediyordu ama,“asıl yanlışı” kendisi yapıyordu!..
MUHALEFETE EKMEK ÇIKMAZ
Açık ve net söyleyelim;
Sayın Arınç’ın bu “çıkış”ından “Cumhurbaşkanı ve Hükümet arasında bir kriz çıkacağı” beklentisi içinde olanlar, yine “avuçlarını yalamak” zorunda kalacaklardır!..
Çünkü sayın Arınç; kendisinin de ifade ettiği gibi, “şahsî ve hissî düşünceler”ini dile getirmiştir!..
Erdoğan’ın açıklamalarını “hissî” bulmuş ama kendisi de; “son derece hissi, son derece duygusal” davranmıştır!.. Yoksa, “seçim ortamı”nda bulunduğumuz şu günlerde, böylesine “hissî bir konuşma” yapmazdı!..
Kaldı ki, Sayın Arınç; önceki günkü konuşmasını “yanlış” anlayanlara, dün yine “kameralar önünde” cevap verdi ve dedi ki;
“Ben hem kendim hem de bir bakan olarak hükümetimizin Başbakanı Sayın Davutoğlu’nu yıpratacak, kamuoyunda yıpranmasına yol açabilecek her türlü tehlikeye karşı savunurum. Çünkü hükümetimiz, partimiz seçime giriyor. Seçime girerken güçlü bir görüntü, güçlü bir hükümet, güçlü bir karar mekanizmasının olmasını halkımız arzu eder ve bilir. Esasen buna gölge düşürmeye de kimsenin hakkı yoktur. Muhalefetin ekmeğine yağ sürecek hiçbir davranışta hiçbirimiz bulunmamalıyız.
Bizim Sayın Cumhurbaşkanına sevgimizde, saygımızda hiçbir zaman eksilme olmaz. Yıllardır siyaset arkadaşıyız. 12 yıl başbakanlığımızı yaptı, çok başarılı bir seçimle de halkımızın seçtiği ilk Cumhurbaşkanı oldu. Elbette onun söyledikleri, onun gösterdiği yol, verdiği işaret bizim için çok önemlidir. Ama hükümetimizin de sorumluluğu vardır.”
Arınç’ın bu sözleri de gösteriyor ki; “kriz” ve “kırılma” ya da “kavga”bekleyenler, bir defa daha havalarını alacak, yine avuçlarını yalayacaktır!..
Hani, hep denilir ya;
“Haydi, başka kapıya!”
ASIL SIKINTI CHP’DE
AK Parti içinde veya “Cumhurbaşkanı ile Hükümet ilişkileri”nde bir“sıkıntı”, bir “problem” yok!..
Asıl sıkıntı, böyle bir “beklenti” içinde olan CHP’de yaşanıyor!..
Biliyorsunuz, “Trabzon’daki CHP yönetimi” toptan istifa etti, “7 gündür”de “parti binasındaki işgal”lerini sürdürüyorlar!..
Peki, niye istifa ettiler?..
Ve niye işgallerini sürdürüyorlar?..
Gayet net ve açık;
Bir zamanlar Trabzon’da “Belediye Başkanı” bile çıkaran CHP, şu anda, aynı Trabzon’da “Sadece bir milletvekili” çıkarıyor!.. “Milletvekili adayları”nı belirlemek için, güya bütün illerde “önseçim” yapıyor amaTrabzon’da, “birinci sıradaki” adayı, “kontenjan”dan tayin ediyor!..
Yani “önseçim” yok,
“Genel Merkez’den tayin” var!..
“Tek milletvekili” çıkardığın bir vilayette, “birinci sıra aday”ını“kontenjan”la belirliyorsan, niye “ön seçim” yapıyorsun?..
“Dostlar alışverişte görsün” diye mi?..
“CHP Trabzon İl Teşkilatı’nın itirazı” ve “il binasını işgal etmesi” bu yüzden!..
Haksız da sayılmazlar!..
KILIÇDAROĞLU’NUN KORKUSU
CHP’nin tek sıkıntısı bu da değil... CHP’de, bir “güven sorunu” var!.. Öyle bir “güven sorunu” ki, Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu, kendi teşkilatına güvenmiyor!..
Teşkilata güvenmediği için de;
“Büyükşehir Belediye Başkanlığı”na aday ve üstelik “İstanbul Milletvekili”olduğu halde, “önseçim”lere; “İstanbul” veya “Ankara”dan değil de,“İzmir’den” giriyor!..
Niye İzmir’den?..
Çünkü; İstanbul’dan girerse Mustafa Sarıgül’den, Ankara’dan girerseÖnder Sav’dan “daha az oy alacağını” ve dolayısıyla, “olmayan karizmasını hepten çizdireceğini” düşünüyor!..
Ciddi ciddi korkuyor!..
Şu Kılıçdaroğlu, bir âlem!..
“CHP’nin genel başkanı” ama “partideki rakipleri”nden korkuyor!..
Bu yüzden de;
“Cambaza bak” numaralarıyla; dikkatleri CHP ve kendisinden uzaklaştırıp,“AK Parti’deki gelişmelere” dikkat çekmeye çalışıyor!..
İHANETE YELTENEN GİDER!
Ama bilmiyor ki;
AK Parti, bir “dâvâ partisi”dir, bir “ideal partisi”dir!..
Bu “dâvâ”ya da;
Hiç kimse “ihanet” edemez!..
İhanet etmek isteyenler, tek tek gitti!.. Onların da sonları malûm!..
Unutuldular, gittiler!..
Şimdi, onları hatırlayan yok!
Selâm ve saygılarımızla...
yeniakit