“Erdoğan, kendinden emin ve kararlı duruşuyla dikkat çekti. Ekonomik kriz ve yolsuzluk iddiaları, polis şiddeti... Bitkin bir Başbakan bekleyenler yanıldı. Erdoğan, Berlin ziyaretinde kendinden emin ve kararlı görüntüsüyle herkesi etkiledi. Taraftarlarına ümit verirken, karşıtlarını korkuttu.”
Çok doğru bir tesbit...
Gerçekten de;
Erdoğan “kendinden emin”di,
“Son derece kararlı”ydı...
Buna, yakınen tanık olduk...
İLGİ PATLAMASI
Açık ve net söyleyeyim;
Sayın Başbakan’la, daha önce de Almanya’ya gitmiştim... Ancak, gerek “Alman politikacıları”ndan, gerek “Alman basını”ndan bu kadar ilgi gördüğüne şahit olmadım...
Meselâ;
Dediğim gibi;
Bundan önceki ziyaretlerde, bu derece ilgi yoktu... Bu defaki ilgi, “normalin çok çok üstünde”ydi!..
Şunu da ifade etmeliyim;
Bu ziyarette, “güvenlik tedbirleri” de “en üst seviyede”ydi...
Gerek, Erdoğan’ın kaldığı otelin çevresinde, gerek geçtiği güzergâhta adeta kuş uçurtulmadı...
En büyük ilgiyi de;
Ziyaretin son programı olan “Berlin Buluşması”nda, “gurbetçi”ler gösterdi.
Ne yalan söyleyeyim;
Başbakan Tayyip Erdoğan’ın, adeta “miting” gibi geçen “halk buluşmaları”na daha önce de katıldım... Libya’nın 3 ayrı şehrinde yapılan “miting gibi karşılama”ları gördüm... Lübnan’daki devasa karşılamaya şahit oldum... Almanya’da, daha önceki karşılamaları da gördüm...
Ama, “Berlin Buluşması” bambaşkaydı...
Salonda 5 bin gurbetçi,
Dışarıda 5 bin gurbetçi.
Bakanlar Emrullah İşler, Ahmet Davutoğlu ve Egemen Bağış’ın isimleri anons edildiğinde salonda öyle bir alkış koptu ki, görmeye değerdi...
Sonra, Başbakan Tayyip Erdoğan çıktı sahneye... Salon, adeta yıkıldı...
Slogan atmalar, bayrak sallamalar, pankartlar ve sevgi çığlığı...
Salon, adeta yıkıldı...
Sanki, yer yerinden oynadı...
Görmeye değer bir “atmosfer”di...
Aralarında “Akit okurları”nın da bulunduğu “Türkiye sevdalısı” bu “gurbetçi”leri tebrik etmeden geçmek olmaz...
BUNUN ANLAMI NE?
Gerek “Alman siyasetçileri”nde, gerek “Alman medyası”nda ve gerekse “Gurbetçiler”deki bu “ilgi patlaması”nın, özellikle “Kirli 17 Aralık Operasyonları”ndan sonra vuku bulması, bana “son derece anlamlı” geldi...
Demek oluyor ki;
Hiç kimse, “Kirli 17 Aralık Operasyonu”nun “yolsuzluk ve rüşvetle mücadele amaçlı” olduğuna inanmıyor...
Demek oluyor ki;
Bu “kirli operasyon”un asıl hedefinin, “Tayyip Erdoğan ve AK Parti iktidarı”nın şahsında “Türkiye’nin istikbali ve istiklali” olduğunu herkes anladı...
Ve yine anlaşıldı ki;
Ortada bir “Cemaat”, değil, en masum ifadesiyle bir “Cemiyet” vardır.
Bir “örgüt” vardır,
Bir “Paralel Yapı” vardır!..
Mesela Almanya, şöyle düşünüyor olabilir: “Bugün Türkiye’nin başına belâ olan Paralel Yapı, yarın Almanya’nın da başını ağrıtabilir.”
Bunu düşünen sadece Almanya değil, “Paralel Yapılanma’nın konuşlandığı” bütün ülkelerde bu düşünce yayılmaya başladı...
Başbakan Tayyip Erdoğan da bunu biliyor ve görüyor olmalı ki, Almanya’dan Türkiye’ye dönerken, uçakta biz gazete yöneticilerine kısaca şunu söyledi:
“Bundan sonraki süreç, 17 Aralık olaylarını patlatanlara dünyada bakışı değiştirecek. Bu süreçte artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak.”
ANANAS İTTİFAKI
Erdoğan, uçaktaki sohbetimiz esnasında, bir konuya daha dikkat çekti.
“30 Mart seçimlerinin dönüm noktası olacağını vurguluyorsunuz... Bu, ne anlama geliyor?” şeklindeki sorumuza, şu karşılığı verdi:
“Saflar artık netleşiyor. 30 Mart’tan sonra bir dönüşüm olabilir. Yeni siyasi aktörler ortaya çıkabilir. 2015 genel seçimleri için yeni partiler, yeni isimler belirebilir. Onun için 30 Mart’ın bir milat olacağını söylüyorum. Ve o nedenle 30 Mart seçimlerinde AK Parti’nin alacağı oyun çok önem taşıyacağını anlatıyorum.”
Gerçekten saflar netleşiyor!..
Hele söyleyin;
CHP’nin, Koç Holding’in, Ali Sabancı’nın, Turgay Ciner’in ve Aydın Doğan’ın “Cemaat’le işbirliği” yapabileceği, bir “Ananas ittifakı” kurabileceği, kırk yıl düşünseniz, hiç aklınıza gelir miydi?..
Bu saydığım kişi ve kuruluşlar, düne kadar “Ergenekon’un avukatlığı”nı yapıyor ve diyorlardı ki;
“Bir askerle bir profesörü... Bir sendikacı ile gazeteciyi... Bir oda başkanı ile avukatı nasıl bir araya getirip de örgüt icat edersiniz?.. Bunların birbirleriyle hiçbir ilgisi yokken, aynı sepete nasıl doldurursunuz?”
Ne ilginç değil mi;
Dün “Ergenekon” adlı örgütü, bu gerekçe ile reddedenler, bugün “Cemaatle kol kola” yürüyorlar!..
Demek oluyor ki;
Dün “beş benzemez”den nasıl “örgüt” kurulabiliyorsa, bugünkü “beş benzemez”lerden de “Paralel Yapı” kurulabiliyormuş!..
Başbakan Tayyip Erdoğan herhalde bu “örgütlenme”ye dikkat çekiyordu.
CEM UZAN’IN AÇIKLAMASI
Zaten, geçtiğimiz hafta ortaya çıkan “ses kayıtları” da onu gösteriyor... Malûm; kayıtların birinde Süleyman Müftigil olduğu iddia edilen kişi ile Orhan adlı biri arasındaki konuşmada, “Genç Parti’nin içini dizayn ettikleri” ifade ediliyordu... Ondan sonra “taş”ı da koysalar, “tuzluğu” da koysalar, kazanacaklardı...
İşte bu “telefon konuşmaları” üzerine, 2 Şubat günü demiştim ki;
Farz edelim ki, kazandılar!..
Peki, ne yapacaklar?..
Sanıyorum, ilk işleri “Hortumcu Cem Uzan’ı Paris’ten getirmek” olacaktır!..
Öyle ya;
“Genç Parti’nin içini dizayn” ettiklerine göre, herhalde başına da Cem Uzan’ı oturturlar!.. Artık “damat” olarak mı oturturlar, “içgüveysi” olarak mı oturturlar, yoksa “gelin” olarak mı oturturlar, orasını bilemem...
Bir yandan “yolsuzluk ve rüşvet” edebiyatı yapıp, bir yandan “Hortumcu”ya yer açmaya çalışmak biraz “abes” ve “çelişki” gibi gelebilir...
Ama;
“Bunlara her yol mübah!”
Herhangi bir “ahlâkî değer” tanımadıklarından, “hortumcu”yla bile iş tutarlar!.. Yeter ki, “FGÖ’ye tâbi” olsun!..”
İşte bu yazımın yayınlandığı gün, evet 2 Şubat 2014, saat 15.00’te, Cem Uzan’dan bir “elektronik mektup” aldım...
Özetle diyor ki;
“Hortumcu değilim... İmar Bankası’nın içini ben değil, başkaları boşalttı... Bu soygun benim ve ailemin üzerine yıkılmak isteniyor.
Soyguncu değilim,
Asıl soyulan benim.”
Gördüğünüz gibi;
Cem Uzan, “Hortumcu” ifadesine epey içerlemiş ve cevap verme gereği duymuş ama; bir zamanlar genel başkanı olduğu “Genç Parti’nin içinin yeniden dizayn edildiği, başına da Cem Uzan’ın getirileceği” iddiaları üzerine tek lâf etmemiş!..
Ne doğrulamış,
Ne de yalanlamış!..
Kimbilir, belki de;
“Pişmekte olan aşa su katmayı” doğru bulmamış olabilir...
“Hortumcu” ifadesine kafayı bu kadar takan bir insandan, “Genç Parti’nin dizaynı”na dair de bir-iki kelâm beklerdim...
Ama, o konuya girmemiş...
Bu sükûtu;
Acaba “ikrar”dan mıdır?..
SALDIRILARA RAĞMEN!
Yazıya, “Der Tagesspiegel” adlı Alman gazetesinin; “Ekonomik kriz, yolsuzluk iddiaları ve polis şiddeti... Bitkin bir Başbakan bekleyenler yanıldı... Erdoğan, Berlin ziyaretinde kendinden emin ve kararlı görüntüsüyle herkesi etkiledi” şeklindeki değerlendirmesi ile başlamıştık...
O halde, “yazının sonu”nu da, “Zaman gazetesinden Etyen Mahçupyan”ın değerlendirmesi ile bağlayalım...
Etyen Mahçupyan, dünkü yazısına; “Bu iktidardan hoşlanmayan, bir biçimde gitmesini isteyen çok... Hem yurtiçinde hem de yurtdışında birçok grup ve kurumun bu beklenti etrafında bir gevşek koalisyon oluşturduğunu tahmin etmek zor değil” diye başlamış ve yazısının sonunda, aynen şunları yazmış:
“Ancak garip ama gerçek... AKP hükümeti ‘sallanıyor’ propagandasına rağmen, şaşırtıcı şekilde sağlam duruyor... Batı dünyası bile yumuşak bir tutum izliyor... Acaba neden?.. Belki bütün bunların tesadüf olamayacağına dair bir kanaat oluştu. Belki de hepsinde fazla ileri gitmişlik, inandırıcılık eksikliği bulundu. Ama asıl önemlisi AKP karşısında siyasetin teknik bir mesele olmadığının, bu dönemin tarihsel perspektife oturtularak ‘anlaşılması’ gerektiğidir.”
AK Parti; Mahçupyan’ın da yazdığı gibi, gerçekten “yoğun ve şiddetli saldırılara” rağmen “sağlam” duruyor ve kesinlikle yalpalamıyor.
Acaba niye?..
Ne dersiniz; bu sağlamlık, bu dik duruş; “millet sevgisi”nden, “Türkiye sevdası”ndan olamaz mı?..
Peki, aynı sevginin zerresi “Paralel Yapı”da var mı?..
Cevabı, Başbakan veriyor:
“Bunlarda vatan, millet, devlet sevgisinin zerresi yok.”
Olmadığı için de;
“Kaybetmeye mahkûmlar!”
******************************************************
“Hayret” dedim ama hiç şaşırmadım!
* Cemaat’in Kuzey Irak Sorumlusu olduğu idida edilen Süleyman Hamit Müftigil, Sözcü’nün bir muhabiriyle konuşurken, “İmralı bertaraf edilecek... Artık, silahlı ve çatışmalı bir dönem geliyor” demişti...
Hayrettir ki, Perinçek’in gazetesinde, “Öcalan’ı bertaraf etmek” için bir ses kaydı yayınlandı!..
“Ananas ittifakı” deyip geçmeyin...
* Hemen her gün “Cemaat’in televizyonları”ndan birine çıkartılan Mustafa Destici, son katıldığı Bugün TV’de demiş ki; “Cemaatler ve tarikatlar oy devşirilecek yerler değildir!”
Hayret bir şey... O halde, sizi niye ekran ekran dolaştırıyorlar?.. Ve de, “Oyumuz Sarıgül’e” diyenler “Gülen Cemaati’nin abileri ve ablaları” değil mi?..
* Son günlerde, “Rotahaber” adlı internet sitesinin başında bulunan Ünal Tanık ile Cemaat arasındaki ittifakı anlayabilmiş değilim... Bir bakıyorum “Cemaat ekranları”nda, bir bakıyorum Cemaat’in Aksiyon dergisine röportaj vermiş...
Bu muhabbetin sırrı ne?.. Ünal Tanık’ın, yine “Sünni Müslüman karşıtlığı” mı depreşti, “Böyyük gazeteci” görünme sevdası mı?.. Bana kalırsa, her zaman olduğu gibi, yine “yanlış adres”te yer alıyor...
Her neyse... İstedim ki; “Ananas ittifakı”nın son bireylerini tanıyın...
Ve görün; nasıl bir “savrulma” yaşıyorlar!..
yeniakit