Erdoğanla Ergenekon Pazarlığı

Sizce Ergenekon soruşturması sessiz ve derinden yürüyor mu, yoksa konu sessizce kapatılıyor mu, ne dersiniz?

Osman Özsoy/Haber7

Erdoğan'a böyle bir teklif geldi mi?

Sizce Ergenekon soruşturması sessiz ve derinden yürüyor mu, yoksa konu sessizce kapatılıyor mu, ne dersiniz?

Ergenekon soruşturmasının gündemini kaybetmesi hiç kuşkusuz hayra alamet değil. Bakıyorum son 1 aydır başlangıçta konuya duyarlılığıyla dikkatleri çeken medyada da giderek gündemini kaybetti.

Böyle bir gündem kaybı Cumhuriyet tarihin en önemli davasında soruşturmayı yürüten savcıyı yalnız bırakmak ve kamuoyu desteğinden mahrum bırakmak anlamına gelir ki, şu an ki görüntü bundan çok da farklı değil.

Bu konuda ısrarlı takipçiliğini sürdüren ve her gün sayfalarına konuyla ilgili haber giren sadece Taraf gazetesi kaldı. Gazetenin yazarı Yasemin Çongar, "Ergenekon Savcısı'nı durdurmanın bedeli" başlıklı dünkü yazısında çarpıcı iddialarda bulunarak şunları yazmış;

"Bize ulaşanlar, devlet içindeki suç örgütüyle bağlantısından kuşkulanılanlardan bir bölümünün hala ve ısrarla bir tür dokunulmazlık zırhıyla korunduğu yönünde"

Deniyor ki, bu korumaya siyasi iradede razı.

Ergenekon Savcısı'na 'dur' diyen, fazla ileri gitmemesini isteyen birilerinin borusu son günlerde daha yüksek perdeden ötüyor.

İş 'küçük' Ergenekon'dan 'büyük' Ergenekon'a doğru ilerlemesin diye frene basılıyor.

AK Parti'ye karşı yargı darbesi ilk somut sonuçlarından birini, Ergenekon soruşturmasının güdük bırakılmasıyla veriyor sanki.

İçim kararıyor.

Zira 'Taraf'a ulaşan iddia şu: 'Uslu durursam belki kapatmazlar' umuduyla devletle dansa kalkan AK Parti, Ergenekon'a bulaşmış üst rütbeli üniformalıların sorgulanmasına yanaşmıyor. Emekli ve muvazzaf bazı subayların, Ergenekon kapsamında sorgulanması talebi hükümetten geri dönüyor.

"Ergenekon soruşturmasıyla doğrudan ilgili kaynaklar başka şeyler anlatıyor. Savcı'nın 'büyük' Ergenekon'un kimlerden oluştuğunu bildiğini, ama bu kişilere dokunmasının engellendiğini söylüyorlar.

Doğru mu değil mi yakında göreceğiz. Hele şu 'küçük' Ergenekon iddianamesi bir ortaya çıksın bakalım."

Ya boş çıkarsa"

Görüyorsunuz, Çongar umutsuz. Yürütülen soruşturmanın büyük fotoğrafın çok küçük bir parçası olduğuna inanıyor. Nitekim Çongar'ın yazısının hemen girişinde yer alan şu satırları da aktararak kendi söylemek istediklerimize geçelim. Şöyle diyor Çongar; "Devletin içine çöreklenmiş çetenin çökertilmesine yönelik ilk kapsamlı dava yakında başlayacak. Ve bu ilk dava, en iyi ihtimalle sadece 'küçük' Ergenekon'un defterini dürmeye yarayacak."

Şunun altını önce bir çizelim; Ergenekon soruşturmasının fos çıkması durumunda ülkeyi bekleyen en büyük tehlikelerin başında, devlet içindeki bu tür illegal örgütlenmelere her seviyeden adam devşirmenin oldukça kolaylaşacak olması geliyor. 'Yargıda, orduda, bürokraside, kısacası devletin tüm hassas noktalarında adamımız var, bize hiçbir şey olmaz' iddiası bu tür çeteleşmeler için oldukça elverişli zemin oluşmasına imkân sağlayacaktır. Geçen yıl Malatya'da 3 kişiyi kıtır kıtır keserek öldüren canilerin önceki gün yapılan duruşmasında sanıklardan birinin, içeri girsek bile cumhurbaşkanı bize affeder diye kendilerine telkinde bulunulduğunu iddia ettiği söyleniyor. Kim bilir başka hangi güvencelerle insanlar ne suçlara itiliyor"

Hükümet cesur olmalı"

Yasemin Çongar'ın yazısında dile getirdiği; 'Uslu durursam belki kapatmazlar' umuduyla devletle dansa kalkan AK Parti, Ergenekon'a bulaşmış üst rütbeli üniformalıların sorgulanmasına yanaşmıyor" ifadesi bir hatıramı canlandırdı.

2002 yılının Haziran ayında, Boğaz'da bir yalıda yemekteydik. 28 Şubat sürecinde elinde dosyalarla başbakanlığa girip çıkışıyla kameralara yansıyan generale, "Erbakan imzalamasaydı ne yapacaktınız" diye sordum. Aldığım cevap şu oldu. "Erbakan Başbakandı. İmzalamasaydı, aslında yapacak bir şey yoktu." Bir diğeri söze girdi. "Siviller bir adım öne çıktıklarında, askerler iki adım geri çekilmeyi bilmişlerdir" dedi.

Hâlbuki dönemin başbakanı milletin kendisine verdiği yetkiye dayanarak demokrasiyi güçlü kılacak adımlar atacağına, kendi partisi üzerindeki baskıları savuşturmak için, bizimle uğraşacağınıza neden falancalarla uğraşmıyorsunuz diyecek kadar kaçak güreş tuttuğunu toplantıya katılanlardan duymuştum. Sürekli aynı filmlerin izlendiği bu ülkede benzer tekliflerle bugün karşılaşılması da asla sürpriz olmaz.

Yassıada Mahkemeleri kurulurken 27 Mayıs cunta yönetimin en büyük kaygısı, ya Menderes ve arkadaşları kurulan mahkemeleri gayri meşru ilan edip tanımazlarsa endişesi olmuştu. Yaptıkları işin ne kadar gayri yasal olduğunu elbette biliyorlardı. Menderes o naif kişiliği ve uğradığı onca hakarete rağmen kibarca yaptığı savunmalarıyla malum akıbetini engelleyebileceğini sandı. Zalime boyun eğmek iştahını kabartmaktan başka işe yaramıyor.

Ne verildi, ne yapıldı"

Millet iradesinin devlet yönetimindeki temsilini ifade eden siyaset kurumunun millet adına inisiyatif almaktan imtina edip sürekli gerilemesi, sadece siyaset kurumuna itibar kaybettirmekle kalmamış, seçmenin demokrasiye olan güvenini de sarsmıştır. Şu anki tıkanıklığı aşmak için erken seçimin çare olacağını düşünenler, seçmenden tam aksi bir yaklaşım görebileceklerini muhakkak hesaba katmalılar. Yüzde 34'le dik duranları yüzde 47 ile ödüllendiren seçmen, yüzde 47 ile boyun eğenleri herhalde kendince değerlendirecektir.

Siyasette bu kadar güçlü temsil pozisyonuna rağmen demokrasiyi sağlamlaştıracak adım atmayan ve millet iradesinin devlet yönetimine transferi olarak işlev gören siyaset kurumunu güçlendirecek düzenlemeler yapmayanları kanaatimizce seçmen mazur görmeyecektir.

Şöyle bir durumla karşılaşılmasının asla mümkün olmayacağına dair herhangi bir teminatı olan var mı? Siyaset kurumuna; "Alın partinizi, verin Ergenekon'u" teklifi getirilmesi ve bu konuda kendilerine bir güvence verilmesi halinde, ya da başka pazarlıklara girişilmesi durumunda nasıl bir tutum izleneceğini kestirebilen var mı?

Gerek iç siyaset, gerek uluslar arası siyaset pazarlık işidir. Millet iradesini ciddiye alanlar ve demokrasiye inananlar, gücünü ve meşruiyetini milletten almayan iradeler önünde asla baş eğmemelidirler. Bizler, bu konularda yaşanabilecek her türlü pazarlıklara rağmen boyun eğmeyeceklerine inanmak istiyoruz.

Bugün önemli olan bir partiyi kurtarmak değil, demokrasiyi kurtaracak adımlar atmaktır. Günübirlik kazanımlarla idare edilmeye kalkılırsa, bu değirmen daha çok parti öğütmeye devam edecektir.

Bugün 14 Mayıs...

Malum, 14 Mayıs 1950 Türk demokrasisinin doğum tarihidir. Bugün bize düşen onu sağlıklı bir şekilde yaşatmak ve sahip çıkmaktır. Menderes ve arkadaşlarının ruhlarını şad edecek temel yaklaşım da budur.

Medya-Makale Haberleri

Abdurrahman Dilipak :Biyolojik bir savaşın içindeyiz
Abdurrahman Dilipak: Emekli olmanın dayanılmazlığı üzerine
Ali Bulaç yazdı: Davutoğlu'nun İslami camia ile toplantısı, Suriye'de Esad'ın devrilişi...
Abdurrahman Dilipak: Yeni salgınlar kapıda!
Ahmet Turgut: Filistin’i hem Siyonistlerden hem Allah’tan korkanlar değil, sadece Allah’tan korkanlar kurtaracak