"Geçen hafta"nın ve hatta "geçen yüzyıl"ın en önemli olayı, şüphesiz ki; "Ergenekon Terör Örgütü Dâvâsı"nın karara bağlanmış olmasıydı...
1960"tan bu yana sürekli "askerî darbe"ler yaşayan, "askerî vesayet"e boyun eğmek zorunda kalan, ancak "darbeciler"den bir türlü hesap soramayan Türkiye; 90 yıllık tarihinde ilk defa bir "darbe kalkışması"ndan hesap sordu, "TSK" başta olmak üzere, işadamları, sendikacılar, gazeteciler, avukatlar ve profesörler içindeki "cuntacı yapılanma"yı deşifre etti ve 66"sı tutuklu 175 sanığa ceza yağdırdı...
Yeniden hatırlayacak olursak;
Silivri"deki Ergenekon davası karar duruşmasında Alparslan Arslan, Muzaffer Tekin ve Veli Küçük 2 defa ağırlaştırılmış müebbet hapse mahkûm edildi.
Genelkurmay eski Başkanı emekli Org. İlker Başbuğ, İP Genel Başkanı Doğu Perinçek, Tuncay Özkan, emekli Org. Hasan Iğsız, emekli Org. Hurşit Tolon, emekli Org. Nusret Taşdeler ve emekli Albay Dursun Çiçek"in de aralarında bulunduğu bazı sanıklar için ise müebbet hapis kararı verildi.
CHP"li milletvekilleri Mehmet Haberal 12 yıl 6 ay, Mustafa Balbay 34 yıl 8 ay, Sinan Aygün ise 13 yıl 6 ay hapse mahkûm edildi.
Şener Eruygur, Yalçın Küçük, Kemal Alemdaroğlu ve Tuncer Kılınç"ın da aralarında bulunduğu 13 kişi için yakalama emri çıkarıldı.
Yine hatırlayacağınız gibi;
Dava süreci 6 yıl 2 ay sürdü. İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi, birleşen dosyalarla birlikte 650 duruşma görürken, Ergenekon ana dâvâsının 321. duruşmasında dosya karara bağlandı. Kararın okunması 2 saat 15 dakika sürdü.
ETÖ, TESCİL EDİLDİ
Kararın açıklanması ile "3 mevzuda tescilleme" yapılmış oldu...
Nedir onlar?..
l Bir: Savcılık, bu dâvâyı açarken hazırladığı iddianamede, dâvânın adını "Ergenekon Terör Örgütü Dâvâsı" olarak açıklamıştı... Ne var ki; "medya"nın bu ismi kullanması, Eylül 2009"da yasaklandı...
Dâvânın 1. yılında ve 116. duruşmasında; sanıkların büyük çoğunluğu; Ergenekon"un bir Türk efsanesi olduğu belirterek terör kelimesi ile yan yana anılmaktan rahatsızlık duyduklarını dile getirdiler... Ergenekon kelimesinin iddianameden çıkartılmasını istediler.
Ergenekon Terör Örgütü"nün varlığının ispatlanmadığını, var olduğuna dair kesinleşmiş bir mahkeme kararı bulunmadığını belirten mahkeme de; Ergenekon Terör Örgütü yerine, "İddia edilen Ergenekon Terör Örgütü" denilmesine karar verdi... Bu şekilde kullanılmaması halinde yasal işlem yapılacağını belirtti.
Bu karardan sonradır ki; gazeteler ve televizyonlar "Ergenekon Terör Örgütü" ifadesini kullanamadılar... "Ergenekon Terör Örgütü" demek yerine, "Ergenekon Terör Örgütü olduğu iddia edilen..." ifadesini kullanmak zorunda kaldılar...
İşte, 5 Ağustos 2013 tarihinde İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi"nin verdiği karar; örgütün adının "Ergenekon Terör Örgütü" olduğunu tescil etmiş oldu.
DANIŞTAY CİNAYETİ VE VAKİT
l İki: Malûm, 17 Mayıs 2006"da Danıştay"da bir "cinayet" işlendi... Tetikçi, Alparslan Arslan, elini-kolunu sallaya sallaya girdiği Danıştay binasında; toplantı halindeki Danıştay üyelerini kurşun yağmuruna tuttu, Danıştay 2. Daire Başkanı Mustafa Yücel Özbilgin"i öldürdü, bazılarını da yaraladı...
Bu "cinayet"in; "200 milyon dolarlık bir arsa meselesinden dolayı işlendiği kuvvetle muhtemel" olsa da, hiç kimse bu "ihtimal"in üzerine gitmedi, alelacele bir "sebep" üretildi ve Alparslan Arslan"ın, bu cinayeti "Türban aleyhinde karar veren mahkeme üyelerini cezalandırmak" için plânlı olarak işlediği iddiası sürüme sokuldu...
Sebep "türban" olunca, bir de "azmettirici" bulmaları gerekiyordu...
Onu da buldular;
"Vakit gazetesi!"
Artık her kim ayarladı, her kim plânladı ve Alparslan Arslan"ın eline her kim tutuşturmuşsa; Vakit"in 13 Şubat 2006 tarihli "İşte o üyeler" manşetinin "bilgisayar çıktısı"nı tutuşturdular... Bu kupürü, Alparslan Arslan"ın bulunduğu otomobile koyanlar, "cinayetten 10-15 dakika sonra" televizyon ekranlarında, dakkabaşı o "bilgisayar-çıktısı"nı evire-çevire yayınlamaya "Vakit"in hedef gösterdiğini" iddia etmeye başladılar.
Ertesi günkü, yani 18 Mayıs 2006 tarihli "kartel gazeteleri"nin hedefinde de "Vakit" vardı.
Onlar da diyorlardı ki;
"Hedef manşetten
Kurşun avukattan!"
BİZİM İÇİMİZ RAHATTI
Aynı gün, biz de diyorduk ki;
"Çiğ yemedik ki, karnımız ağrısın!"
"Yaramız yok ki, gocunalım!"
Öyle ya;
Bu nasıl "hedef gösterme"dir, bu nasıl "tahrik" etmedir ki, Alparslan Arslan; "Vakit"in o manşetinden tam 93 gün sonra", yani "3 ay 3 gün sonra" tetiğe basmıştır...
Ve ayrıca;
Vakit"in manşetinde yer alan Danıştay Üyesi Ayfer Özdemir"in fotoğrafının altında; "başörtüsü lehinde oy kullandığı" ifade edilmişti...
Peki, nasıl oluyor da;
"Hedef gözeterek ateş ettiği" iddia edilen Alparslan Arslan, acaba niye "lehte" karar veren Ayfer Özdemir"e de ateş etmiştir?..
Kaldı ki; o otomobilde "Milliyet"in kupürü" de bulunmuştu... Acaba, Milliyet, niye hiç gündeme getirilmedi?..
Dediğimiz gibi;
Biz, o gün de rahattık, bugün de rahatız... Çünkü bizim; "tetikçi"lerle ve "illegal örgütler"le hiçbir bağımız, bağlantımız olamaz... O gün de yoktu, bugün de...
Dahası, "Vakit abonesi" olduğu iddia edilen Alparslan Arslan"ın; Vakit"i hiç eline aldığını sanmıyoruz... Çünkü o, "Vakit abonesi değil"di, hiçbir zaman da olmamıştı!..
"ÇIKTI"YI NASIL ALDI?
"Danıştay cinayeti"ni her kim veya kimler plânladıysa; "Vakit"in bilgisayar çıktısı"nı, hem de "haber"in üzerinden "tam gün geçtikten sonra" Alparslan Arslan"ın eline tutuşturdular...
Gerek iddianameden, gerek "tanık"lardan elde ettiğimiz bilgiler eşliğinde, o günlerde demiştik ki;
"Alparslan Arslan, o kupürü, "Av. Hilmi Öztürk"ün bürosu"ndan temin etmiştir!..
Hem de, Fenerbahçe-Denizlispor arasında oynanan "şampiyonluk maçı"nın yapıldığı ve Fener"in yıkıldığı gün!..
Evet, 14 Mayıs 2006 tarihinde...
Yani, "saldırı"dan "3 gün önce!"
Alparslan Arslan; "heyecan" mı desek, "telâş" veya "tedirginlik" mi desek, Fenerbahçe Orduevi"nin karşısındaki "Av. Hilmi Öztürk"ün bürosu"na, bu ruh haliyle "paldır-küldür" geliyor ve oradan "arkadaşı" olan Hilmi Öztürk"ü telefonla arayıp diyor ki;
"Hilmi, görüşmemiz lâzım...
Büronda görüşelim!"
Gerisini, Hilmi Öztürk"ten dinleyelim:
"Maçın 80. dakikasıydı. Alparslan Arslan aradıktan sonra, Kızıltoprak"ta bulunan ofisime gittim. Alparslan, ofisin orada bekliyordu. Büroya geçtik. Havadan sudan konuştuk. Alparslan bana, "Danıştay"ın verdiği karar var. Türbanlı öğretmenler okul yolunda da türbanlı gezemeyecekler" dedi. Haberimin olmadığını söyledim. Alparslan Arslan, "Vakit gazetesinde verilmiş. Detaylarını öğrenmek istiyorum. Bulabilir misin? Araştırdım, ben bulamadım" dedi. Bilgisayarı açtım. Internet Explorer"e girdim. "Vakit Danıştay" yazdım. Birinci sayfada çıkmadı. 25. sayfada manşeti buldum, çıktısını verdim. Siyah-beyaz çıktı verdim. Alparslan Arslan, "Acelem var" dedi. Hemen çıktı. Evimle ofisim arası 4 kilometredir. Evime 800 metre kala beni geceyarısı yolda bıraktı. Saygısızlık yaptı. Israrım üzerine evime bıraktı."
Diyeceksiniz ki, nereden biliyorsunuz;
Hayır, biz bilmiyoruz... Bu "bilgi"yi veren Av. Hilmi Öztürk, bunları 2 Aralık 2010 tarihinde "mahkemedeki ifadesi"nde aynen söylemiş ve hatta; "Olmaz olsun böyle arkadaş!.. Bu işte beni de kullandı" demişti!..
Söyleyin Allah aşkına;
"Vakit"in haberi"nden, "3 ay sonra haberdar" olan bir adam, o haberden nasıl "etkilenir" ve nasıl "tahrik" olur da, cinayete karar verir?.. Ve Vakit nasıl "hedef göstermiş" olur?..
200 MİLYON DOLARLIK ARSA MI?
Evet, "Cinayete Vakit"i bulaştırmak" isteyenler, böylesine "alçakça bir plân" yapmışlar ve o kupürü "Alparslan Arslan"ın eline tutuşturmuşlar ve otomobilde bulunmasını" sağlamışlardı...
Ne var ki;
Bizim vicdanımız rahattı.
Çünkü biz, hep dediğimiz gibi;
"Çiğ yemedik ki, karnımız ağrısın."
"Yaramız yok ki, gocunalım."
Uzun lâfın kısası;
İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi"nin kararı, "Danıştay cinayetinin Ergenekon Terör Örgütü"nün işi olduğunu" tescil etmiş ve böylece Vakit"i de temize çıkarmıştır!..
Ama biz;
"Türban"la hiç alâkası olmayan bu "cinayet"in, hâlâ "faili meçhul" kaldığını düşünüyor ve Alparslan Arslan"a; "türban"dan dolayı değil, "200 milyon dolarlık arsa meselesi"nden dolayı "tetikçilik" yaptırıldığını düşünüyoruz...
Tam bir suskunluğa bürünen Alparslan Arslan konuşursa, bu cinayet de aydınlanacak ve "faili meçhul" olmaktan kurtulacaktır!..
Hep söylediğimiz gibi;
Bizim içimiz rahat...
RÜTBELERİ SÖKÜLECEK!
l Üç: Bu dâvânın sonuçlanması, yine "Vakit"in haklılığı"nı tescil etmiştir...
Ne demişti yazarımız Asım Yenihaber; "Onbaşı bile olamayacakların general olduğu ülke!.."
Bu yazı üzerine, Vakit aleyhine "312 General" dâvâ açmış ve gazetemizi "linç" etmeye çalışmıştı...
Ne ilginç değil mi;
"Vakit"i linç etmeye çalışan 312 general"den 50 kadarı Ergenekon Dâvâsı"nda "mahkûm" oldu... Karar Yargıtay tarafından onaylandığında; o günün "general"lerinin rütbeleri sökülecek ve "Er" olacaklar iyi mi?!?.. Yani, Asım Yenihaber"in dediği gibi, "Onbaşı bile olamayacak"lar!!!..
Selâm ve saygılarımızla...
yeniakit