Öyle bir "ilişkiler ağı" ki; "kimin eli, kimin cebinde" belli değil...
Tam da, "at izi"nin "it izi"ne karıştığı ilişkilere şahit oluyoruz.
İlişkiler "biraz karışık" olsa da; taraflar "birbirine yabancı" değil!..
Bırakın "yabancı" olmayı;
Birbirleriyle "ideolojik akraba" oldukları bile söylenebilir.
Nasıl mı?..
Gelin, hep birlikte bu "çapraşık ilişki"lerin içinden çıkmaya çalışalım.
DENİZ FENERİ VE CHP
Birinci olay:
Tarih, 16 Ocak 2013...
İstanbul 6. Ağır Ceza Mahkemesi"nde görülen Deniz Feneri e.V. bağlantılı davanın ilk duruşması Çağlayan"daki İstanbul Adalet Sarayı"nda yapılmaktadır.
Duruşmada, aralarında Zahid Akman ile Zekeriya Karaman"ın da yer aldığı 14 zanlı hazır bulunmaktadır.
CHP İstanbul Milletvekili avukat Mahmut Tanal ile avukat Zeynel Öztürk, davaya kendi adlarına ve millet adına müdahil olarak katılmak istediklerini belirtirler...
Mahkeme Başkanı İsmail Hakkı Yolmaz, her iki avukata da; "Doğrudan zarar görmedikleri"ni, dolayısıyla "müdahillik taleplerinin reddedildiğini" söyler.
Gerçekten de;
"Deniz Feneri e.V. Dâvâsı" ile CHP"nin ne ilgisi olabilir ki, "zarar" görmüş olsunlar!..
DHKP-C"NİN AVUKATI!
Her neyse...
Gelelim "ikinci olay"a...
Efendim, yukarıda adı geçen Zeynel Öztürk bir "avukat" olmasının yanı sıra, aynı zamanda "CHP Kâğıthane İlçe Başkanı"dır...
Özetle söylemek gerekirse;
Hem "avukat"tır, hem de "CHP"li".
İşbu Zeynel Öztürk"ün ismi, geçtiğimiz günlerde yine gündeme geldi.
Olay şuydu:
Geçtiğimiz günlerde, "7 vilayet"te, "terör örgütü DHKP-C"ye yönelik bir operasyon düzenlendi ve "toplam 55 kişi tutuklandı" ya, tutuklananlar arasında "9 avukat" vardı ve onlar Çağdaş Hukukçular Derneği üyeleriydi.
Ve yine, tutuklanan avukatlardan birinin adı Ebru Timtik"ti ve enteresandır ki, "Zeynel Öztürk"ü öldürtmek için talimat vermekle" suçlanıyordu.
Evet, yanlış okumadınız;
İddialara göre; Ebru Timtik, DHKP-C"li militanlara talimat verip, "CHP"nin Kâğıthane Teşkilatı"na saldırın, Zeynel Öztürk"ü ortadan kaldırın!" demiş!..
Şimdi, diyeceksiniz ki;
"Adama bak... Hem Deniz Feneri Dâvâsı"na müdahil olmak istiyor, hem de DHKP-C"nin ölüm listesine alınıyor... Demek ki, dürüst bir adam!"
Yoook... Kazın ayağı, hiç de göründüğü gibi değil... Zira, Zeynel Öztürk, "ölüm emri"nin verildiği şeklindeki iddiaları reddetmiş ve demiş ki;
"Ebru"nun teşkilatımıza saldırı talimatı verdiği yönündeki iddia kabul edilemez!"
Ve devam etmiş;
"Bu arkadaşlarımızla onlarca, yüzlerce davayı beraber takip ettik. 2 gündür yazılı ve görsel basında, dosyada olmayan, kimin servis ettiğini de bilmediğimiz bir iddia var. Ben bugün Timtik"in avukatı olarak duruşmaya girdim. Bundan sonraki tüm davalarda, tüm bu yargılama boyunca Ebru"nun avukatı olacağım. Özel avukatlığını da yapacağım. Ebru bizim elimizde büyüyen, ÇHD"nin yılmaz savaşçılarından birisidir."
Görüyorsunuz ya;
Sanal medyaya da yansıdığı gibi; "kurban"(!) ile "katil"(!) bir arada!.. Yani, aynen "Stockholm Sendromu"nda olduğu gibi; "kurban, katilini savunmaya" koşuyor!..
Şu hâle bakın;
Ebru Timtik adlı avukat, "Terör örgütü DHKP-C"nin üyesi" olmakla suçlanıp, tutuklanıyor, CHP Kâğıthane İlçe Başkanı Zeynel Öztürk de; "DHKP-C avukatının avukatlığı"nı yapıyor!..
Bu, nasıl "ilişki"dir ki;
Deniz Feneri"ne "düşman" kesilen Zeynel Öztürk, "DHKP-C"li avukat"a dostluğunu göstermek için, soluğu mahkemede alıyor ve onları savunmaya başlıyor.
SUÇ İŞLEME İMTİYAZI
Oysa; "o avukatlar" hakkında, dün HSYK"nın şöyle bir açıklaması vardı;
"Yargının vazgeçilmez üç ayağından biri olan avukat meslektaşlarımızın tutuklanmış olması üzüntü verici olmakla birlikte, neyle suçlandıklarını ve dosya içeriğini bilmeden bu konuda yorum yapılmasının da doğru olmadığı açıktır... Hiçbir kimlik ve görev, kanunlar önünde eşit olan insanlara suç işleme imtiyazı vermemelidir."
Gerçekten de öyle değil midir;
Bir insanın "avukat" veya "doktor" olması, ya da "gazeteci" veya "sosyolog" olması, onlara "suç işleme imtiyazı" verir mi?..
Söyleyin hele;
"Deniz Feneri e.V. Dâvâsı"nda, zanlıların "aleyhine" avukatlık yapmak isteyen bir adam, "DHKP-C sanığının yanında" yer alırsa, bunu nasıl yorumlamak gerekir?..
Üçüncü olay...
Bu, bir "ideolojik akrabalık" göstergesi olarak yorumlanırsa, abartılmış mı olur?..
Ortada, bir "ideolojik akrabalık" olmasa; CHP Genel Başkanı Bay Kemal Kılıçdaroğlu, "DHKP-C operasyonunda tutuklanan avukatlara" herhalde sahip çıkmaz, onların tutuklanmasından dolayı HSYK"yı karşısına alıp da şu sözleri sarfetmezdi;
"HSYK diye, kendilerine yüksek adını veren kurula söylüyorum, yeriniz yüksekte değil, adalet açısından yeriniz maalesef çukurda."
Söyleyin hele;
"CHP" ile "DHKP-C"li avukatlar" arasında bir "ideolojik akrabalık" olmasa, bir "bağ" veya "bağlantı" bulunmasa, Bay Kılıçdaroğlu, bu kadar "ağır bir itham"da bulunur muydu?..
Bu kadar bağırdığına göre;
Demek ki "nasır"ına basılmış!..
KANAL 7"DE 600 PROGRAM
Bay Kılıçdaroğlu, HSYK üyelerine "Çukurdasınız" diye seslenirken, Deniz Feneri"ne lâf atmadan da geçememiş!..
Demiş ki;
"Deniz Feneri"nde böyle mi oldu?.. Yolsuzluk mu yaptın, fakir-fukarayı mı soydun, korkma, arkanda Recep Bey var... İstediğin kadar götürebilirsin!"
Dördüncü olay...
Ne ilginç değil mi;
Bay Kılıçdaroğlu"nun bu sözlerinin gazetelerde yayınlandığı gün, yani dün; Almanya"daki Deniz Feneri e.V. dâvâsı ile ilgili soruşturma kapsamında ifade veren Zekeriya Karaman diyordu ki;
"Kanal 7 olarak, Türkiye"deki ve Almanya"daki Deniz Feneri ile hiçbir ilgimiz yok... Deniz Feneri programını sosyal sorumluluk düşüncesiyle yayınladık... 600 program yapıldı... Kötü niyetli olsaydık, suiistimal peşinde koşsaydık, maddi çıkarlarımızı düşünseydik, programla ilgili yapım, prodüksiyon bedelini alırdık. Program başına 30 bin liradan 18 milyon lira alırdık."
Lütfen dikkat;
"Eğer" diyor Zekeriya Karaman;
"Maddi çıkar peşinde koşsaydık, Kanal 7"de yayınlanan Deniz Feneri programlarından 18 milyon lira kazanırdık!"
Yani?.. Demek oluyor ki, o programların hepsi "ücretsiz" yayınlanmış!..
O halde, sormak gerekmez mi;
Deniz Feneri"nden herhangi bir menfaati olmayan bu adamlar niye suçlanır, niye yargılanır?..
İstanbul 6. Ağır Ceza Mahkemesi"ndeki dünkü duruşmada Zahid Akman da ifade vermiş ve demiş ki;
"Bırakın yolsuzluk, usulsüzlük yapmayı günlük hayatımda bile çok dikkatli olmaya çalıştım. 55 yaşımdayım. 45 yaşına kadar itina ile yaşayan biri olarak neden itibarımı zedeleyeyim? Fakirin fukaranın sofrasından ekmek çalan, dolandırıcılık yapan bir kişi olarak sunulduk. Kendimizi savunamadık."
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu"ndan, CHP Kâğıttepe(!) pardon Kâğıthane İlçe Başkanı Zeynel Öztürk"e varıncaya kadar, CHP"nin hedefinde olan Zekeriya Karaman ve Zahid Akman dün mahkemede bunları söylemişler!..
Söyleyin hele;
Zekeriya Karaman ve Zahid Akman"ın sözlerine mi inanacağız, yoksa "terör örgütü DHKP-C"nin avukatlarının avukatlığını" yapan Bay Kılıçdaroğlu ve Zeynel Öztürk"ün sözlerine mi?..
Şu hâle bakın;
CHP"liler, "Ergenekon avukatlığı"ndan sonra, şimdi de "DHKP-C avukatlığı"na soyundular!..
Dün, devlete "hakim"diler,
Bugün;
Devlet düşmanlarının "avukatı!"
Ne hallere düştün CHP?!?..
CHP"lilerin ne kadar "önyargılı" olduğunun resmidir!
Bugün, sizlere "CHP"liler"in ne kadar "önyargılı" ne kadar "ard niyetli" ve "iktidara çamur atmak" için ne kadar "fırsat kollayıcı" olduklarını göstermek istiyorum.
Efendim; dünkü internet sitelerinde; CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu"nun, İzmir Gaziemir Seydi Baba Türbesi ve Rekreasyon Projesi"nde bekçi olarak çalışan en küçük kardeşi Celal Kılıçdaroğlu"nun işten çıkarıldığına dair bir haber vardı...
"Öküz altında buzağı aramayı" pek seven CHP Genel Başkan Yardımcısı Gürsel Tekin, bu "asparagas" üzerine anında patlatmış demeci;
"Genel başkanımızın kardeşinin çalıştığı şirkete yönelik bir denetim süreci başlatılmış... Maliye, defterlerini incelemeye almış... Bu sürece bağlı olarak Celal Kılıçdaroğlu işten çıkartılmış."
Gelin, görün ki; "denetim" ve "defter inceleme" ya da "işten çıkarma" diye bir olay yok... Buyrun, Celal Kılıçdaroğlu"nun dünkü açıklamasını hep birlikte okuyalım; "Ben ve iş arkadaşlarım, medyanın yoğun ilgisinden bunalmıştık. Birkaç günlüğüne izne ayrıldım. Çıkan haberlerde bir yanlış anlaşılma var."
Bu açıklama, Gürsel Tekin gibi CHP"lilere "kapak" olsun!..
yeniakit