Ergenekon üzerinden hesaplaşma

Prof. Ahmet İnsel, yargı üzerinden tehlikeli bir iktidar savaşı yürütüldüğüne dikkat çekti. '' Bu savaş Anayasa Mahkemesi ve Ergenekon üzerinden yapılıyor'' dedi.

Galatasaray Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ahmet İnsel, NTV'de yayınlanan Yazı İşleri programında Mirgün Cabas ve Ruşen Çakır'ın sorularını yanıtladı.

Cumhurbaşkanı Ahmet Türk'le uzun uzun konuştu zaten başbakan konuşmuyor ama cumhurbaşkanı her vesile ile DTP'lilerle konuşuyor. Oralarda bir takım temaslar, bir takım açılımlar konusunda anlaşıyorlar ya da telkinlerde bulunuyorlar. Ama son 6 şehit haberinden sonra söylenen 'eller tetikten çekilsin' açıklaması Çankaya'yı memnun etmedi. Çünkü eller tetikten çekilsin dendiği zaman sadece PKK kastedilmiyor. Operasyonların durmasını talep ediyorlar. DTP de bunu talep ediyor ama bir ulus devlet kendi toraklarında, kendi dağlarında bir başka alternatif bir silahlı gücün bulunmasını hiç bir zaman kabul edilemez değil mi?

Ahmet İnsel: Türkiye Cumhuriyeti asgari demokratik koşulları sağlayan bir devletse; bu devletin toprakları içinde nasılki insanların evinde silah bulunduğunda bu bir suçsa, elinde silahla Türkiye toprakları içinde şehirde veya dağda bulunmak suçtur. Ben sadece dolaşıyorum demek, 'ateş etmeyeceğim ama dağda silahımla duracağım' demek de suçtur. Tabii bu noktada durmak yeterli değil. Gerçekçi olmak lazım: Sadece bu sözlerle ilerleyemiyoruz.

Bunu söylerken ikinci bir şeyi de aynı şekilde talep etmemiz lazım. Demokratik olduğunu iddia eden bir ülkede insanların kimliklerini ifade etmeleri ve bunu yaşamalarını devlet engelleyemez. Bunu da devletten aynı anda talep etmemiz lazım. Yani, kalkıp muhatabı kimdir, biz bunu yapacağız bu karşılıklılık ilişkisine girmememiz lazım. Bu ikisi birbirinden bağımsız devam eden iki ayrı sorun.

Yani dağda adam var diye devlet veya hükümet Kürt sorununda açılım yapmıyorsa kabahatlidir. 'Dağdakiler oradayken ben yapmam' diyorsa kabahatlidir. Veya eli silahlı adam 'devlet açılım yapmadı, ben silahla dolaşıyorum' dediği zaman suç işlemektedir. Hep bir karşılıklılık zihniyeti var. Aynı şeyi biz burada azınlıklar için yapıyoruz. Yunanistan'ın kendi Müslüman Türk azınlıklarının vermediği hakları bahane ederek buradaki Türkiye Cumhuriyeti yurttaşlarına hak vermemeyi bir bahane olarak görüyoruz. Bunların ikisini ayırmak lazım biri diğerinden bağımsız yapılması lazım.

DTP meselesine geçecek olursak ne görüyorsunuz?

Ahmet İnsel: Ahmet Türk'ün önemli bir fonksiyonu var. Bizim Türkiye'de görmediğimiz bir şey var. Türkiye'deki Kürtlerle ilgili demokratik bir toplum içinde barış içinde çözüm olacaksa elimizde çok büyük bir fırsat var. Bu fırsat Türkiye'de siyasi kanallarda Kürtlerin temsil ediliyor, demokratik seçimle gelmiş ve temsil ediliyor olmaları. Bu çok büyük bir imkan. Tersini düşünelim; şu anda Türkiye'de DTP Mecliste olmasa, belediye başkanlıklarında olmasa, nasıl bir çözüm için kim öne çıkacak Kürtlerin sorunu ile ilgili.

Eğer PKK'nın ben Kürt sorununun yegane temsilcisiyim, muhatabıyım sözünü aşmak, bu pozisyonu aşmak ihtiyacını hissediyorsak, burada DTP'nin çok önemli bir rol oynayabileceğini ve Ahmet Türk'ün son yaptığı açılımların, 17 bin faili meçhul kaybın hesabını sormaktan da vazgeçip 'sorun çözülsün biz burada öç almak için değil sorunu çözmek için siyaset yaparız' gibi sözlerini dikkate almak durumundayız. Yetersiz bulabiliriz ama elimizde ortaya çıkan başka bir figür yok.

Abdullah Öcalan'la götürülebilecek yer belli, bir sınırı var. Kendisi çok istiyor esas muhatap alınmasını. Ahmet Türk mü Türkiye'de Kürt sorununda aktif olduğunda demokratik bir çözümde ilerleyebiliriz, yoksa başka biri mi?

Ahmet Türk'ün belli bir ağırlığı, belli bir tecrübesi var. Türk siyasi kadroları ile geçmiş siyasi geleneklerinden gelen bir ağırlığı var. Biliyorsunuz Ahmet Türk'ü DTP içinde seçimler sonrasında alaşağı ettiler. Ama herhalde kendi içinde bir aklıselim var ki sonunda yeniden Ahmet Türk'e döndüler. DTP'nin ağırlığının artmasının önemli olduğu kanaatindeyim. Ve Abdullah Gül'ün Ahmet Türk'le görüşmesi DTP ile ilişkileri kesmeme çabasının çok önemli olduğunu görüyorum. Ve hükümet başkanı olarak başbakanın bunu yapmamasının bir eksiklik olduğu kanaatindeyim. DTP'liler sürekli dışlanma ile mağdur durumda kalarak siyasette de ilerleyemeyecekler.

İmralı'ya iyi halli PKK'lıların de taşınacağı yönünde bir takım haberler dolaştı. Adalet bakanlığı tam yalanlamadı inşaat sürüyor kimin gideceği belli değil. Ne diyorsunuz?

Ahmet İnsel: 12 kişilik cezasının epey bir kısmını çekmiş mahkumun İmralı'ya yerleştirilmesi hazırlıkları yapılıyor. Bu aynı zamanda dinleyiciler açısından önemli. Çünkü Abdullah Öcalan'ın mahkumiyetini yaşama koşullarını Avrupa'daki insan hakları kuruluşları aşırı tecrit olarak tanımlıyorlar. Tek başına gardiyanlarından başka kimse ile ilişki kuramayacak durumda olmasını aşırı tecrit olarak görüyorlar. Bunu aşmak için yapılan olumlu bir adım.

Ergenekon soruşturmasına gelelim... 'Ergenekon soruşturması haksızdır' demeden soruşturmayı yürütme biçimleri üzerine eleştiriler dile getirmek zor mu?

Ahmet İnsel: Aslında bu bir vesile... Türkiye'deki yargı sisteminin sakıncalarını ortaya çıkartması açısından önemli. Diğer taraftan her zaman demokrasinin oturmadığı toplumlarda özellikle yargıyı siyasal amaçla çeşitli çevreler kullanabilir mi çabasını gösteriyor.

YARGI ÜZERİNDEN İKTİDAR SAVAŞI

 Yargı üzerinden bir iktidar savaşı yürütülüyor. Yargı üzerinden yürütülen iktidar savaşının tehlikelerine dikkat çekmek istedim. Yani bazı çevreler örneğin Anayasa Mahkemesini bir siyasi silah olarak zaman zaman kullanmaya çalıştı. 367 kararında olduğu gibi benzer şekilde farklı çevreler de yargıyı başka amaçlar için siyasi teşhir amacıyla kullanabilmeleri bir tehlike.

İki şeyi ayırmak lazım: Bir tanesi evinde silah bulundurmak suç, PKK konusunda bahsettik. Ergenekon konusunda da insanların evlerinde veya gömdükleri yerlerde silahlar çıkıyor. Veya suikast planları yapmışlar veya suça teşvik etmişler, cinayete teşvik etmişler bunlar ağır cezalık suçlar.

Diğer taraftan askeri komutanların ellerine Silahlı Kuvvetleri harekete geçirme yetkisi verilmiş, komutanlar mesleklerini icra ederken Anayasayı çiğneme suçu yönünde hazırlıklar yapmışlar, darbe teşebbüslerinde bulunmuşlar, bu da suç. İkisi ne derecede suçtur bütün bunların derecelendirmeleri var tabi.

ZİHNİYET POLİSLİĞİ

Bir de bütün bunları zihnen destekleyen çevre olabilir. Bu çevreyi suça dahil ederseniz, işte orada bir zihniyet polisliği dediğiniz noktaya geliyorsunuz. Böyle bir işin olmasından memnunluk duyacağını ifade etmek eğer siz bu işe dahil değilseniz suç teşkil etmez. Bunun bir faşizan davranış olduğu, otoriter davranış olduğu, demokrasiye aykırı olduğu demokratların teşhir etmesi gereken ama diğer taraftan mahkemelerin bu işe bulaşmaması gereken bir ince ayrım noktası...

Genellikle başlarına bu tür şeyler gelmiş olanlar bunu yapıyor. Yani yıllarca zihniyetleri nedeniyle duruşları nedeniyle suçlu görülmüş bir takım çevreler, cemaatler, bu olayda Ergenekon bahsinde bunu kullandı. Özellikle Türkan Saylan olayı dönüm noktası oldu değil mi?

Ahmet İnsel: Türkan Saylan'da özellikle çok belirgindi. Türkan Saylan'ın temsil ettiği ÇYDD'nin temsil ettiği biraz fazla militer laik benim de çok benimsemediğim bir görüş. Ama hakkı sonuçta... Kimse zorla yapmıyor bu işi.

O cemaatlerinki, eğitim kampanyasını kendisine rakip olarak gördüğü için ve orada gerçekten de bir itişme de olduğu için bunu fırsat bilerek bunu da bunun içine dahil etmek. Bu eskiden çok yapılan bir şeydi. Çoğumuzun geçmiş solculuğunda savcıların iddianamelerine baktığınızda evine gelen arkadaş 'bu da zaten MİT'ten raporludur, bunu da dahil edelim' diye yapılan bir şeydir. Burada tabi biraz daha belirgin oldu, biraz fazla ortaya çıktı.

MEŞRUİYET ZEDELENEBİLİR

Benim en çok endişelendiğim Ergenekon davasının, yani ana davanın esas suçlarının bu vesile ile meşruiyetin zedelenmesi. İkinci endişem de aslında bu ötür hukuk ihlallerini geçmişte hiç bir şekilde tınmayan, Güneydoğu'da Kürt çocuklara hukuk ihlali olduğu zaman hiç aldırmayan, solcularla ilgili hukuk ihlalleri olduğu zaman aldırmayan kişilerin birden bire kendilerine dokunduğu için hukuk şampiyonu kesilmeleri...

Ergenekon soruşturmasının yöntemlerini, yapılan bir takım adımları eleştirenlere genellikle bunu sulandırma ya da işte hafifletme iddiaları yönetiltilir ama Türkan Saylan olayında da olduğu gibi bu tür dışarıdan müdahalelerle soruşturmanın gerçek mecrasında saptırılması galiba asıl olayı sulandıran.

Ahmet İnsel: Her zaman dikkat etmemiz gereken bir şey galiba bu. Dava kendi mecrasında yürümeli, tabiki insanlar tartışmalı ben 'bu dava görüşülüyor, konuşulmasın' sözüne karşıyım. Ne demek konuşulmasın, bu toplumsal bir konu ve elbette konuşulacak. Ama burada davayı bahane ederek hesap görmek dava üzerinde ciddi kuşkular uyandırır.

Bir de kamuoyu nezdinde mahkemede gittiğinden daha sert gidiyor. Peki bu tavrı yani sizin tavrınızı benimseyen sesi çıkan eli kalem tutan çok kişi var mı? Bu yazınıza gelen reaksiyonlar nasıl?

Ahmet İnsel: Genellikle olumlu reaksiyonlar yani yazımdan beri çok fazla 'Ahmet İnsel de Ergenekon savunucusu oldu' gibi tepkiler almadım. Galiba bu sefer bazı arkadaşlarımız kendilerini liberal demokrat olarak tanımlayan ama bu noktada biraz radikal bir taraftarlık pozisyonunda olan arkadaşlarımız da bu işin endazesinin biraz kaçtığı hissine kapılmış olmalılar ki; oradan çok ciddi bir tepki almadım. Çünkü galiba bu Ergenekon davasının sulandırılmasının böyle de olabileceğini gördüler gibi geliyor bana. Hakikatten beklediğim olumsuz tepkiler çok gelmedi.

Avrupa Parlamentosu seçimleri yapılacak, siz de Paris'ten geliyorsunuz, durum nasıl?

Ahmet İnsel: Fransa'da çok düşük bir katılım bekleniyor. Yüzde 50'nin altına inmesi bekleniyor katılımın. Genelde Avrupa'da da katılımın çok düşük olması bekleniyor. Bu Avrupa Parlamentosu seçimleri Avrupa Birliği'nin tabi hem iktisadi hem siyasi krizine denk geldi. Bir taraftan bir çok ciddi bir iktisadi kriz var. Bu iktisadi kriz sırasında genellikle insanlar alternatif politikalar önerenlere sarılırlar. Fakat Avrupa Birliği'nin, Avrupa Parlamentosunun bu konularda bir yetkisi yok ki. Dolayısıyla burada hakikatten Avrupa Birliği'nin en zayıf olduğu yere geliyoruz.

Maliye politikaları iktisat politikaları vergi politikalarını geliştirme yetkisi olmayan bir parlamento. Dolayısıyla krizle ilgili bir beklentiyi karşılamıyor Avrupa Parlamentosu seçimleri. Avrupa Birliği'nin kendi krizi var biliyorsunuz... Anayasa referandumunda iki üç tane ülkenin hayır demesi ile ciddi bir anayasa girişimi gömüldü. Ciddi bir bulanıklık var ortalıkta. Bu durumda insanlar Avrupa Parlamentosuna çok alakasız davranıyorlar. Ulus devletler çerçevesinde yürütülecek olan politikalar onların günlük hayatını çok daha fazla ilgilendirdiği için de her ülkede partilerin kendileri için küçük boyutlu kamuoyu yoklaması fonksiyonuna düşmüş durumda.

Peki bu anlattığımız sorunlar Türkiye'nin üyeliği meselesinde mi kristalize oluyor?

Ahmet İnsel: Fransa'da Cumhurbaşkanı Sarkozy aşırı sağın oylarını kendisine çekerek iktidar oldu. Bu aşırı sağın en önemli temalarından bir tanesi Türkiye'ye hayır temasıydı. Şimdi onu sürekli gündeme getiriyor. Fakat İsveç'le Fransa arasında çok ciddi bir itişme var. Biliyorsunuz İsveç, 1 Temmuz'dan itibaren dönem başkanı olacak. Sarkozy, İsveç'e yapacağı ziyareti iptal etti. Gerekçesi İsveç Dışişleri Bakanının Fransa'nın sağcı ünlü Figaro gazetesinde Fransa'nın Türkiye politikalarını ciddi biçimde eleştiren bir yazı yazmasıydı.

Bu yazı üzerine Fransa dönem başkanlığını devredeceği ülkeye gitmesi gerekirken, toplantıyı yapması gerekirken o ziyareti erteledi. İsveç'in bu tavrını protesto etmek istiyor. Dolayısıyla Fransa çok ciddi bir bloke edici bir faktör, saplantı haline dönmüş durumda. Ciddi bir tartışma da var, Türkiye'nin bu şekilde kullanılmasına karşı...

Kamuoyunda karşı çıkanlar da var ama çoğunluk bu işin şimdilik tartışılmaması veya Türkiye'nin ileride görüşülmesi taraftarı. Yalnız yapılan bir kamuoyu yoklamasında şöyle bir şey çıkıyor geçen Cumartesi günü... Yeşiller bunun tam tersini kullanıyorlar; Türkiye'nin üye olmasını esas kampanyanın taşıyıcı faktörü olarak kullanıyorlar. Eğer ülkeler çapında referandumlar yapılırsa Türkiye ile ilgili çoğunluk çıkıyor. Yani 27 ülkenin 21'inde evet çıkacak gibi gözüküyor.

Avrupa çapında referandum yapılırsa da ucu ucuna çoğunluk çıkacakmış gibi gözüküyor. Almanya ve Fransa'nın ağırlığı nedeniyle tabi o azalıyor. Bir ülkenin istememesi işi bloke etmek için yeterli. İşte Fransa ile Hollanda referanduma hayır dediler. 22-23 ülke Avrupa anayasasına evet dediği halde iki ülke hayır dediği için Avrupa anayasası gömüldü.

Etiketler: Anayasa Mahkemesi  Yazı İşleri  Galatasaray Üniversitesi  Yargı

Medya-Makale Haberleri

Ahmet Turgut: Filistin’i hem Siyonistlerden hem Allah’tan korkanlar değil, sadece Allah’tan korkanlar kurtaracak
Abdurrahman Dilipak: Apo’yu İstanbul’a kim getirdi?
Abdurrahman Dilipak: Keyfiniz nasıl?
Abdurrahman Dilipak: Suriye nereye?
Abdurrahman Dilipak: Zamane cinlerinin esrarı