Ergenekon ve Bakara–30

Halil İbrahim Küçük

Bakara suresi ile Ergenekon"un ne alakası var, her şeyi Kur"an"da zorlama tevillerle aramak zorunda mısınız denilebilir. Evet, "ilmin kapısı" Hz. Ali(r.a.)"nin buyurduğu gibi; "Başım ağrısa çaresini Ku"ran"da ararım" düsturu gereği elbet her şey Kur"an"da ya da "Yürüyen Kur"an" Hz. Muhammed"din(s.a.v.) öğreti ve işaretlerinde aranacaktır.

 

Devletler malum olduğu üzere beşeri ya da Vahiy iktidarları ile yönetilirler. Diğer bir üçüncü yönetim şekli yoktur. Kurulu sistemin mevcut yasaları devletin işleyişini belirler. Bu yasalar doğrultusunda iktidar sağlanır veya sağlanmaya çalışılır. Devleti var eden usul ve yasalar silsilesi devleti, beşer veya vahiy devleti tanımlamasına oturtacaktır. Devlet, tanımlama zemini ile ait olduğu kimliğin sıfatını taşır. Bu aidiyet bazen hilafet bazen saltanat bazen demokratik sosyal bazen de laik demokratik v.s. sıfatları ile şekillenir. Ama dediğimiz gibi nihayetinde bunlar isimleri, sıfatları ne olursa olsun sadece iki başlığın dışına çıkamayacaktır. Hulafai-Raşidin"den sonra kurulan sistemler de böyledir. İsimleri, kullandığı temaları İslami olsa da Vahy"den sapabilmek ve diktaya zemin hazırlaya bilmek için Vahy"i de kullanan bu dikta iktidarları görünen devletlerinin dışında meşhur değimi ile "derin devlet"leri ile de devletlerini korumaya alıp iktidarlarını devam ettirmeye çalışırlar. Vahy iktidarı döneminde bu oluşumun ilk defa boy göstermeye başladığı veya hissedildiği tarih Hz. Osman(r.a.) dönemidir. Hz. Osman(r.a.)"nın hilmini suiistimalle işi ilerleten Mervan ve ekibi derin devletin kurmayları arasında yer alacaktır. "Ölmeye, öldürmeye, öldürülmeye" yeminler edilerek iktidarı ele geçirme entrikaları işletilecektir. Bu uğurda Hz. Osman(r.a.)"ı da şehid ederek ateşlenen fitne nihayetinde Hz. Ali(r.a.)"nın da şahadeti ile emeline ulaşır ve entrika devletini kurmayı başarır.

 

Şimdi denilebilir ki bu tarihi olaylarla Ergenekon"un ilgisi ne? İlgisi şu; Vahy tüm hadiseleri oluşumları, "Hakk ve Batıl" çerçevesinde ele alır ve bunları kendi aralarında renk tonlaması ile sınıflandırır. Necis, ences(çok necis), şer, ehveni şer gibi" Hz. Adem(a.s.)"dan beri iktidar taliplileri ya hak ya da batıl yolla kendi oluşumlularına zemin hazırlamaktadır. Zaten Hz. Adem(a.s.) yer yüzüne de Hilafet yani Vahy iktidarını ikame için Rabbimiz eliyle gönderildiği ve tüm risaletin önce bireysel kulluk sonra toplumsal kulluk ve daha sonra toplumsal ve bireysel kulluğun idamesi için Vahy iktidarının egemen olması işin kemalatı değil midir? Tarih süreci içerisinde Nebi ve Resuller bazen ilk adımda bazen de Hz. Muhammed(s.a.v.) gibi kemal derecesinde muvaffakiyet kazanmıştır. Muvaffakiyet takdir-i ilahidir. Asl olan rıza çerçevesinde bu görevi yürütebilmek ve Vahy"e dayalı iktidar elde etme adına Vahy"in dışına çıkabilmeyi meşru görmemektir. Bunun için Hz. Ali(r.a.), "Biz de hile yapalım" diyen taraftarlarına "Eğer Allah"tan korkmasaydım Arab"ın en hilekârı ben olurdum" der" Bu istikametten sapanlar, kendi öz kardeşlerini öz evlatlarını iktidar adına katletmemiş midir? Evet, Ergenekon, Bakara Suresi ve şu kısacık değindiğimiz İslam siyaset tarihi arasındaki ilintiye gelirsek; Beşeri ya da Vahy eksenli devletlerin içerisinde yer edinmiş "derin" oluşumların iktidarı ele geçirme veya elde tutma adına yaptıkları, yapacakları, yapabilecekleri faaliyetler Kuran"da deşifre edilmiştir. Kur"an"da; Hani Rabbin, Meleklere:"Muhakkak ben, yeryüzünde bir halife var edeceğim" demişti. Onlar da: "Biz seni övüp-yüceltir ve (sürekli) takdis edip dururken, orada fesat çıkaracak ve orada kanlar akıtacak birini mi var edeceksin?"dediler. (Allah:) "Şüphesiz, sizin bilmediğinizi ben bilirim." dedi. Ve Adem'e isimlerin hepsini öğretti. Sonra onları meleklere yöneltip: "Eğer doğru sözlüler iseniz, bunları bana isimleriyle haber verin" dedi. (Bakara–30 31) Ayet-i Kerimesi"nde işaret edilen birçok hikmet ve bilgi içerisinde var olanlardan biri de bahsede geldiğimiz konudur. "Melekler yeryüzünde henüz insan var edilmediği halde nereden bilmişlerdir ki yeryüzünde insan entrika/fesat çıkarıp kan dökecek birilerinin var olabileceğini dillendirmişlerdir?" tahkik sorusuna verilecek muhtemel cevaplardan biri de şudur; Hilafet demek iktidar demek, iktidarı ele almanın iki yolu vardır. Birincisi;  entrika çıkarıp kan dökerek çeşitli hilelerle iktidarı ele geçirmek, ikincisi; vahye dayalı ilim yolu ile meşru bir şekilde iktidarı ele almaktır. Melekler de henüz nübüvvet yolu ile iktidarı elde etmeye haiz bir varlığı tasavvur edemedikleri için yeryüzünde iktidar elde edebilecek bir varlığın ancak fesat çıkararak ve kan dökerek bunu sağlayabileceğini fehmetmişlerdir.

 

İşte tarih boyu kurulan tüm dikta ve saltanat iktidarları bu çerçevede iktidarı ele almaya çalışmışlar, eldekini korumuşlardır. Sultanları tahtan indiren bindiren, başkanları, başbakanları suikasta götüren, ipte sallandıran da bu oluşumdur. Bu entrika oluşumlarından uzak olabilen her devlet uzak olabildiği oranda sosyal devlettir. Tabiî ki Vahy"e rağmen entrikasız bir beşeri devletin kurulup kurulamayacağı da ayrı bir tartışma konusudur ki bu İslam"a göre kemal manada mümkün değildir Ve bu günlerdeki devlet - derin devlet kapışmasındaki oluşum da bu tartışma konusu içerisindedir. İttihat Terakki entrikaları ile kurulan Laik demokrat yüzey devlet, laik ulusalcı Şamanist derin devletin sadece bir kolunu alt ederek sosyal devlet olma çabasına girmiştir. Derin devletin Ergenekon şubesinin seyfiye ve ilmiye kanadından bir kısmı tutuklandı sıra mülkiyede ki koluna dayanacak mı belli değil. Ancak hükümet bir gün sakin günlere ulaşırsa, başlangıcı entrikalarla var olmuş bir sistemin alt entrikalarını temizleyerek devleti sosyallaştırıp sosyallaştıramayacağını muhakeme etmelidir. Darağaçlarında sallandırılan bakanların ve başbakanın mezarlarını Yassı ada"dan getirmekle bu işin hal olmayacağını diğer darağacı mağdurlarının mezarlarının dahi belli olmadığı bir sistemde, entrikacıları bertaraf etmeye aday tarafın başka bir entrikacı tarafın teminatı olduğu sürece bu kokuşmuşluğu temizleyemeyeceğini fehmetmelidir. Bu arada iki gün sonra Bediüzzaman"ın vefat yıl dönümü (23-Mart–1960). Mezarı yaklaşık defninden üç ay sonra darbeciler tarafından açılarak naşı bilinmeyen bir yere götürülmüştür. Allah(c.c) O'na rahmet etsin, mezarı hala belli değil...