Lübnanlı Sünni âlim Şeyh Mahir Hammud bu haftaki Cuma hutbesinde Ermeni meselesini değerlendirdi. Şeyh Hammud, bu kıyımın sorumluluğunun İslam’a yıkılamayacağını, o dönemlerde Osmanlı Devleti’nden çok dış güçlerin kontrolündeki bazı grupların daha etkin olduklarını ifade etti.
Şeyh Mahir Hammud’un 24 Nisan 2015 tarihli Cuma hutbesi şöyle:
“Ermeni soykırımını değerlendirirken her şeyden önce bunun sorumlusunun İslam olmadığını vurgulamalıyız. Bu soykırımın yaşandığını iddia edenler Osmanlı Devleti’ni o zamanlar İttihat-Terakki’nin yönettiğini de kabul ediyorlar. Sonuç olarak bu soykırım Atatürk’le birlikte geldi. Aynı Atatürk soykırımın yaşandığı iddia edilen tarihten 10 yıl sonra Türkiye’deki tüm İslami değerleri yerle bir etmemiş miydi? Kini öyle bir boyuta ulaşmıştı ki, Arap alfabesini kaldırmış, yerine Latin alfabesini getirmiş, ezanın Türkçe okunmasını zorunlu kılmış, fes, sarık, başörtüsü gibi İslam’la uzaktan yakından alakası olan her türlü şeyi yasaklamıştı.
Herkes biliyor ki, soykırım yaşandığı iddia edilen o dönemlerde padişah artık etkisini yitirmişti, söz sahibi değildi. Üstelik İttihatçıların da içinde bulunduğu “Turancılık” akımı, Osmanlı’ya tuzak kuran Sabetayistler tarafından açıkça destekleniyordu. Sabetayistler 2. Abdülhamid’in Siyonistler karşısındaki tavrı nedeniyle Osmanlı’yı hedef almıştı. Çünkü 2. Abdülhamid Siyonizm’in ikinci önemli ismi olan Theodor Herzl’in Yahudilerin Filistin’e göçünü kolaylaştırması talebine karşılık Herzl’i kovmuş ve ona “Filistin Müslümanlara aitken benim kendi ellerimle onu birine teslim etme hakkım yok” demişti. Bu hadiseyi herkes bilir ve hiçbir tarihçi de inkâr etmez. Bu olayın ardından Siyonistler Osmanlı Devleti’ni her yönden hedef aldılar. İttihat-Terakki de bu kapsamda okunmalıdır. Bu katliamın Osmanlı’yı karalamak için yapılmış olması ihtimalini de imkânsız olarak değerlendirmemeliyiz.
Bu anlamda bazı İslamcıların anma törenlerinde destek mahiyetinde Ermenilerin yanında yer almaları noktasında ortaya koydukları hiçbir gerekçeyi geçerli görmüyoruz. Biz ırk ya da grubun ötesinde insanlık meselesi olarak ele almak ve buna göre destek vermek sorumluluğu taşıyoruz.
Evet, biz bir Müslüman ya da herhangi bir insan tarafından işlenen bir hatayı savunma hakkına sahip değiliz. Kendimiz, anne-babamız ya da yakın akrabamızla ilgili dahi olsa adaleti tesis etmekten sorumluyuz. Hicri 2. yüzyılda Abbasiler Dönemi’nde içlerinden bir kısmı İslam ordusuna saldırı düzenlediği için tüm Marunileri cezalandırmak isteyen Abbasi valisine meydan okuyan İmam Evzai’yi örnek almalıyız. İmam, valinin bu kararına “Kimse başkasının yükünü yüklenemez” şer’i kaidesi uyarınca reddetmiş ve yalnızca bu saldırıyı düzenleyenlerin cezalandırılmaları gerektiğini söylemişti.
2000 yılında da direnişe düşman olanlar, Saad Haddad ve Antoine Lahad’ın içlerine girip ajanlık yapmaları sebebiyle direnişin tüm Marunîlerden intikam alacağını iddia etmişlerdi. Eğer direniş İslami değerleri gözetiyorsa bunu yapmaz, sadece sorumlu olanları cezalandırırdı. Nitekim başına gelen bu imtihanı başarıyla atlattı ve bu kişilerin kendi toplumlarını temsil etmediklerini ortaya koydu.
Ermeni meselesine dönecek olursak… Evet, bazı Ermeniler Osmanlı Devleti’ne ihanet edip Osmanlı’ya karşı Rusya ve Batıyla işbirliği yapmış olabilirler. Ancak cezaları işledikleri suçtan çok daha büyüktü.
Bu anlamda Ermenilerin tamamına insani bir şekilde yaklaşmamız gerektiğini ifade edelim. Çünkü göç etmenin ne demek olduğunu gözlerimizle görüyoruz. Artık ırkçılık hastalığından uzaklaşmak zorundayız. Acilen hakiki tarihi belgeleri ortaya koyarak her türlü düşmanlığa sınır çeken bir tarih komitesinin kurulması gerekmektedir.
Bugün bazılarının muhaliflere destek veren Suriye siyasetine rağmen Erdoğan hükümetini İslamcı olarak niteleyip savunuyor olması da bu bağlamda okunmalıdır. Bu konu belki bundan 4 yıl önce tartışılabilirdi. Ancak bugün tartışma götürmeyecek derecede büyük bir sıkıntıyla karşı karşıyayız.”
islamianaliz