Esed'le birlikte İran da...

Ahmet Taşgetiren

Gelecekte kalabilme ihtimali sıfırdan daha zayıf. Kaldığı her gün, Suriye için yıkım demek. Muhalefeti yok etme gerekçesiyle, Halep gibi, Şam gibi İslam kültür-medeniyetinin abide şehirlerini yıka yıka kalmaya çalışıyor ama nafile.

Esed yönetimini ne İran ayakta tutabilir ne Rusya ne de Çin.
Esed'in başında bulunduğu Baas yönetimi, böylesine bir boğazlaşma ortamına girilmeden önce de, sistemlerinde köklü bir reform yapılması ihtiyacının farkında idi. O dönemde Türkiye ile ilişkiler, tamamen reform ekseninde yardımlaşma ilişkileri idi.

Bugün on binlerce insanın hayatına mal olan bir çatışma söz konusu ve bunun bir tarafında, Baas'ın kanlı geçmişini hatırlatacak biçimde rol alan Esed ailesi var. Esed ailesi, o gün belki Hama katliamına rağmen devam edebilme imkânını buldu.

Ama bugünkü dünyada, işlenen kanlı sürece rağmen ellerindeki kanla iktidarda kalabilme imkânı bulamayacak.

İran'ın stratejik körlüğü

Bu süreçte Rusya ve Çin, belki stratejik kayıplarını başka yollarla telafi imkânı bulabilirler ama İran da Esed'le birlikte kaybedenler arasında yer alacak.

Ne Irak'taki ne Suriye'deki oyunu, İran yönetimine kazandırmayacak.
İran Irak'ta Maliki'ye oynuyor, Maliki'nin iktidarı sallantıda. Suriye'de, devreye soktuğu askerleriyle Esed'le bütünleşiyor, Esed'in ellerinde kan var.

Yarın Esed'i koruduk ama kurtaramadık diye övünecek mi İran?
Ayrıca Esed'in laik-sosyalist Baas yönetimi ile nerede buluşuyor İran'ın İslam devrimi?
İran, daha önce de vurguladım, bölgede Türkiye gibi bir ülkenin stratejik desteğini kaybetti. Bunu kayıp saymıyorsa, bu da çok net bir stratejik körlüktür.

İran, Suriye'de kendisine oynuyor gözükse de, daha baskın görüntü, Esed ve Baas yönetiminin fotoğrafı ile bütünleşme resmidir. Bu da "çıkar için kanlı fotoğrafa girmek" gibi bir oportünizmi ortaya koymaktadır.

Türkiye'nin durumu ve CHP

Ortadoğu ile ilişkisi Suriye'de, Irak'ta tıkanmış gibi görünse de Türkiye, uzun vadede bu coğrafyadaki yeniden yapılanmada her halükarda en etkili aktörlerden birisi olma potansiyelini koruyor.
Türkiye-Mısır ilişkisinin bugünkü pozitif niteliği, diğer ilişkilerdeki olumlu boyutlarla birlikte, Türkiye'nin önemli artılarındandır.

Türkiye, gayet net ki Suriye ile savaş ihtimalini en son kertede devrede tutmak ister. Hele Suriye halkının mağdur olacağı bir çatışmayı asla benimsemez. Ama Esed'in devrilmesi söz konusu olduğunda, buna taraftar olması da, Suriye halkının yarım asırlık zulümden kurtulması gayesine matuf bir duruştur.

Ayrıca, topraklarına yönelik bir saldırı karşısında misillemede bulunmak da, bağımsız devlet olma haysiyetinin olmazsa olmaz gereğidir. Değilse "yol olur" ülkeniz, yolgeçen hanı olur. Türkiye gibi bir ülkenin o imajı vermesi ise bütün iddialarından vazgeçmek anlamına gelir. Uçağınız düşürülmüş, toprağınıza top mermisi düşmüşse hâlâ hiçbir şey yapmamanız şaşırtıcı olacaktır. Onun için Akçakale saldırısına misilleme kararlılık gösterisi anlamında son derece isabetli olmuştur.

Bana göre, bu sürecin kaybedenleri arasında içeride de en başta CHP bulunmaktadır. CHP, tıpkı İran gibi, Esed'in içerideki lobisi gibi bir duruş sergiliyor. En son, sınır dışı harekât tezkeresini "savaş tezkeresi" diye nitelemek de, Esed'in Enformasyon Bakanlığı'na malzeme olacak bir tavır olmuştur. Bu tavır o kadar absürttür ki, insan ister istemez, milli hassasiyetten çok uzakta, Esed'le başka bir akrabalığın yansıması değerlendirmesine yöneliyor. Esed'in fiyaskosunu paylaşacaklar ama Türkiye'de ana muhalefet rolleri dikkate alındığında, Esed'den daha dramatik bir not verilecek kendilerine.

bugün