Eşek ölür kalır semeri, insan ölür kalır eseri!

Hasan Karakaya

Gündem yoğun...

Bir yanda Odatv davasından tutuklu Soner Yalçın'ın tahliye edilmesi, bir yanda "ODTÜ'deki provokatörler"in eylemlerini sürdürme kararlılığı...

Bir yanda Başbakan Tayyip Erdoğan'ın Ankara Sanayi Odası'ndaki konuşması, bir yanda CHP ve BDP'nin "Uludere'yi kaşıma" girişimleri...

Bir yanda "Suriye için bir ekmek, bir battaniye" kampanyasına gösterilen yoğun ilgi, bir yanda İsrail askerlerine yumruklarını göstererek kafa tutan Filistinli "cesur" kız Ahed Tamimi'ye verilen "Hanzala" ödülü...

Bunların her biri, ayrı bir yazı konusu...

Çünkü hepsi de önemli, hepsi de üzerinde durulması gereken konular...

Ne var ki; "Uludere" ve "ODTÜ" konularını öne almak zorundayım...
 
Çünkü, her iki konuda da, bir "istismar yarışı" yapılıyor...

Başbakan Tayyip Erdoğan'ın, dün ASO'da yaptığı konuşmada dediği gibi; BDP'liler, masum "çocuklar"ın ellerine "taş" veya "molotof" verip polise attırırken, CHP de, aynı taktikle "gençler"in eline "taş" ve "molotof" verip polise attırıyor.

Yani, aynı istismar!..

BDP çocukların arkasına saklanıyor, CHP ise gençlerin!..
 
BDP çocukları "kahraman" ilan ediyor, CHP ise gençleri "Yörük Ali Efe" ilan ederek sırtını sıvazlıyor!..

POLİS ORADAYDI, ÇÜNKÜ!

Erdoğan'ın dediği gibi; "10 gündür medya kuruluşları şiddet uygulayan bu göstericilerin sırtını sıvazlıyorlar...

Sosyal medyada, televizyon ekranlarında, gazete sayfalarında bunların avukatlığı yapılıyor, adeta kutsanıyor.

Ana muhalefet partisinin genel başkanı çıkıyor, asla tasvip edilemeyecek bu şiddeti övüyor, bu eylemcilerin sırtını sıvazlıyor, onları teşvik ediyor."

Sonra da; kameraların karşısına geçip, diyorlar ki; "Bir bilim yuvasında polisin ne işi var?..

Polis, eğer orantısız güç kullanmasaydı, öğrenciler bu tepkiyi göstermezdi!" Öncelikle söyleyelim;
 
Eğer, ODTÜ Rektörü Ahmet Acar'ın resmî daveti olmasaydı, oraya "polis" filan gelmezdi...

Demek oluyor ki, Rektör Acar'a, öğrencilerin eyleme hazırlandığı ve "provokasyon"a girişeceğine dair bazı "bilgi"ler ulaştı, onun için "polis" istedi...

Sonradan kıvırıp, polise karşı öğrencilerin yanında yer alıyor görünse de, gerçek şudur: "Polisi üniversiteye davet eden rektördür!"
 
Biliyorum, "Tamam ama" diyeceklerdir; "Tamam ama, polis de aşırı sert davrandı!" Evet, polis sert davrandı...

Ama sert davrandığı gençler "öğrenci" değildi ki, resmen ve alenen "militan"dı, "anarşist"ti!.. Hem sonra, polis sert davranmayıp da ne yapsaydı?..

Karşısındaki adamlar, sadece "uzun eşek" oynamakla kalmadılar ki...

Sadece "uzun eşek" oynasalar, polis; "Eşek ölür kalır semeri, insan ölür kalır eseri!" der, geçerdi... Ama bunlar, "taş" attılar polise...

"Taş üstüne taş koyup, memlekete hizmet etmek" yerine, o taşları alıp, polise fırlattılar!.. Açıkçası, "eşeklik" ettiler!..
 
Bu "eşeklik"leri, keşke "uzun eşek" oynamakla sınırlı kalsaydı ama her eşeğin yaptığı gibi önlerine geleni ısırdılar, arkalarında olanı tekmelediler.

Buna da "hazırlıklı"ydılar. Yani, oraya "polis" geldiği için "protesto"ya başlamadılar, polis gelmese de gösteri yapacaklardı...

Zira, günler önceden hazırlanmışlardı!..

Başbakan, dün öyle dedi ya; "Olayda sadece demir leblebi atmak yok, sırtlarda çantaların içinde kilit taşları, onun yanında molotoflar, bir taraftan da kampusun içinde otomobil lastikleri yakılıyor.

Merak ediyorum; Bu okulun yönetimi, akademisyenleri bu öğrencilere bu işi mi öğrettiler? Nasıl sapan kullanılır, hangi cins kullanılır veya araba lastikleri ne zaman, hangi ortamda nasıl yakılır veyahut da molotof nasıl yapılır, kimlere nasıl atılır.

Bu mu öğretildi bunlara? Biz de öğrencilik yaptık, biz kimsenin burnunu kanatmadık. Öyle yetiştik, geldik."
 
BU MU BİLİM?
 
Başbakan konuşunca hatırladım...

Çocukluğumda ve gençliğimde ben de "taş" attım...

Ama "göl" veya "deniz" kenarında attım taşı...

İnce taşlarla, "su üstünde kaydırmaca" yaptım...

Sizin anlayacağınız; Ben de "taş" attım...

Çocukluğumda "sapan"la kuşlara, gençliğimde de göl veya denize taş attım...

Ama polise taş atmak aklımın ucundan bile geçmedi.

Bunlar nasıl "öğrenci"lerdir ki; polise "taş" atmakla kalmıyor, "molotof" da atıyorlar!..

Bu, nasıl "doğaçlama gösteri"dir ki; "taş"lar, "molotof"lar ve "demir bilye"ler sırt çantalarında hazır!..

Söyleyin Allah aşkına; Orası ODTÜ mü, Güneydoğu mu?.. Bu tür eylemler, Güneydoğu'da halkın içine sızmış "PKK militanları" ya da "PKK sempatizanı BDP'liler" tarafından yapılır...

İşte bunun için soruyorum; Erdoğan'ın yukarıda saydığı eylemleri yapanlar "ODTÜ'nün öğrencileri" mi, yoksa dışarıdan gelmiş "illegal örgüt militanları" mı? Neymiş, "ODTÜ'nün genleri"nde "direniş" varmış, "protesto geleneği" varmış!..

İyi de, neye direndiler, neyi protesto ettiler?..

15-20 yıl önce "70 Cent'e muhtaç" bir Türkiye, bugün "uzaya uydu fırlatan" bir ülke haline gelmişse, bundan "gurur" mu duyulur, yoksa bu başarı protesto mu edilir?.. Bunun adı "nankörlük" değil de nedir?..

Bunun adı "Türkiye düşmanlığı" değil de nedir?..

Bu mu bilim?.. Bu mu öğrencilik?..
 
HÂLÂ 1970 KAFASI!

"Protesto" adı altında "şiddet"e başvurmak, kamu malına zarar vermek, milletin kutsallarına sövmek, toplumun sevdiği bir adama küfretmek ne zamandan beri "bilim" oldu, ne zamandan beri "öğrencilik" oldu?..

"Protesto özgürlüğü" veya "özerklik" gibi maskeler altında, "devlet-millet düşmanlığı" yapmaya, milleti ve değerlerini hor görüp aşağılamaya hiç kimsenin hakkı yoktur!..

Haddi de değildir!..

Herkes haddini bilecek!..

ODTÜ'lü öğrenciler de haddini bilecek, eylemci öğrencilere "Yörük Ali Efe" diyerek destek veren CHP de haddini bilecek, benzeri eylemlere sık sık başvuran BDP de haddini bilecek!..

Ve yine bilecekler ki; Bu yol "çıkmaz sokak"tır!..

Bu "sinsî senaryo"yu, bu "kirli ve karanlık senaryo"yu her kimler yazıyorsa, onlar da bilecekler ki; Türkiye 1960'ların, 1970'lerin Türkiye'si değildir...

O günkü öğrencileri "tahrik" edip sokağa dökenler, o gösterileri "darbe"lerine "gerekçe" yapanlar, bilsinler ki; bu defa "karanlık emel"lerine kavuşamayacaklardır. Nitekim, bunun "örnek"lerini görmeye başlamış olmaktan mutluyuz...

Malûmlarınız olduğu üzre; Başını CHP'nin çektiği partiler, gruplar ve gazeteler ilk günlerde "ODTÜ'lü provokatörlerin safına" geçip, onların eylemlerini kutsadılar, sırtlarını sıvazladılar ve baştacı yaptılar...

Ne var ki; Önce "üniversite"ler, sonra "STK temsilcileri" ve "öğrenci" kuruluşları peş peşe açıklamalar yaparak "ODTÜ'deki provokasyonu" kınamaya başladılar.

Sizin anlayacağınız; "Provokasyon"la hedeflenen "Hükümet'i yıpratma" taktiği ters tepti...

Bu da, Türkiye'nin "eski Türkiye" olmadığının en güzel göstergesiydi...

Hiç şüpheniz olmasın ki; Atılan o "taş"lar, o "molotof"lar ve "demir bilye"ler, bir "bumerang" gibi tersine dönecek ve kendilerini vuracaktır!..

Çünkü Türkiye; "Eski Türkiye" değil!.. Çünkü, "gerçek öğrenci"ler; "1970'lere takılıp kalmış kafada" değiller...

1970'lerde takılıp, "uzun eşek" oynayıp, geride "semer" bırakanlara karşılık, bugün "insan"lar yetişiyor üniversitelerde ve onlar geride "eser" bırakmanın çabasında!.. "Göktürk-2 Uydusu" da; O "eser"lerden biridir!..

"Bilim insanı" dediğin de; "Semer" üretmekle değil, "eser" üretmekle meşgul olur!..
 
Ve ayrıca; "Bilim insanı" dediğin, "kendi uydusunu" üretir, kesinlikle "emperyalizmin uydusu" olmaz!..

Bunu "ODTÜ'lüler" de öğrenecek!..
 
Aksi halde; Bu "eşek"liğe devam ederlerse, sırtlarına "semer" vuran çok olur!.. Bilmem, anlatabildim mi?..
 
Uludere, Silvan, Aktütün, Şirince ve medya! Bir "olay"ın "çok konuşuluyor" olması, onun "önemli" olduğunu, "medyatik" olduğunu gösterir ama "inandırıcı" olduğunu göstermez!..

Ya da, tam tersi...
 
Olay hakkında "az konuşuluyor" olması, onun "önemsiz" olduğunu göstermez!..
 
Mesela, "kıyametin kopmayacağı yer" olarak ilan edilen İzmir'in Şirince ilçesi için, Google'da arama yapıldığında, "toplam 5 milyon 230 bin yazı" çıkıyor iyi mi?..

Şirince'nin "5 milyon 230 bin yazı"ya konu olması, Şirince'ye değil, "safsata"ya duyulan ilginin sonucudur.

Aynı şekilde; 34 kişinin öldüğü "Uludere vahşeti"ne "897 bin kişi" ilgi gösterirken, mesela "14 askerimiz"in şehit olduğu "Silvan Katliamı"na 320 bin, 3 ayrı baskında toplam "50 askerimiz"i şehit verdiğimiz "Aktütün katliamı" için de "330 bin" yazı yazılmış olması, "Silvan ve Aktütün'e ilgisizlik" olarak yorumlanamaz!..
 
Bu, bir "propaganda" meselesidir, bir "sahiplenme" meselesidir...

Kabul edelim ki; CHP, BDP ve medya, çok iyi "cazgırlık" yapıyor, dikkatleri istedikleri konuya çekmeyi beceriyorlar...

Ne var ki, medyanın; "100 bin kişi bekleniyor" dediği Şirince'ye, "sadece kendileri" gittiler ve tam bir "fiyasko" yaşadılar!..
 
Korkarım ki, Uludere de "fiyasko" yolunda!..

yeniakit