En son İsmailağa Mektebinden Bayram Ali Öztürk’ün şehadetinin üstünden 10 yıl geçti. Dava dosyası şimdi yeniden açılıyor.. Aslında geriye dönük olarak 25 yılın önemli davalarının re’sen, diğer davaların şikayete dayalı olarak yeniden açılması gerek..
Belki, Sİvas davası da, Başbağlar davası da yeniden görülmeli.. Uğur Mumcu davası da, Hablemitoğlu davası da, Hırant Dink davası da sil baştan yeniden ele alınmalı.. Sonuçta buna karar verecek olanlar bunların aileleri. 1990’lara gitmek gerek, hatta Jandarma Genel Komutanının ölümü yeniden sorgulanmalı, Muhsin Yazıcıoğlu davası da aynı şekilde.
Tutuklanan hakim ve savcıların baktıkları davalar yeniden gözden geçirilmeli..
Bir davada hakim hukuksuz karar verdiği için mahkum olan adam içeride, hakim görevden alınmış. Böyle durumlar var.. Daha önce suçun faili serbest kalmış, suçluya yardım ve yataklıktan kardeşi yatan arkadaşlar vardı.
Geçen gün Adil Altay Güney geldi, şimdi tutuklu bir prof. Bilirkişi’nin verdiği mütalaa ile hakim aleyhine karar vermiş. Mütalaanın dayanağı olan Yargıtay kararı sahte. Ve bu sahte Yargıtay kararına dayanılarak verilen mahkeme kararı Yargıtay’da. “Adil Altay Güney, Güney Konut” diye birini internetten taratın daha neler var. Ya da “www.güneykonut.com”a bakarsanız. Güney aynı zamanda FİTEM Finansal Tetikçilikle Mücadele Platformu sözcüsü. O kadar çok olay var ki. Korkudan herkes susmuş. Bu şekilde bir sürü zengine, iş adamına, garibana çullanmışlar, ensesine bastırıp mallarına el koymuşlar. Burhan Ocakoğlu örneğinde olduğu gibi babasının banka kasasındaki, banka hesabındaki parasını zimmetlerine geçirmişler.. Sahte imzalı ödeme emirleri, çekleri tanzim etmişler. Banka kredisi için aldıkları senetler ve çeklerin üzerindeki rakamlarla oynamışlar.. Ufak bankalar, anlı şanlı bankalar da bu kirli oyunun içindeler.. BDDK’ya yapılan başvurular hep sonuçsuz kalmış..
Bu finans piyasasındaki bütün özerk yapıların tepeden tırnağa gözden geçirilmesi gerek.. Paranın izini sürerseniz aradığınız kişilere yapılara ulaşırsınız..
Bu adamlar maliyenin sitesine girip memuriyetten atılanların hesabına maaşlarını yatırabiliyorlar hâlâ. Bir iddia vardı, Paralelci şirketlerin vergi borçlarını sıfırlamışlar bilgisayar sistemine girip.. Kendilerine himmet ödemek istemeyen işadamlarına maliye müfettişi, SGK müfettişleri göndermişler.. Yani milleti haraca bağlamışlar..
Bir yandan eskileri tasfiye ederken yeni oluşumlar, yeni yapılanmalara fırsat vermemek gerek.. Bir sürü aç kurt kapıda bekliyor.. Bunları görelim.
Ya hu, devlet deterjan üretiyor, ama devlet kendi kurumlarında bunu kullanamıyor. Bir el buna engel oluyor sanki.. Eti-Bor deterjanından söz ediyorum. Daha ucuz, insan sağlığına ve çevreye zararsız bir deterjan ama bu piyasa hâlâ yabancıların elinde.
İlaç ve gıda sektöründe de bunlar hakim.. Bazı hayati ilaçlar bulunamıyor, hayali ilcalarla dolu piyasa. Geleneksel tıp alanında ise piyasa yabancılara teslim. Bir yandan piyasadaki dolandırıcılar, öte yandan bu alandaki bürokratları teslim alan, yabancıların içerideki işbirlikçisi bir el, bir kaç yerli namuslu üreticiyi boğmak için elinden geleni arkasına koymuyor..
Finans, medya, gıda ve ilaç-kozmetik, deterjan, petrol, kimya sektörüne bakın bakalım, oralarda kimler var.. Sadece bilişimde yoklar. Reklam sektörü kimin elinde. Reytingleri kim kontrol ediyor? Daha sıra oralara gelmedi..
Eski dosyalara da bakacağız, henüz açılmayan dosyalara da.. Her anlamda tepeden tırnağa arınacağız.. Kamburlarımızda, urlardan, kistlerden, safralardan, ağırlıklarımızdan kurtulmamız gerek.. Çıkartılan personelin yerine yenileri geliyor ya da oraya göz diken bir başka “Paralelcik” gelmeye çalışıyor.. Bir de Paralelcilerden boşalan yeri kapmaya çalışan birileri var..
Galip Öztürk aleyhindeki Paralel hakimlerin verdikleri karar da bozuldu. Bu karar benzer davalar için de emsal teşkil edecek. Aslında haksızlığa uğrayan dava sahipleri bu işin peşini bırakmamalı, hem karar düzeltme talep etmeli, hem de geçen zaman içinde uğradıkları hak kaybı ve manevi zararların tazmini için dava açmalılar. Yapanın yanına kâr kalmamalı..
Bu adamlar FETÖ’cülerin taleplerini yerine getirmeyen işadamlarının iş yerlerine polis, maliyeci, bankacı, sigortacı, belediye diye baskın yapmışlar, mahkemelerde süründürüp, mallarına mülklerine el koymuşlar. O adamların bu işin nasıl böyle fütursuzca yaptıkları şimdi daha iyi anlaşılıyor.. Adamlar kendilerini la yüs’el görüyor. Kendilerinden çok eminler.. Hem maddi, hem manevi korumaları var.. Kimseyi önemsemiyorlar. Bunlar o güne kadar vurmuşlar ve almışlar, kimsenin de sesi çıkmamış.. İstihbarat ellerinde, siyaset, bürokrasi, yargı ellerinde.. Kendilerinden kim hesap sorabilir ki!
Koskoca devlet başedemiyorsa, ordu ve polis başedemiyorsa kim böyle bir güce itiraz edebilir ki! Geriye tek yol kalıyor, itaat etmek, boyun eğmek.. Adam zaten “kâinat imamı”. Haşa Allah’la doğrudan görüşüyor..
Bu kahredici gücün şefkat kanatları altına girersen bir de ihya etme özelliği var. “Havuç mu yemek istersin, sopa mı”. Bu zalimler böyledir. Üstlerine karşı yaltaklanırlar, altlarındakini ezerler. İsrail, ABD, İngiltere karşısında, Vatikan’da süt dökmüş kedi gibiler, ama astlarına karşı acımasızlar.. Kaba, küstah, tehditkâr, asık suratlı.
Hem geçmişin hataları düzeltilmeli, hem de bu hainlerden hesap sorulmalı.. Yapanın yanına kâr kalmamalı. Halk hesap sormayı öğrenmeli. Daha hesap sorulacak başkaları da siyasiler, bürokratlar, yiyici belediyeciler.. Hani derler ya “Alma mazlumun ahını, çıkar aheste aheste”. Halk artık uysal koyun olmadığını göstermeli. Emperyalistlere HAYIRdiyebilen bir devlet, ve devletin içindeki yiyici siyasilere ve bürokratlara HAYIR diyebilen bir halk.. Darbecilere verilen dersi, içimizdeki hainlere de vermeliyiz. Selam ve dua ile..
yeniakit