Hafta sonu K. Maraş Kitab Fuarı’ndaydım, iki gün.. Yazdan kalan güzel bir gün olunca halkın katılımı daha bir canlı idi. İstanbul’da karşılaşamadığımız bir çok âşina sima ile orada, daha dar bir mekanda görüşmek bile mümkün oldu.
***
40 yıla yakın bir zamandır görüşemediğimiz eski dostlardan birisi ile biraz sohbet ederken, ‘Allah şahid, Tayyib Bey’e güveniyor ve seviyoruz da, ülkenin epeyce sıkıntılı günlerden geçtiği bir dönemde Başkanlık diye tutturmanın gereği var mı? Hem Tayyib Bey bir Başkan değil mi.. Elini tutabilecek birisi var mı? ‘ deyince..
‘Evet, Başkanlık ve hemen şimdi..’ dedim. Ve izah etmeye çalıştım..
‘Başkanlık’la cumhurbaşkanlığı veya devlet başkanlığı terimleri arasındaki ıstılahî, terminolojik fark kitlelere iyi izah edilemeyince ve muhalifler de âdeta sultanlık gibi bir yönetimin geleceği korkusunu yansıtınca, konu anlaşılamıyor. Bazıları da konunun sadece bir isimlendirmeden ibaret olduğunu sanıyor.
Buna bir de kocaman kocaman siyaset bilimcilerinin ya da idare hukuku prof.larının Başkanlık’ta hiçbir kontrol mekanizmasının bulunmadığına dair, bilerek yalan söylemelerini ekleyiniz.
***
Halbuki, Başkanlık sisteminin en gelişmiş örneği kabul edilen Amerika Birleşik Devletleri’nde Başkan’ı Senato ve Temsilciler Meclisi öylesine murakabe ederler ki, o kontrol mekanizması bizdeki sistemde yoktur.
Çünkü, bizdeki sistemde Cumhurbaşkanı ‘vatan hıyaneti’ suçlaması dışında, her türlü karar ve tasarruflarında gayrimes’uldür, sorumsuzdur. Vatan hıyaneti suçlaması da ancak Meclis’in beşte üçünün teklifi ve dörtte üçünün kabulüyle Cumhurbaşkanı’na Yüce Divan yolunu açar. Ve Anayasa Mahkemesi Yüce Divan sıfatıyla cumhurbaşkanını yargılar ve suçlu bulursa düşürür.
Ama, o Yüce Divan da, daha önce bizzat cumhurbaşkanı tarafından tayin olunmuş üyelerden oluşur. Yani, kendi adamları, kendi liderlerini yargılarlar. Bu da açıktır ki, büyük çapta ve daha baştan sağlıklı bir netice vermesi son derece zorlaştırılmış bir yöntemdir.
***
Halbuki, Tayyib Bey’in istediği Başkanlık sisteminde, direkt olarak halkın oyuyla seçilen Başkan’ın, kendisini seçen halka karşı sorumlu olması, en temel özelliklerden birisidir. Yani, sorumsuz bir devlet başkanı değil, halkına hesab veren ve halk beğenmezse, ona başkanlık yetkisini tekrar vermeyen bir sistem..
***
Üstelik, Başkanlık sistemi,hele de sıkıntılı, buhranlı zamanlarda ve de sür’atli, âni karar alınmayı gerektiren şartlarda daha etkili bir yönetim imkanı sağlar. Ki, hele de bu sür’at çağında siz bir anlık tereddüt gösterdiğinizde, başkaları nice kararları alarak sizi yeni kararları nasıl alacağınızın tereddüdler ortamına sürükleyebiliyor.
Aksi halde, yetkiler kurum veya organlar arasında paylaşılınca tereddütler çoğalır, sorumluluğu paylaşmakta gönülsüz ve hattâ açık ya da dolaylı engelleme çabaları devreye giriverir.
***
Düşünelim ki, kol, beynin istemediği bir hareketi yapıyor, ya da beynin verdiği emir, bedendeki bir takım arızalar yüzünden yerine getirilemiyor. İstenen ve beklenen netice sür’atle ya da hiç gerçekleşmiyor.
***
Bizdeki mevsud sistemde ise, her şeyden önce , anayasa, değiştirilmesi teklif bile edilemeyecek maddelerle cumhurbaşkanını bağladığı gibi, insan hak ve hürriyetlerine aykırılığı ileri sürülemeyeceği anayasaya dercedilmiş bir takım dayatma kanunlarını da korumaya almıştır. Ayrıca askerî darbeler sırasında çıkarılan kanunların ibtal edilmesine de büyük engeller getirilmiştir. Ve o darbe anayasası değiştirilememektedir.
Yani, ayağına zencir vurulmuş siyasetçiye ‘Haydi koş , dünya ile yarışa gir..’ deniliyor.
***
Ve ekleyelim, Başkanlığı Tayyib Bey kendisi için istemiyor. O karizmatik gücüyle zaten bir başkan gibi davranıyor ve amma, mevcud anayasaya göre bir de sorumsuz. Halbuki o, halkı tarafından hesaba çekilen ve halkına hesab veren bir başkan olsun ve idare olunamaz bir ülke olmasın istiyor.
Bundan niçin korkuluyor ve kaçınılıyor?
stargazete