Evet! Dünya 5’ten büyüktür..

Abdurrahman Dilipak

Erdoğan BM’de konuştu ve bir kez daha “Dünya 5’ten büyüktür” dedi. BM’nin yeniden yapılandırılması gerektiğini söyledi ve Güvenlik Konseyindeki 5 daimi üyeye karşı çıktı.. BM’de açık bir “vesayet rejimi” sözkonusu.. 5 ülkenin üçü batılı. ABD, İngiltere ve Fransa. Diğer iki ülke Çin ve Rusya..

Bugünkü BM ve Güvenlik Konseyi bu 5 ülkenin çıkarlarını koruyor adeta. Bu durum insani, ahlaki, hukuki de değil, demokratik de değil. Katılımcı da değil. Bu yapı şeffaf da değil. BM’de seremoniyal çalışmalar yapılıyor. Perde gerisinde lobiler görüşüyor ve bir çözümü dünyaya dayatıyorlar..

Hiçbir şey bundan sonra eskisi gibi devam edemez..

2016 Eylül’ü yeni bir uluslararası iktisadi, siyasi ve güvenlik düzeninin yeniden inşası için milad olacak.

Erdoğan’ın ajandası belli idi. Gülen’den söz edecekti. Etti! Diğer ülkeleri bu konuda açık ve net bir şekilde uyardı.

Bir diğer konu Filistin ve Gazze konusu idi, bunu da dile getirdi.

Erdoğan’ın gündemindeki bir diğer konu terördü. Ona da değindi.. FETÖ’den söz ederken “Yeni nesil” bir terörden söz etti.

Ve tabii bir diğer konu, “Ortadoğu” barışı, Suriye sorunu ve göçmenlerin durumu idi.

Şimdi bu tartışmayı bizim dünya gündemine taşımamız gerek.. Bu anlamda elbette devlete, bizim diplomatlarımıza büyük görevler düşüyor..

Muhalefetin böyle bir ajandası olmadığını biliyorum.. Onlar başka vadilerde siyaset yapıyor..

Bu konunun üniversitelerimizde tartışılması gerek. Yüksek lisans ve doktora çalışmalarına vesile olması gerek.. Uluslararası hukuk, uluslararası güvenlik, uluslararası ekonomi, uluslararası düzen, bilim, kültür-sanat, vd. hepsi bu çalışma çerçevesinde değerlendirilebilir..

Üniversitelerdeki öğrenci konseyleri de bu konuyu tartışmaya açabilirler..

Yerel yönetimlerin kültürel etkinlikleri arasına bu konu başlıklarını da dahil etmesi lazım tabii.

Bu konuda BYEGM’ye de büyük görevler düşüyor, bu konuyu basın ataşeleri üzerinden dünyaya duyurmak için. İçeride de yerel ve ulusal medianın ciddi anlamda bilgilendirilmesi, bu tartışmaların informasyonunun basın üzerinden geniş kitlelere duyurulması gerek.

Bu konu, gazete ve TV, internet mediası yanında yayınevleri ve dergilerin de gündeminde olması gerek.

Belki bu konuda belgeseller, diziler, dramalar, Tv programları yapılması gerek. Bu konunun romanı, tiyatrosu olmalı, mizahı olmalı. Bunun felsefesi, müziği, fotoğrafı, resmi olması gerek..

Vakıf, dernek, oda, sendika, STK’ların bu konuyu gündemlerine almaları, bu konuda kültürel etkinlikler ve yayınlar yapması gerek..

Bu maksatla global bir network kurulması gerek. Belki bizim Rabia bu işi yapabilir, ama bizim sermayenin, parasını bu tür projelere harcama konusunda isteksiz olduğunu biliyoruz. Onların araba-arsa merakı bu tür fantezilerin üstündedir!?

Bu konu sadece Erdoğan’a bırakılamaz. Bu haksızlık olur. O büyük bir cesaretle meseleyi ortaya koydu.. “Konuştuk bitti” de olamaz.. Bunun altının, üstünün, içinin, önünün arkasının doldurulması gerek.. İlk adım atıldı. Bu önemli idi. Ama asıl sorumluluk bundan sonrası ile ilgili.. Bunu sadece Türkiye, İslam ülkeleri de başaramaz. Dünkü yazımda sözünü ettiğim ittihad, ittifak, itilaf bağlamında bu konunun ele alınması gerekir.

Erdoğan’ın konuşmasında hatırlattığı, medeniyetler arası diyalog ve işbirliği bu konuda hayati öneme sahip bir konu..

Son zamanlarda Türkiye’de bir sürü Think-Tank, Stratejik düşünce kuruluşu kuruldu.. Bunların da bu konuya el atmaları gerek..

Türkiye’nin “Şortlu kıza tekme atan adam”, sakallı-sarıklı-çarşaflılara meydan okuyan cesur yürek-kırmızı fularlı kız” tadında siyasi magazin haberlerinin ötesine geçmemiz gerek. Bass’ın HES soslu, çevreci diplomasisine feda edilemeyecek bir hadise ile karşı karşıyayız..

Terör, ekonomik ve siyasi krizlerden başımızı alamıyorduk ki, bu konuları konuşalım.. Şimdi sıra buna geldi.

Bunları “Hayır” diyebilen bir Türkiye ile çözebilirdik. Artık bu var! Ama sadece “Hayır” diyen bir Türkiye ile de sonuca ulaşamayız.. Şimdi sıra neye “evet” dediğimizle ilgili.. Yerine neyi ikame edeceğiz! Bunu nasıl ve kimle yapacağız.

Evet “La ilahe” demeden dine giriş yapamayız. Ama “La ilahe” der ve orada kalırsa dinsiz oluruz. Devam etmemiz ve “İllallah” dememiz gerek.

Şimdi kendi yol haritamızı ortaya koymanın zamanı..

Erdoğan’ın bu konuşması, Türkiye’nin yeniden tarih sahnesine çıkarak, adaletten, barıştan, özgürlükten yana yeni bir medeniyetin inşası için uluslararası sorumluluk kuşanma iradesini ortaya koyan bir çıkışına şahid oluyoruz.

Bugün yeni bir gün. Bu yeni bir başlangıç. Teşekkürler Türkiye.. Teşekkürler Erdoğan..

Selâm ve dua ile..

yeniakit