Evet, onlar "Ehl-i Salîb / Haçlılar" da; Gaddafî ve benzerleri...

Selâhaddin Çakırgil

Evet, onlar "Ehl-i Salîb / Haçlılar" da; Gaddafî ve benzerleri, "Ehl-i Gazâ ve Cihad" mı?

Önce Gaddafî, Libya"ya yapılan saldırıların yeni bir Haçlı Seferi olduğunu söyledi..

Bu reddedilemiyecek bir tesbit olsa gerek..

Çünkü, uluslararası hukuk adına (ki, o uluslararası hukuk da zorbalıkla şekillenmiştir , o ayrı bir konu..) BM. Güvenlik Konseyi"nce alınan 1973 sayılı kararla, Libya"da Gaddafî rejiminin silah kullanarak bastırmaya çalıştığı sivil halkın korunması için, işgale varmamak şartiyle, hava ve deniz ablukası başta olmak üzere gerekli bütün askerî tedbirlerin de alınmasına cevaz verilmiş idi.. Ama, bu uluslararası kararı uygulamak için kimin muvazzaf / vazifeli olduğu belirlenmemişken; başta Fransa olmak üzere, Amerika, İngiltere ve diğer Batı Cebhesi ülkelerinin hemen saldırıya geçmeleri, akla ister istemez bir Haçlı Saldırısı"nı getirecekti..

Bu da, özellikle müslüman coğrafyaları sözkonusu olunca, tarih boyunca ilk saldırganların aynı dünyadan olması yüzünden de böyle idi.. Bu bakımdan, Gaddafî"nin bu sözü de, -bozuk saatin günde iki kez doğru göstermesi misali,- doğru..

Haçlılar, Batı- Katolik Hristiyan dünyasının müslüman coğrafyalarının kalbi mesabesindeki Ortadoğu"ya saldıran orduların ellerinde Haç (Salîb / hristiyanlarca, Hz. Îsâ"nın gerilerek hayatına son verildiğine inanılan Çarmıh) işareti taşıması yüzünden, Haçlı (ya da, Ehl-i Salîb) diye anılmışlardır, tarih boyunca.. (Yazı ki, Haç ile Hacc arasındaki ses benzerliği farkedemiyen büyük kitleler de var, türkçe konuşan halklar arasında..)

İlginç olan şu ki, Gaddafî"nin "Haçlı Seferi"  benzetmesini Rusya Başbakanı Vladimir Putin de tekrarladı.. Bu, Rusya hristiyanlarının Ortodoks ve Haçlılar"ın da Katolik olmasından kaynaklanıyor ve bu açıdan, sırtında  yumurta küfesi yok ve bunun için Putin öyle bir niteleme ve suçlamayı yapabiliyor..

Gerçi, bu sözün ağır olduğunu düşünen Dimitri Medvedev, bu gibi nitelemelerin ağır sonuçları olabileceğini söyleyerek, Putin"in nitelemesinin kabul edilemez olduğunu açıkça beyan edip, dünkü patronu Putin"le dünya kamuoyu önünde ters düştü.. Putin ise, "Rusya"nın görüşünü uluslararası planda Medvedev dile getirir; benim sözüm, şahsî görüşlerimdir.." diye durumu kurtarmaya çalıştı..

Görünen o ki, Haçlı Seferleri nitelemesi, bir kısım emperyalist güçler için ağır bir diplomatik ve psikolojik savaş darbesi" olmuştur.. Çünkü, müslüman toplumlar, tarihlerinin son 900 yıllık bölümünde karşılaştıkları hemen her savaş durumunda bu gerçekle karşı karşıya kaldıklarını biliyorlardı.. Şimdi ise, Rusya bile bu suçlamayı dile getirmiş bulunmakta, her ne kadar Medvedev ile Putin arasında bir tersleşme meydana gelmiş gibi olsa bile..

*

ÇETİN MÜCADELELER İÇİN İNANÇ KAYNAKLARININ HAREKETE GEÇİRİLMESİ ZARURETİNİN İŞARETİDİR, HAÇLILIĞIN ZİKREDİLMESİ..

Ama, Fransa İçişleri Bakanı Claude Gueant da 23 Mart günü, "Tanrı"ya şükür ki, Cumhurbaşkanımız Nikolas Sarkozy, Libya"ya yapılan Haçlı (Croisade) Seferi"ne önderlik etti.." deyince, durum daha bir değişti..

Çünkü, Gaddafî ve Putin"in "Haçlı Seferi" nitelemesinde, o terimin olumsuz yönde kullanıldığı görülüyordu..

Fransız Bakan ise, bir gurur ve tarihî sahiblenmeyle telaffuz ediyor "Haçlı Seferleri"ni..

Ki, hatırlayalım B. Amerikan"nın Obama"dan önceki başkanı George W. Bush  da, Irak"a saldırırken, "Bu bir Haçlı (Crosades) Seferidir.." demişti..

Anlayabiliriz ki, Haçlı Seferi"nden onların çıkarımı, bizim cihad veya gazâ sözcüğünden çıkardığımız gibi, olumlu..

Biz, sadece askerî mânada savaşlar için değil, hayırlı bir takım çaba ve teşebbüslerimiz için de birbirimize "Gazânız mübarek olsun.." diyorsak; onlar da, kendi amellerini kendi dünya görüşlerine, eğilimlerine göre sevimli gözüken hareketlerini aynı şekilde niteliyorlar..

Ancaak, "Haçlı Seferleri"nden geriye kalan tarihî mîras ve tortu o kadar ağır bir kan ve cinayet yükü halindedir ki, hristiyan dünyasından akl-ı selîm ve vicdan sahibi kimseler bile, o tarihi ve o tarihî kalıntıyı ve mîrası öğünülmek ne kelime; bir de istikrah olunacak, nefret edilecek bir geçmiş olarak değerlendirmekten kendilerini alakoyamamaktadırlar.

Haç işareti, tekrarlayalım, Hz. Îsâ"nın çarmıha gerilerek idâm olunduğuna inandıkları çarmıh"ın bir sembolü.. Ama, Haçlı Seferleri, zâhiren, Hz. Îsâ aleyhisselam"ın doğup yaşadığı Filistin topraklarının, hele de Beyt-ul"Muqaddes"in, Kudüs"ün alınması olarak gösterilse bile, daha geniş planda ise, müslüman coğrafyalarının zenginliklerinin yağmalanması ve müslümanların zayıflatılması hedeflerini gerçekleştirmek içindi..  Ama, o savaşlar için de elbette inanca dayalı, inançtan kaynaklanan bir motivasyon kaynağına ihtiyaç vardı.. Çünkü, böyle ulvî hedefler gösterilmezse, savaşçılar, ölümle karşı karşıya gelince maddî hedefler için ölmek yerine uzlaşma yollarını, neleri ve nasıl fedâ edebileceklerinin, neleri, nelerle değiştirebileceklerinin hesabını yaparlar..

*

Gaddafî"nin Haçlı nitelemesi de, bütün İslam güçlerinin kendisine destek vermesi gerektiği şeklindeki sözleri de aynı taktiğe dayanmaktadır.. Üstelik, Batı"lı emperyalist saldırganlar  evet, Haçlı zihniyetinin de temsilcileridirler, "ehl-i salîb"dirler;  ama, Gaddafî de, onlara karşı, bir  "ehl-i gazâ ve cihad " mıdır?  Ki, onun da, fırsatı bulunca, iktidarını sürdürmek için, ilk fedâ edeceklerinin de, bugün yardıma çağırdığı müslümanlar olacağı açık..

*

42 YILLIK SALTANATI BOYUNCA GİRMEDİĞİ  RENK Mİ KALDI GADDAFİ"NİN?

Nitekim, 1986-87"lerde Reagan Amerikası ile Sirte Körfezi"nde, hava çatışmasına giren ve Trablus"daki sarayının bombalanması hadisesini yaşayan Gaddafî,  nice sert tehdidlerine rağmen, 20 sene öncelerde, Cezayir halkının İslamî talebleri yükselirken, Batı dünyasına, "Benim kıymetimi bilin, ben olmasam, bütün Kuzey Afrika, İslamcı cereyanların kontrolüne girer.." diyebilen birisiydi..

Daha sonra da, 1988"de İskoçya"nın Lockerbie kasabası üzerinde 260 küsur yolcu ve mürettebatıyla düşürülen Amerikan uçağının sorumluluğunu yıllarca reddetmişken, 15 yıl kadar direndiği suçlamaları, beklenmedik bir anda kabullenip, her kurbanın ailesine 10 milyon dolar tazminat ödeyerek Amerika ve Batı dünyasıyla barışan ve bütün kimyasal ve nükleer teknoloji alanını Batı"lılara açan ve dahası bazı nükleer proje ve bilgileri İran"a verdiklerini de itiraf eden ve böylece B. Amerika"yla, İngiltere"yle barışan; Paris ve Roma"ya yaptığı gezilerde Sarkozy ve Berlusconi ile, çok yakın dostlar gibi görüntü veren bu başkentlerin en gözde mekanlarına kendi meşhur çadırını kurdurup, develerini sergileyerek bir güç gösterisi yapan; İtalya"da yüzlerce hostes kıza, aklınca, "İslam tebliği" yaptığını söyleyen  Gaddafî,  şimdi Haçlı Saldırıları"ndan sözediyor.. Ve dahası, bu son buhranın başında, kendisinin "El"Qaide" ile savaştığını söyleyerek Batı"dan anlayış bekleyen ve şimdi ise, Amerika"ya, "El"Qaide ile işbirliği yaparım.."  tehdidlerini savuran da Gaddafî"dir..

O, bazen, "Hepimiz Osmanlı torunuyuz.." diye Türkiye kamuoyunu tavlamaya çalışır.. Bazen, "Ben yenilirsem, Akdeniz"de yine (Barbaros) Hayreddin korsanlık yapar, Osmanlılar haraç keser.." der.. Daha da olmazsa, "Libya hava sahası üzerinde Güvenlik Konseyi kararıyla uçuş yasağı getirilmesi"ne değinerek, "Türkiye de kürdlere karşı savaşıyor, orada da uçuş yasağı getirdiler mi?" diye sorarak, Türkiye"ye aba altından sopa gösterip; yarınlarda kendisinin de aynı uluslararası entrikalarla karşılaşabileceğini hatırlatmak ister..

Gaddafî, 27 yaşında bir teğmenken, bir darbe ile ele geçirdiği ve 42 yıldır sürdürdüğü iktidarına doyamadığı saltanatı için, ülkesinin, halkının her türlü musîbetlerle karşı karşıya gelmesinden zerre kadar endişesi olmadığını ortaya koydu.. Kendi halkından, kışlalardan, askerî depolardan gelişigüzel ele geçirilen silahlarla direnmeye çalışan eğitimsiz, teşkilatsız kitlelere bombalar yağdırıyor. Şehirleri yerle bir ediyor.. Bir "Zamâne Neronu" olarak, "Ben olmayacaksam, isterse bütün Libya baştan başa alevler içinde yok olsun.." dercesine bir görünüm sergiliyor..

Emperyalistlerin, üstelik dinî motifler taşıyan Haç sembollerine sığınarak, müslüman coğrafyalarına saldırmak için fırsat kollayacağı açıktı.. Ama, kendilerinin haksız olarak ele geçirdikleri iktidar ve saltanatlara karşı qıyâm eden kendi halklarını ve ülkelerini bir yangın yerine çevirmekten çekinmeyen Gaddafî ve benzeri zorbaların, bugün İslam"dan sözederek, müslümanların duygularını okşayarak kendisine dünya kamuoyu önünde sempati toplamaya çalışmasına prim verecek mi, müslümanlar?

Gaddafî değil mi, emperyalistlerin "Geliyorum.." diyen tehdidlerini, saldırı ve işgal tehdidlerine karşı bile bile lades dercesine, davetiye çıkaran?

Bu gibi iktidar körlükleri, yarınlarda, daha nice müslüman toplumlarındaki zâlimlerin ve zulüm idarelerinin zaaflarından faydalanmak insan hak ve özgürlüklerini korumak adına faydalanmak isteyen emperyalistlerin emellerine hizmet edecek bir noktaya gelirse..

Evet, bu ihtimal, bütün müslüman coğrafyalarındaki bütün zâlim yöneticileri ve bütün zulüm idarecilerini bekleyen bir tehlike olarak karşımızdadır..

*

ASIL ÇIKMAZDA VE ÇELİŞKİDE OLAN, LOZAN VE NATO ANDLAŞMALARIYLA SIMSIKI BAĞLANAN "LAİK T.C." REJİMİDİR!.

Bu noktada en sıkıntılı durumda olan ise, açıktır ki, laik T.C. rejimidir.. Çünkü, laik rejiminin temel çerçevesini 1923"deki Lozan Andlaşması"ndaki emperyalist dayatmasına göre kurduktan sonra; 60 yıldır da, bütün ordusunu ve stratejik bağlılıklarını, -yıldız şeklinde kamufle edilerek çizilmiş olan  ve gerçekte ise,- HAÇ işaretini kendisine bayrak edinen NATO"ya göre şekillendirmeye, altına imza attığı andlaşmaların gereği olarak, bugün de iradesi dışı sorumluluklar yüklenmeye mecbur olan Türkiye, bugün karşı karşıya kaldığı çelişkilerini, Davudoğlu"nun,  "Haçlı Seferi" olarak nitelendirilen bir operasyonun sorumluluğunu paylaşamayız.. Haçlı Seferi gibi söylemlerle bir hareketin meşru kılınması mümkün değildir." gibi sözleriyle veya Erdoğan"ın "....Haçlı seferleri gibi münasebetsiz  tanımlamalarla zihinlerde soru işareti oluşturuluyor.." şeklindeki sözleriyle de düzeltemiyecektir..

Tayyîb Erdoğan bugün Ortadoğu ülkelerindeki sıkıntılar üzerine, haklı olarak bu rejimlerin değişim sosyal değişimi gerçekleştirmeleri ve halklarının haklı taleblerine çareler bulmaları, çözüm üretmeleri ve halkın iradesine göre oluşacak yönetimler geliştirmeleri vs. çağrıları yaparken, Türkiye"nin durumunun da onlardan daha sağlıklı olmadığını görmeli ve de milletini kendi kesin doğrularına göre benimseyebileceği bir sosyal değişim için milletin kendisine emanet ettiği iradeye uygun yönde, daha cesur adımlar atmalıdır.. Yoksa, "âleme verir talkını/ (telkıni), kendi yutar salkımı.." duruma düşecektir, T.C. rejimi.. Evet, o, bu yönde bir şeyler yapmaya çalışıyor, ama, bunların yeterli olmadığı açık.. Karşısında çetin engeller var, bu da biliniyor.. Ama, kendilerine "şunları şöyle yapın, böyle yapın.." diye tavsiyeler yapılan bölge ülkelerinin rejimlerinin de benzer çetin engellerle karşı karşıya oldukları ve onların da iç dengeleri değiştirmekte aynı çetin problemlerle karşı karşıya bulundukları düşünülebilir.. Bugün, hemen bütün Ortadoğu ülkeleri derin sosyal çalkantılar için geçerken ve yarınların ne getireceği bilinmezken, Türkiye"nin kısa vâdede  sağlıklı gözükse bile, uzun vâdede, diğerlerinden daha da derin ideolojik çıkmazlar içinde olduğu görülmelidir..

Üstelik, bölge ülkelerinin herbirisinde, iktidarlar devrilince, filan "ilke ve devrimler" diye, o toplumların üzerine abandırılan bir beşerî sistem ve ideolojiler yokken; kemalist-laik T.C. rejiminde, 80 küsur yıldır değişen bunca iktidarlara rağmen, değişmeyen tek şey, resmî ideoloji tarafından müslüman halkımıza tek doğru gibi dayatılan kemalist ilke ve devrimlerdir ve M. Kemal"in ölümünün üzerinden üççeyrek yüzyıl geçmekte olduğu halde, onun adına oluşturulan ideolojik diktatörlüğün, milletimizin hayatı ve şahsiyeti üzerindeki  ipoteği, hâlâ da kırılamamıştır ve bütün anayasalar ona ve onun ilke ve devrimlerine bağlılık ve onların değiştirilmesinin teklif dahi edilemiyeceği ve insan hak ve özgürlüklerine aykırılığının ileri sürülemiyeceği gibi en zorbaca kayıdlarla zencire bağlanmıştır..

  haksöz