Aile üzerindeki tartışmayı bitirmek istiyorsanız ya susun ya da hikmetli bir şey söyleyin.
“Aile içi şiddet” diye başlarsanız, tek sorun karı-koca değil, gelin-kaynana sorunu da var, çocukların kendi arasında şiddeti de var, babanın çocuklara, torunların, gelinin, dede nine ya da kaynana, kayınbaba şiddeti de var.
Bakın; kural şu: Haksızlık kimden gelirse gelsin, kime yönelik olursa olsun, mazlumdan yana, zalime karşı. Zalimin ya da mazlumun kadın mı, erkek mi ne anlamı var!. Maçoluk da, feminizm de, yeşili ile mor’u ile hepsi mikro faşizmdir. “Akıllı” olmakla “akılcı” olmak aynı şey değil.
Bir yasa o toplumun inanç, tarih, gelenek ve gelecek tasavvuru ile örtüşmüyorsa o yasa hukuka uygun değildir. Hukuka uygun olmayan yasa suç aletidir. Yasa bazan iktidarların elinde toplumu kendi çıkarlarına göre şekillendirme iddiası taşıyan İlahlık ve Rablik dayatması şeklinde tezahür eden bir kırbaca dönüşür. Uluslararası sözleşmeler her zaman, her yerde, herkes için “erdem ve ahlaki değerler” anlamına gelen düzenlemelerin ötesine geçiyorsa bu konu hukuki meşruiyet zemininden uzaklaşmak anlamına gelir.
Buna bir örnek de “İstanbul sözleşmesi”dir. Bu sözleşmeyi başta İngiltere olmak üzere, birçok AB ülkesi hâlâ imzalamadı. İlk imzalayan ülke Türkiye. Bu tartışmanın, nafakanın süresini mahkemenin takdirine bırakılması ile biteceğini düşünüyorsanız yanılıyorsunuz. Sorun şiddetten ibaret olmadığı gibi, çözüm de nafakadan ibaret değil. Bu tartışma ne kadar uzarsa AK Parti bu işten o kadar zarar görür.
Geçen gün yine erken evlilik, çocuk gelinler konusu gündem oldu. Gay ve lezbiyenlerin birlikte yaşaması bireysel ve çağdaş bir tercih olarak hoşgörüyle karşılanırken, erken evlilik konusunda devletin müdahaleci tavrı kabul edilemez. Bu konudaki sınır, kişinin inancıdır. Bu konudaki temel çerçeve “Mal, can, namus akıl-inanç ve nesil emniyeti” ile sınırlıdır. Bu korunan 5 temel esasa açık ve yakın tehdit oluşturmayan hiçbir düzenleme devletin müdahalesine açık değildir. Aile toplumun kozmik odasıdır. Devletin müdahalesine kapalıdır. “Çocuk gelin” hikayesi, aile ile ilgili birçok ön yargıda olduğu gibi büyük ölçüde bir algı operasyonunun parçasıdır.
Bizim inancımızda evliliğin olmazsa olmaz şartı; “akil ve baliğ” olmaktır. “Akil”, yani Hakkı batıldan, iyiyi kötüden, güzeli çirkinden, doğruyu yanlıştan ayırma kabiliyetine sahip olmaktır. Kimse konuşmuyor ama, bu “akıl/zeka yaşı” ile ilgili bir durumdur ve ilk şart budur. Biyolojik yaşa gelmeden asıl bir kriter sözkonusu. Bu anlamda 20 yaşında da olsa evliliği hak etmeyecek bir sürü kişi var. İkinci mutlak zorunlu şart, kişiye göre değişen biyolojik şart da, “baliğ olmak / buluğa erme” yaşıdır. Bu şartlar, aynı zamanda cezai ehliyet şartıdır.
Bu yaşlar tutsa da, ilk evliliğinde, Şafiye göre, oğlan ve kızın kabul ve icabından, “özgür iradeleri ile hiçbir etki altında kalmadan eş olarak seçme” olmaz. Anne ve babalarının, yani 4 kişinin rızası gerekir. Mevcut belediye nikahı, müftülükte de kıyılsa Şafiye göre sorunludur. Niye kimse bunu bilmiyor. Bunlar ne mirası, ne talakı biliyor. Batılıların açtığı pencereden bakıyor, o çerçevede manzarayı değerlendiriyorlar. Ne demek “hiçbir etki altında kalmadan”. “Allah’ın emri, Peygamberin gavli üzerine, anne – babanın rızası, aile büyükleri ile istişare, arkadaşlarla müşavere sonucu, araya girenlerin nasihatleri ile gerçekleşen bir evlilikte etkisizlik şartı saçma sapan bir şarttır. Hayır “Baskı altında kalmadan” denmesi gerek.
“Eveeet!” Geçmiş zaman fiili ile “Kabul ettim” niye denmez. “Şahid oldum” denmez. Bunlar fıkhi usul şartlarındandır. Bizim siyasilerin, bürokratların, kadın derneklerinin bu konuda bir hassasiyetleri var mı! Mihri muaccel, mihri muahheri konuşan var mı? Ne zekatın muhasebesi ve matrahtan düşülmesi sözkonusu, ne de mihrin muhasebesi var. Nikaha ilişkin şartların sözleşme hukuku olarak kayıt altına alınması konusunda da bir la kaydilik var.
Dini kurallar, ritüel ve seremoniden ibaret. Usul şartları bile, şeklen yerine getiriliyor.
Şahidlerin sayısı, şahidlerin cinsiyeti, şahidlerin şahidlik şartları, hepsi mevzuat çerçevesinin dışında. Tabii, kadın dernekleri bilip-bilmeden, anlamadan karşı çıkacağı konular bunlar. Niye kimse bunları konuşmuyor. Bir şeyi “yapıyormuş” gibi yapmaya bayılıyoruz. “Dostlar alışverişte görsün” yeter. Dini nikah kıyıldı desinler, ötesi kimin umurunda. “Mihir” ne demek bilen var mı?
Bizim “yeşil feministler” bu konularda bilgileri olmadığı gibi, birisi anlatsa da duymak bile istemeyebilirler. Duymak, bilmek canlarını sıkar. Savunamayacakları bir fikir, onları ötekiler nezdinde zor durumda bırakabilir çünkü! Onlar gibi olmak isteyenler, bu anlamda “alameti farika” özelliği, yani ayırt edici özelliklerden rahatsız olurlar. “Men teşebbehe” onlar için can sıkıcı, onların kelimeleri, kavramları, “yaşam tarzları” ile kendi değerlerini benzeştirmeye çalışırlar. Aşağılık kompleksli müstekbirler bunlar. Ötekilere karşı mütevazı, kendi değerlerinden kopmak istemeyenlere karşı küstah, kaba, buyurgan!
Ben misyonerlerden değil, içimizdeki bu “Tom amca” ve onun feminen tiplerinden endişe ediyor ve onlardan nefret ediyorum. Ne kadar çoğaldılar, ne kadar cüretkarlar, ne kadar öfkeliler! Ne kadar cahiller üstelik. “Laf ile verirler aleme binlerce nizamat, bin seyyie bulunur hanelerinde”..
“Eş”miş! “Eşitlikmiş”! Geç! Biz parmak uçlarımız gibi farklıyız. Her birimiz için öteki, bir bütünün eksik parçasıdır. Eşitlik yok, adalet var. Ek değil, birbirinin eksikliğini tamamlayan aynı bütünün parçalarıyız. Cinsiyet eşitliği perdesi arkasında cinsiyet düşmanlığı ve çatışmasını örgütleyen anasını oğluna, oğlunu anasına, kardeşleri birbirine düşman eden, insanı insanın kurdu yapan bu komploya ve bu komplonun figüranlarının işlerine lanet olsun! Kavganın devamında gelin-kaynana, kayınpeder -damat kavgası var. Peki adalet nerde?. Aşktan söz ediyorlar, ama sevgi, merhamet, şefkat, sadakattan pek söz edilmiyor.
Aile konusunda devlet gölge etmesin başka ihsan istediğimiz yok. Adaleti sağlasın yeter. Şiddet kimden gelirse gelsin, kime yönelik olursa olsun, meşru müdafa dışında, o da ölçülü olmak şartı ile suçtur! Siyasetçi ve bürokrat toplumun kozmik odasına fincancı dükkanına giren fil gibi dalmasın. Ayıptır, yazıktır, günahtır. Kaş yapayım derken göz çıkarılıyor. Aile Mahkemelerine gidip birkaç duruşma izleyen bir bekar kolay kolay evlenemez. Cinayet, şiddet, intihar boşanma tavan yapıyor.
Ya hikmet söyleyin, ya da susun lütfen! Selâm ve dua ile.