Ey inananlar! Kendinizi ve ailenizi, yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten koruyun.

Müslüman bir ev kurmak isteyen her şeyden önce Müslüman bir eş aramalıdır.

Tahrim Suresi 6. Âyet-i Kerime
Fizilalil Kuran Tefsirinden Şehid Seyyid Kutub’un kaleminden;

Mü'minin hem kendisine hem de ailesine karşı olan sorumluluğu ağır ve korkunç bir sorumluluktur. ileride korkunç bir ateş.... O ve ailesi bu ateşle karşı karşıya dırlar... Kendisini bekleyen bu ateşten hem kendini hem de ailesini uzak tutmak zorundadır. Evet ateştir bu. Alev alev yanan dehşet verici bir ateş... "Yakıtı insanlar ve taşlar olan bir ateş." Bu ateşte insanlar taşlar gibi onlarla birlikte yanarlar. Tıpkı taşlar gibi önemsiz, taşlar gibi değersiz ve taşlar gibi itina gösterilmeden tutulup atılırlar. Bu ne korkunç bir ateştir ki, taşları cayır cayır yakıyor! Şiddeti harekete, aşağılamaya, horlamaya varan bu azap ne dehşetlidir! Üstelik bu ateşin çevresinde olan her şey ve ateşin bulunduğu ortam da ürkütücüdür, dehşet vericidir: "Başında iri gövdeli, haşin melekler vardır." Tabiatları sorumlusu bulundukları azaba uygundur.... "Allah'ın kendilerine buyurduğuna karşı gelmezler ve emredileni yaparlar." Yüce Allah'ın kendilerine emrettiği şeyi yapmaları onların tabiatlarının gereğidir. Yine tabiatları gereği kendilerine emredilen şeyi yapmâ gücüne de sahiptirler. işte onlar bu haşmetleri ile, bu haşinlikleri ile şu korkunç, şu dehşet verici ateş üzerinde görevlendirilmişler. Bir mümin kendini ve ailesini bu ateşten korumalıdır. Henüz fırsat varken, iş işten geçmeden mazeret bildirmenin işe yaramadığı gün gelmeden ailesini bu ateşten uzaklaştırmalıdır. İşte kafirler o korkunç ateşin kıyısında durmuş mazeret uyduruyorlar. Ama mazeretleri hiç bir anlam ifade etmediği gibi iç karartıcı manzara ile baş başa kalıyorlar:
"Ey kafirler! Bugün özür dilemeyin, çünkü siz ancak yaptıklarınızın cezasını çekeceksiniz."
Boşuna özür belirtmeyin, bugün özür günü değil. Bugün herkesin yaptığının karşılığını alacağı gündür. Siz de bu ateşi hakkedecek işler yaptınız.
Peki müminler kendilerini ve ailelerini bu ateşten nasıl koruyacaklar?
Bir ev, inanç sisteminin kalelerinden biridir. Bu yüzden kale içerden dayanıklı ve sağlam olmalıdır. Her fert bir giriş noktasının, bir gediğin önünde durmalı ve sızmaları önlemelidir. Aksi taktirde orduyu kalenin içinde bozguna uğratmak kolaylaşır. Artık her önüne gelenin, atlı ve yayaların girip çıkmaları zor olmaz.
Bir mümin öncelikle davayı evine, aile fertlerine sunmalıdır. Bu kaleyi içerden güvenli hale getirmesi onun görevidir. Davetini uzaklara götürmeden önce ailesindeki gedikleri kapatması bir zorunluluktur.
Bunun için Müslüman bir anne gereklidir. Çünkü kalenin güvenliği açısından tek başına Müslüman bir baba yeterli değildir. Anne ve babanın el birliği ederek kızları ve erkekleri eğitmeleri kaçınılmazdır. Bir insanın sırf erkeklerden kurulu bir İslam toplumu oluşturmaya çalışması boş ve verimsiz bir çabadır. Böyle bir toplumda kadın da olmalıdır. Çünkü onlar geleceğin tohumu ve meyvesi olan neslin koruyucu bekçileridirler.
Bu yüzden Kur'an hem erkeklere, hem de kadınlara iniyordu. Evleri düzenliyor, onları İslam hayat sisteminin temel ilkelerine dayalı olarak kuruyordu. Müminlere kendi şahıslarının sorumluluğunu yüklediği gibi ailesinin sorumluluğunu da yüklüyordu: "Ey inananlar! Kendinizi ve ailenizi ateşten koruyun."
Bu meseleyi İslam davetçileri kavramalıdırlar, hem de çok iyi kavramalıdırlar. Bu amaçla başlatılacak bir çalışma öncelikle insanın kendi evine, eşine, yani anneye, sonra çocuklara, ardından tüm aile fertlerine yönelik olmalıdır. Bir Müslüman ev kurmak için, Müslüman kadın yetiştirmeye büyük önem verilmelidir. Müslüman bir ev kurmak isteyen her şeyden önce Müslüman bir eş aramalıdır. Yoksa İslam cemaatinin kuruluşu bir süre daha gecikecektir. Binalar delik deşik ve harap olmaya devam edecektir.
İlk Müslüman toplum içinde bu mesele günümüzden daha kolay çözümlenebiliyordu. O gün için Medine'de İslam'ın egemen olduğu bir Müslüman toplum oluşturulmuştu. İslam bu topluma insanlık hayatına ilişkin tertemiz düşünce sistemi ile, bu düşünce sisteminden kaynaklanan yasaları ile egemendi. O toplumda, kadın-erkek herkesin başvuru kaynağı Allah ve peygamberiydi, Allah'ın ve peygamberinin hükmüydü. Bir meseleye ilişkin bir hüküm indiği zaman bu, o mesele için geçerli olan tek ve nihai hüküm olarak algılanırdı. İşte böyle bir toplumun varlığı, hayata egemen olan düşüncesi ve gelenekleri Dolayı siyle bir kadının İslam'ın istediği şekilde kendini yetiştirmesi son derece kolaydı. Erkeklerin karılarına öğüt vermeleri, evlatlarını İslam'ın terbiye metodu ile eğitmeleri kolay bir işti.
Fakat biz bugün farklı bir konumdayız. Biz bugün cahiliye hayatı yaşıyoruz. içinde yaşadığımız toplum cahiliye toplumu. Bu topluma egemen olan kanunlar cahiliye kanunları, ahlâk cahiliye ahlâkı. Gelenek cahiliye geleneği. Düzen cahiliye düzeni. inananlar arası ilişkilerde geçerli olan davranış kuralları cahiliye ürünü. Küfür cahiliye küfürü.
Bir kadın ister kendi kendine, ister kocasının veya kardeşinin yahut babasının yol göstericiliği sonucu İslam'ın öngördüğü hayatı yaşamaya karar verdiği zaman işte bu cahiliye toplumu ile sürekli iç içe yaşıyor, onun ezici baskısı, ağırlığını omuzlarında hissediyor.
Halbuki Medine'de kurulan ilk İslam devletinde kadın-erkek, bütün toplum aynı düşünce sistemine bağlıydı, Aynı hüküm ile yönetiliyordu. Hayatlarını aynı inanç sistemi biçimlendiriyordu. Ama şimdi Müslüman erkek pratik hayatta varolmayan soyut bir düşünce sistemine inanıyor, ona göre hareket etmeye çalışıyor. Kadın ise, azgın cahiliye sistemine yaraşır biçimde bu düşünceye düşmanlık besleyen, ona savaş açan bir toplumun baskısı altında güçlükle hayatını sürdürüyor. Hiç kuşkusuz toplumun ve geleneklerinin baskısı kadının duyguları üzerinde erkeğinkinden kat kat fazlasıyla etkilidir.
İşte bundan dolayı mümin erkeğin görevi kat kat artıyor. Önce kendisini ateşten korumalıdır. Sonra bu ezici baskının, karşı konulmaz cazibenin etkisi altında kalan ailesini korumalıdır.
Şu halde bu görevin ağırlığının bilincinde olmalı, Dolayı siyle ilk Müslüman cemaatteki kardeşinin sarf ettiğinden kat kat fazla siyle emek sarf etmelidir. Bu yüzden Müslüman bir aile kurmak isteyenin en başta kaleyi içerden koruyacak bir kadın aramasının kaçınılmazlığı kesinlik kazanıyor. Bu kadın da düşüncesini onun beslendiği kaynaktan yani İslam'dan almalıdır. Hiç kuşkusuz Müslüman erkek bu konuda bazı şeylerde fedakarlık edecektir: Kadının yüzünün yalancı parlaklığını, İslami edepten yoksun genç ve güzel kızın çekiciliğini, içten içe kokuşmuş toplumun parlak dış görünüşünü feda edecektir. Bütün bunları elinin tersiyle itip Müslüman bir yuva, Müslüman bir kale kurmasında kendisine yardımcı olacak din unsurunu aramalıdır. Yeniden İslami dirilişi arzulayan mümin babalar bu dirilişin canlı hücrelerinin kendi ellerinde olduğunu ve herhangi bir insandan önce daveti bunlara sunmak, bunları eğitmek, bunları hazırlamak zorunda olduklarını bilmelidirler ve yüce Allah'ın şu çağrısına olumlu karşılık vermelidirler: "Ey inananlar! Kendinizi ve ailenizi ateşten koruyunuz."
Bu münasebetle bir kez daha İslam'ın temel karakterinin, İslam'ın egemen olduğu, pratik varlığının gerçekleştiği Müslüman bir cemaatin kuruluşunu gerektirdiğini vurgulayalım. En başta İslam'ın varlığı bir cemaat esasına dayanmalıdır. Bu cemaatin inanç sistemi İslam olmalıdır. Sosyal düzeni İslam olmalıdır. Kanunu İslam olmalıdır. Bütün düşüncelerini besleyen eksiksiz kaynak İslam olmalıdır. (Saf suresi tefsirine bakınız)
İşte bu cemaat İslam düşüncesinin koruyucu yuvasıdır. Bu düşünceyi fertlerin ruhlarına aşılar. Bu düşünceyi dinden döndürme amaçlı eziyetlerden koruduğu gibi cahiliye toplumunun olumsuz etkilerinden, baskısından da korur.
Bu bakımdan Müslüman cemaatin varlığının ne kadar önemli olduğu ortaya çıkıyor. Bu toplum içinde Müslüman genç kızlar ve Müslüman kadınlar çevrelerindeki cahiliye toplumunun olumsuz etkilerinden korunurlar. Artık duygu ve düşünceleri, İslami düşüncenin gerekleri ile ezici baskıya sahip cahiliye toplumunun gelenekleri arasında bocalamaz

İslam Haberleri

Aliya İzzet Begoviç'in Vefat Yıldönümü
Hizbullah'ın Üst Düzey Komutanı Şehid İbrahim Muhammed Akil kimdir?
İmam Hüseyin’in Kızı Hz. Rugayye’nin baba özlemi ve şehadeti
Kerbela Kıyamının Sebep Ve Faktörleri
Kerbelâ'dan Sonra Ne Oldu?