Facebook"um yok

Merve Kavakçı

İnternette okuduğum haber Instagram"da paylaşılan en güzel yemekler başlığını taşıyordu. Belli ki insanlar üye oldukları grupları içerisinde neler pişirdiklerini, yiyip içtiklerini paylaşıyorlar. Kadın erkek pişirme heveslilerinin özellikle paylaşılan tarifler üzerinden oluşturduğu bu moda mı diyelim, trend mi, yoksa rüzgâr mı bilmiyorum, ama her ne ise o işte, ilk anda masumane gözükse de aslında değerlerimizden, onların oluşturduğu kültürümüzden bir şeyleri hızla kopartıp götürüyor. Paylaşılan yemek tarifi ile sınırlı kalmıyor çünkü. Velev ki öyle olsa, eskiden yediğinin içtiğinin lafını etmenin ayıp, çok ayıp kabul edildiği, ince, hassas bir toplumdan abartılı yemek malzemelerinin  ışık hızı ile fakir fukara, sağlıklı hasta gözetmeksizin toplumun her katmanı ile paylaşılabiliyor hale gelmiş olması önemli bir sorun halinde karşımıza dikiliyor. Düşününüz ki çok değil, belki bundan yirmi - otuz sene önce, ben gayet iyi hatırlarım; dışarıda uluorta, açıktan bir şey yemenin başkalarının hakları, canları, istekleri göz önünde tutularak doğru olmadığı öğretilir, bir restoranda bile eğer dışarıdan gelen geçen kolaylıkla görecekse pencere önüne düşen masalar tercih edilmezdi. Konu komşu etrafın kokusunu alacağı yemekler pişirilirse evin küçük fertlerinin "Annem bunu size yolladı" eşliğinde bir tadımlık başkalarıyla da paylaşılırdı.

O günlerden bugünlere gelindi. Bugünlerde yapılanın açığa vurulmasının sınır tanımadığı, eski sınırları çoktan aştığı görülmekte. Facebook, Twitter, Instagram ve diğer teknik sanal araç ve gereçler sayesinde herkes yediğini de paylaşıyor, gittiğini de. Nerede oturup ne konuştuğunu da. Hepsi kötü değil belki, zira enformasyon paylaştıkça insanın gücüne güç katıyor. Ancak hangi enformasyon, nasıl bir bilgi diye de sormak gerekiyor. Uluorta, her şeyin ortaya döküldüğü, sadece ülkeler arasında değil; toplumlar, kültürler, sosyal sınıflar ve kadın-erkek cinsiyetler arasında da sınırların kalktığı bugünde, mahremiyet sınırları da henüz aşılmadıysa çoktan zorlanıyor.
Sonra bir bakıyorsunuz sanal bir dünya, gerçekliğin tamamına hükmeder hale gelmiş. Kendi kurallarını koymuş, bir güzel de içine düşenleri kendine uydurmuş. Ondandır ki; tesettürlü bir kadın mesela, duyuyorum, tesettürsüz halinin fotoğraflarını, kendi uydurduğu, "sanal alan Kur"an"dan muaftır" fetvasıyla olsa gerek dünyaya servis ediyor. Ne tuhaf değil mi?.. Sanal âlemin fiilleri de bir o kadar tuhaf. Mesela beğenmek ("like" etmek) ve dürtmek ("poke" etmek) gibi. Bir bakıyorsunuz, -benim için bu duyuyorsun olacak, çünkü ben Facebook dağarcığımı başkalarının tecrübelerine binaen geliştirdim, kendim uzak durmayı tercih ediyorum, onun içindir ki gittiğim birçok yerde, karşılaştığım hanımlar, "Sizinle Facebook"ta arkadaşız" deyince, utana sıkıla "Benim Facebook sayfam yok" diyorum, "Adıma açılan sayfalar bana ait değil" diye ekliyorum- evet bazen bir bakıyorsunuz, dini bütün bir hanımefendinin güzelce bir fotoğrafını kendisi gibi yine dini bütün bir başka hanım arkadaşının eşi "beğendim"leyiveriyor. Sanal dürtme-poke etme konusuna girmeyeceğim. Bir Müslümanın karşı cinste bir Müslümanı sanal dürtmesi şeriatın neresine düşüyor sormayacağım.

yeniakit