Facialar, siyasi kumpaslar… Ne ülkeyiz ama…

Ahmet Taşgetiren

Siyasetin, Yargı’nın, Ekonominin depremlerle sarsıldığı günlerin içine bir de feci otel yangını giriyor. 79 can. Dile kolay, yüreğe zor. Sömestr tatilinin böylesine bir facia ile sonuçlanacağı kimin aklına gelir? Anne, baba ve çocuklar… Kaybedilenler listesi öyle gidiyor… Yangın tertibatı sağlıklı alınmayan bir otelin onlarca insan için mezara dönüşü… Sonrası suçu atacak adam ya da makam arayışı… Böyle olur bizde facialarda sorumluluk paylaşımı… Yangın kavurur, acı kavurur… Başsağlığı, rahmet dilekleri… Allah kimseye bunu unutturacak acı yaşatmasın.

….

SİYASET – YARGI YANGINLARI

CHP’nin (DEM ile birlikte) yaşadığı Esenyurt sarsıntısı bitmemişti, Beşiktaş geldi. Yargı’nın eli gerektiği zaman her yere uzanır, bu yadırganmaz. Ama özellikle siyasete uzandığında durup yeniden bakmak gerekir. “Acaba siyasetin siyaset dışı bir yerlerden dizaynı mı söz konusu?” diye… Bizde o da yapılır çünkü.

İmralı sürecinin bir yerinde de Yargıya iş düşecek.

“Turpun büyüğü heybede” yaklaşımı da Yargı’nın daha keskin boyutlarda devreye sokulabileceğinin sinyalini veriyor. Artık bunları siyasette okuma - yazmayı yeni sökenler bile görebiliyor.

En son Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ operasyonu da bir Yargı – Siyaset dizaynı gibi görülmüyor mu? Nerede ise bir güne sığdırılan “Cumhurbaşkanına hakaret” diye başlayıp “Halkı kin ve düşmanlığa tahrik” diye devam edip tutuklanmayla sonuçlanan süreç… Adalet Bakanlığı soruşturma izni veriyor, İstanbul, Kayseri Emniyet Müdürlükleri bir gün içinde tweet dosyası hazırlıyor, Ümit Özdağ Ankara’da gözaltına alınıp karayolundan İstanbul’a getiriliyor vs…. Bir suçlamadan serbest bırakılıp, ötekinden yıldırım hızıyla tutuklama… (Kavala olayı gibi)

Nasıl bir akıl devrede acaba?

Şunu söyleyelim: Ümit Özdağ siyasetin en tartışılan isimlerinden biri. Siyasi duruşu da mesajları da tartışılıyor, hatta tepki topluyor. Kılıçdaroğlu onunla gizli seçim pazarlığı yaptığında en sert tepki verenlerdenim. Ben de çizgisini onaylamıyorum.

Ama bu “Halkı kin ve düşmanlığa tahrik” suçlamasının “siyaseten” kullanıldığının da birebir şahidiyim. 28 Şubat sürecinde en çok kullanılan, dönemin Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk tarafından “aşırı kullanıldığı” itiraf edilen maddelerden (O zaman tck 312’nci madde) birisi idi, ben de, o kötü kullanılmaya maruz kaldım. Erdoğan da Siirt konuşması sebebiyle o maddeden mahkûm edilmişti. (Şimdiki tck 116-1)

Ümit Özdağ o çuvala kondu ve tutuklandı. Avukatına verdiği notta “Başıma Kaşif Kozinoğlu’na yapılan yapılır diye endişe ediyorum” diye bir not vermiş. Acaba düşüncelerini – siyaset tarzlarını beğenmediğimiz kişileri Yargı kıskacına almak içimize sinmeli mi?

Ümit Özdağ’ın tutuklandığı süreç, diğer tarafta İmralı görüşmelerinin devam ettiği süreç. Bir DEM heyeti İmralı’ya gidip geliyor. Öcalan Türkiye – Irak – Suriye Kürtlerinin sorununu çözmek üzere misyonlandırılıyor. Öcalan bir şey diyecek, Kandil’de ve Rojava’da silâhlar gömülecek, içerde de Kürt sorunu selâmete erecek…

Bu süreci Ümit Özdağ ile bağlantılandırdım. Çünkü irtibatlı. Aslında genel siyaset dizaynı ile de irtibatlı. Siyasi bilardo oynuyoruz ya yüksek yerlerden…

Malum Ümit Özdağ, İmralı – Öcalan sürecine keskin biçimde karşı. Sürecin başlama vuruşunu yapan iktidar ortağı Bahçeli’nin temsil ettiği diğer milliyetçi ayakla çatışıyor. Hatta süreci “ihanet” olarak tanımlıyor. Öteki taraf ise Özdağ’a “Kurt inine giren çakal parçalanır” tehdidini yöneltiyor. Tehdit o cenah militanlarının normali haline geldi.

İmralı sürecinin bir de “siyaset dizaynı” tarafı var; DEM’in Cumhur İttifakı’nın siyaset dizaynı hesabına katkıda bulunur hale gelmesi. DEM’in kafası süreç noktasında netleşmiş değil. Yani iktidarın hesabını tam okuyabilmiş değil. Ama “ucunda Öcalan’a özgürlük çıkar mı?” gibi bir ümidi de yabana atmıyorlar. Onun için iktidarın operasyonları karşısında nötr kalmayı tercih ediyorlar.

Ümit Özdağ konusunda sessiz kalmalarının bir sebebi de, Özdağ ile sürecin hiçbir safhasında buluşmamaları, hatta karşı konumda olmaları… Özdağ’a sahip çıkmamaları tabii.

Ancak süreç, muhalefet blokunda bir çatlama anlamına da geliyor. Muhalefetin önemli bir kısmı (CHP, İyi Parti, Gelecek, Deva, Saadet) siyasi çizgisine katılmasalar ve bunu ortaya koysalar bile Özdağ operasyonuna tepki gösterirken, DEM onlardan ayrılmış oldu. Halbuki bu muhalefet partileri, diyelim Yargı yoluyla Selahattin Demirtaş’a karşı yapılanlara da ilkesel boyutta karşı çıkmışlardı. Özdağ operasyonu, bir anlamda “sürece verilmiş kurban” niteliği ile DEM’i muhalefet blokundan koparma sonucunu doğurmuş bulunuyor. Bu nereye kadar gider, Öcalan formülü devrede olduğu müddetçe sürer, ancak bir seçim hesabını etkileyecek boyuta ulaşır mı, bilinmez. (2019’da İstanbul’da etkilememişti)

Çünkü DEM’in süreçle ilgili beklentileri karmaşık. Kredi açtılar, muhtemelen Öcalan kredi açtığı için açtılar. Ama sonrasını bilmiyorlar. Daha doğrusu “Devletin neyi amaçladığı”nı bilmiyorlar. Trump yönetiminin Rojava için neyi planladığı henüz herkesin meçhulü… Türkiye ve bölge siyasetinin kartları sadece bu topraklarda karılmıyor. Trump’ın denkleme ne katacağını merakla ve kaygıyla izleyeceğiz. DEM’in neye karar vereceğini de… Dün Öcalan’a gittiler, acaba zihinleri netleşmiş midir?