Cumhurbaşkanı faize karşı geçen gün yeni bir çıkış yaptı, bankaların yatırımcıları sömürdüğünü, buna son verilmesi gerektiğini belirtti. Bu konuda kendisinin yalnız bırakıldığından da şikâyetçi oldu.
İnşaallah bu konu burada unutulup gitmez, arkası gelir. Biz bu çıkışı önemsiyoruz, ülkede faize karşı çıkış biçimiyle de bir dönüm noktası olabileceğine inanıyoruz.
Çünkü başta Müslümanlar olmak üzere faizden şikâyetçi olan bütün kesimlerin bankalar ve faizciler karşısında yanlış bir mücadele yolu izlediklerine inanıyoruz.
Müslümanlar bu ülkede bankalara ve tefecilere hiç ses çıkarmadan, onları muhatap almadan sadece faiz borcu ödemek durumundaki mağdurlara yüklendikçe yüklenmişlerdir.
Gerek kitaplarda gerek internet sitelerinde, fıkıh profesörlerine ve Diyanet'e sorulan sorulara bir bakınız: “Efendim, krediyle ev almak caiz midir; krediyle otomobil almak caiz midir, krediyle iş kurmak, malzeme almak caiz midir, banka kartlarının gecikme faizlerinin durumu nedir...?”
Müslümanların tefecilere, bankalara karşı yapabilecekleri bir şey yok mudur ki; “Aman ha, kredi kullanmayın!, faizle borç almayın…” demekten başka çareleri yok mudur?
İslam, Asr-ı Saadette böyle mi kaldırmıştır faizi? Dikkat edin, İslam faizi sadece haram kılmamış, yasaklamış ve de kaldırmıştır.
Kur'an-ı Kerim hiçbir zaman faiz borcu ödeyenleri muhatap almamış, faizle borç alanlardan başlayarak bu işi halletme yoluna gitmemiştir. Çünkü bu teklif-i mâlâyutak –güç yetmeyecek bir tekliftir. Kim ister borcundan daha fazla para ödemeyi?
İslam faizi sadece haram kılmakla kalmamış, yasaklamış ve kaldırmıştır ve bunu yaparken faizcilerin ve tefecilerin karşısına dikilerek, yakalarına yapışarak, bizzat onları muhatap alarak yapmıştır.
Günümüzün en büyük firavunları ve tağutları bankalardır, tefecilerdir.
Toplumun bütün kesimleri, bankaları ve her türlü faizcileri tağut olarak görmeli ve onları reddetmekle, yıkmakla mükellef olduklarının bilincine varmalıdırlar.
Bu işte en çok mağdur olan başta sanayiciler, büyük-küçük bütün üreticiler bankaların karşısına dikilmelidirler:
“ Siz kim oluyorsunuz be! Bizler sanayiciler olarak her an zarar etmekle, iflas etmekle karşı karşıya iken, nasıl oluyor da siz her zaman en büyük rantı elde ediyorsunuz?
“Ne demek oluyor, çalışan benim, üreten benim, pazarlayan benim, işçi çalıştıran benim, her türlü riski göğüsleyen benim, acaba kazanabilecek miyim diye gece gündüz düşünen benim... Fakat kazanan sensin; herkes zarar ederken asla kaybetme ihtimali olmayan, bütün durumlarda kâr eden, her zaman dört ayağının üzerine düşen sensin!”
“Bizim iş yerlerimize, bizim fabrikalarımıza bir bir kilit vurulurken memleketin her köşe başında şubeler açan sensin!”
“Devletin yargısını ve kolluk kuvvetlerini yanınıza alarak fabrikalarımıza, iş yerlerimize, tarlalarımıza, evlerimize el koyan sensin ey zalim firavun! Sen kim oluyorsun?” demesi gerekmez mi sanayicimizin, esnafımızın, kısacası bütün insanımızın?
Özellikle işçiler, memurlar “Yolumuzun üzerinde şeytanca pusuya yatıp haince reklamlarla bizi tüketime zorlayan ve bu şekilde borçlandırarak kazancımıza el koyarak ortak olan, bize doğru dürüst bir maaş yüzü göstermeyen, ömür boyu taksitlerin kölesi yapan sen değil misin?” diyerek üzerindeki ölü toprağını atmalı değil mi?
Evet, Cumhurbaşkanı'nın bankaları, tefecileri bu şekilde karşısına almasını oldukça önemsiyoruz.
Çünkü bu konu Müslüman bireylerden öte, devletin meselesidir. Bu işe el atarak kendi insanını kölelikten kurtarmalı, kendi sanayici ve üreticisinin esaret zincirlerini kırmalıdır. Yoksa bireylerin tek başına bu ahtapotun kollarından kurtulmaları mümkün müdür?
doğruhaber