Bu sene Diyanet, Kutlu Doğum Haftası’nın ana teması olarak “Hz. Peygamber ve birlikte yaşama ahlakı”nı seçti. Yaşayan bir Kur’an olarak O, bizim için eşsiz bir örnek ve biz bu anlamda “veresetül embiya” olmamız gerek.
Hafta kapsamında ilk etkinlik Ayasofya’da Hilye-i Şerif sergisi idi ve sergi Kur’an-ı Kerim kıraatı ile açıldı.
DİB Başkanı Görmez, İstanbul’daki basın buluşmasında misafirlere “İslam, sanat ve estetik” albümü hediye etti. Aslında İslam’ın “güzel söz ve hikmet”le anlatılması ve insanların gönüllerinin “müellefetül gulub” anlayışı ile fıtratla yakınlaştırılması gerek. Etik’le estetik arasından kopmaz bir bağ vardır öte yandan. Etik, estetiğin davranışa yansıyan biçimidir..
Keşke Diyanet gelecek yıllarda diğer STK’ları da bu işe katsa. Üniversitelerde gençlik konseyleri de bu halkaya davet edilse.. Sadece İmam Hatipler değil, tüm okullar da kendileri yarışmalar, programlar yapabilirler. Neden bazı geleneksel spor yarışmaları olmasın mesela. Okçuluk, ülkemizin en çok kalesi olan ili Osmaniye’de kalelerarası posta güvercini ve şahin yarışı neden olmasın. Mesela belediyeler de o hafta için kültür etkinliklerini, konser, sergi, konferansları bu tema çerçevesinde yapabilirler.. Ulusal ve yerel medya hafta boyunca özel programlar yayınlayabilir. Uluslararası veresetül embiya ödülleri niye vermeyelim bu arada. İslam dünyası, bilim, sanat, tefekkür, sanat ödülü.. Bir çok dini vakıf kendi ödüllerini o güne çeker. Eyyüb Nebi Sabır Günleri ile de bu hafta senkronize edilebilir. Urfa-Viranşehir Eyyüb Nebi Sabır Ödülleri, Harran’da Eflatun Hikmet Ödülü.. Hatay’da Habinneccar Ödülü.. Maraş’ta Ashab-ı Kehf ödülü mesela.. Resulün getirdiği kitaptaki işaret edilen olayların kahramanlarını da anmış oluruz bu vesile ile..
Biz, alemlere rahmet olarak gönderilen bir peygamberin ümmetiyiz. O bizi “tearüf edelim” diye, bilişelim diye yarattı. Zira kederler paylaşıldıkça azalır, mutluluklar paylaşıldıkça çoğalır.
Müslümanlar müminlerle ittihat, mazlumlar ve erdemli insanlarla hilful fudul ve Medine Sözleşmesi örneği de olduğu gibi ittifak ve değer üreten herkesle, nimet-külfet dengesine dayalı, masiyet oluşturmayan işlerde adalet ilkeleri çerçevesinde itilaf üzre olacağız.
Farklılıklarımıza rağmen barış içinde bir arada yaşayacağız. Bütün insanlığın hayrına olmayan bir çözüm önerisi bizim önerimiz olmayacak. Bir topluluğa olan düşmanlığımız ve öfkemiz bizi onlar hakkında adaletsizliğe sevketmeyecek. Haksızlık kimden gelirse gelsin, kime yönelik olursa olsun, mazlumdan yana, zalimlere karşı olacağız.
Doğduğumuz anne-babayı, toprağı, zamanı, derimizin rengini ve cinsiyetimizi bir seçmedik.
Affedici olacağız, Taif’e giden peygamberin ayak izlerinden yürüyeceğiz. Yusuf’un kardeşlerine söylediği gibi söyleyeceğiz. Tefrikadan uzak duracağız. Din büyüklerimizi İlah ve Rab edinmeyeceğiz. Mezhepçilik yapmayacağız. Tarikatçılık yapmayacağız. Muhkemleri bırakıp müteşabihlerin arkasına saklanmayacağız. Dini Allah’a has kılacağız. İnsanları kendi mezhebimize değil, Allah’a, Resulüne ve Kitaba çağıracağız.
İşi ehline vereceğiz. Torpil yapmayacağız, ırkçılık, hemşehricilik yapmayacağız. İlk haram, ilk günah, ilk lanet ırkçılık yapan Şeytanadır.
Adalet, barış ve özgürlük karakterimiz olacak. İşi ehline vereceğiz. Karar verirken alimlere danışacak, o işten yarar ya da zarar görebilecek olanlarla konuşacağız. İstişare ve şurada ehliyet ibadet ve ukubat dışında imandan önce gelir.
1978’de bu düşüncelerle, farklılıklarımıza rağmen barış içinde bir arada yaşama ideali ile Taif’e giden Resulün manevi mirasına bağlı kalarak yaşadığım zamana şahitlik yapma adına bir yürüyüşe çıkmıştım. Farklılığımıza rağmen, başkalarına benzemeden, insanları kendimize değil, onları kendi fıtratlarına dönmeye çağırarak bu kutlu yürüyüşü sürdürmemiz gerek. Resulün yaptığı gibi. Selam ve dua ile..
yeniakit