YASER EL ZEATİR / Eş Şark Gazetesi
Faslı AKP adaşından farklı
Fas ve Türkiye'deki Adalet ve Kalkınma partilerinin isim benzerliği pratikte pek bir anlam ifade etmiyor. İki parti arasında epey mesafe var. Bunu, iki seçim deneyimini karşılaştıranları dinledikten sonra ifade ediyoruz. Reforma muhtaç olan Fas'taki AKP, İslami köklere sahip sivil bir parti olduğunu söylüyor. Bu ülkede Kral, Müslümanların emiri. Laik bir ülkede faaliyet gösteren Türk adaşıysa laik parti olduğuna vurgu yapıyor.
Türkiye'de İslami hareketin tabanı, kurucu Necmettin Erbakan'dan ayrılmaları sonucu Tayyip Erdoğan ve Abdullah Gül'e kaydı. Fas'taki AKP'yse, örgütsel güç bakımından ikinci İslami hareket olan Tevhit ve Islah hareketinden ayrıldı. Bu ülkedeki birinci İslami parti seçime girmeyi reddeden Adalet ve İhsan hareketi. Bu hareket Hizbu Tahrir veya bazı Selefilerin yaptığı gibi demokrasiyi din dışı gördüğü için değil, mevcut anayasanın 'dekor demokrasisi' dışında hiçbir şeye izin vermemesi nedeniyle seçimlere girmiyor. Zira gerçek yönetim kraliyetin elinde. Adalet ve İhsan hareketinin genel politikası, İslami hareketler arasında münferit olma özelliğini sürdürüyor. Demokrasi şu anki umutsuz durumunu sürdürürse, bu hareketin politikası gelecekte birçok İslamcı arasında popüler olabilir. Türkiye'deyse hükümetin her şeye rağmen kapsamlı reformlar yapma, hatta laik sistemle askeri sınırlama imkânı var.
Türkiye'de iyi bir seçim yasası var. Son seçimlerde daha fazla milletvekili çıkaran Kürtler hariç hiçbir siyasi güç hedef alınmıyor. Fas'ın seçim yasasıysa, AKP'nin oy oranını düşürmek üzerine kurulu. Bu da doğal olarak nüfus oranıyla hiçbir ilişkisi olmayan eleme esasına göre yapılıyor. Bir adayı, devletin istediği doğrultuda ötekine karşı kayıran seçim uygulamaları gibi başka araçlar da kullanılıyor.
Fas'taki seçim sonuçları partisel bölünmüşlük ve oyların farklı partilere dağıtılması açısından sürpriz olmadı. Sürpriz, AKP'nin beklenen orana ulaşmamasıydı. Zira sadece 47 sandalye kazandı Sandalye sayılarını
artıran partilerin sayısıysa 26'ya çıktı.
Fas anayasasında, Kral'ın seçimden birinci çıkan partinin liderine hükümet kurma görevini vermesini öngören bir madde yok. Sebep seçim yasasının, hiçbir partinin güvenoyu almasına veya Kral'ın parlamento dışından seçeceği bir başbakanı engellenmesine imkân tanıyacak oy oranına ulaşmasına izni vermemesi. Dolayısıyla çözüm, iktidarı pratikte Kral'a veren koalisyon hükümetleri oluyor.
Bu durum, demokrasiye karşı umutsuzluğa yol açıyor. Halkın sadece yüzde 37'sinin seçime katılması bu durumun göstergesi, ki katılım oranının açıklanandan az olduğu söyleniyor. En geniş desteğe sahip Adalet ve İhsan hareketinin oyunun dışında kalması ve faydasına inanmadığı seçimleri boykot etme çağrısı da bir başka gösterge.
Görünen o ki, bir parti için en iyisi muhalefette kalıp halkın nabzını ifade etmek. Yemen'deki Islah hareketinden Abdulvehhab el Anisi, bu gerçeği 'Biz hükümete katılıyoruz, iktidara değil' diye ifade etmişti. Geriye şunu teyit etmek kalıyor: Türkiye'de yaşananlar Arap dünyasında tekrarlanamaz. Zira, Arap dünyasındaki yöneticiler, kimseye iktidarını
ve nüfuzunu tehdit etme imkânı vermez. (Katar gazetesi Şark, 10 Eylül 2007)