Pasifik'ten Orta Afrika'ya, daha doğrusu Atlantik'e uzanan kuşağa bir göz gezdirin. Yerkürenin ekseninde, orta kuşağında bir şeyler oluyor. Bazılarının fay hattı dediği bazılarının kaos kuşağı dediği, 21. yüzyıl hakimiyet stratejilerini üzerindeki etkinlik yeteneğine göre şekillendirdiği bu "Müslüman Orta Kuşak", insanlık tarihini etkileyecek değişimlere öncülük edebilir.
Zenginlik burada, kaynaklar burada, ticaret yolları burada, askeri stratejik bölgeler burada, deniz geçitleri burada, nüfus burada, varolan "yeryüzü düzeni"ne meydan okuyuş burada. Batı duraklama dönemine girerken, Doğu Asya hızla yükselirken, Latin Amerika belki de tarihinde ilk kez bir şeyleri ispat etme derdine düşerken, Doğulu ve Batılı bütün güçlerin "kaos"ta kalmasına karar verdikleri Orta Kuşak, kendisi için yapılan bütün tanımları zorlamaya başladı.
Yirminci yüz yıl boyunca biz bile kendimizle alay ederken, umutları bitirircesine küçük düşürürken, zorbalık ve teslimiyet arasına sıkışmışken, fakirlik ve çaresizlik içinde kıvranırken, bütün farklılıkların savaş sebebi gösterilmesine boyun eğerken, "geleceği olmayan toplumlar" olarak bazı şeylerin tahmin edemediğimiz ölçüde değişmeye başladığını izliyoruz şimdi. Bugünlerde Batı basınının öncelikli tartışma konusunun Türkiye olması, her gün bir çok yayın organında "Türkiye'ye neler oluyor" sorusunun cevabının aranması, karar merkezlerinde aynı konunun tartışılması, bazıları cevap ararken bazılarının saldırıya geçmesi bu yüzden
Avrupa Birliği'nin bile bu bölgede Türkiye'nin çok gerisinde kaldığını, hızına yetişemediğini, Türkiye için giderek daha çok "oyun kurucu ülke" pozisyonunu kabul edildiğini, Fransa ve İsrail öne çıkarılarak oyun bozuculuk kampanyasının başlatıldığını, Pakistan'daki güvenlik sorunlarından Mezopotamya merkezli bir ortak gelecek inşasına, Kudüs ve Gazze'nin kaderiyle ilgilenmekten Orta ve Kuzey Afrika'da eski sömürgecilerin şimşeklerini üçerine çeken girişimlere kadar Türkiye her yerde artık.
Birileri elbette bunu bir maceraperestlik olarak görecek, küçümseyecek, tehlikeli gösterecek, alay edecek. Bu birileri sadece süreçten rahatsız olan, çıkar alanları daralan ülkeler değil, içeride; onlarca yıl bu ülkeye yılgınlık sıfatını layık görenler de olacak. Ama şaşırtıcı biçimde, alışık olmadığımız biçimde, kendimizi fark ettiren bu süreç devam ediyor, edecek de.
Başbakan Tayyip Erdoğan'ın Libya ziyaretinde vizeler kaldırıldı. Suriye ile de kaldırılmıştı. Yakın gelecekte bölgedeki bir çok ülkeyle Türkiye arasında vizeler kaldırılacak. Kuzey Afrika'dan Pakistan'a kadar, muhtemelen sadece vizeler kaldırılmayacak, gümrük duvarları indirilecek, özel ticaret anlaşmaları yapılacak, bir çok ülkeyle ortak güvenlik metinlerine imza atılacak, insan ve mal dolaşımına yönelik kısıtlamalar azaltılacak ya da kaldırılacak. İşte bu kuşak, belki yakın gelecekte dar bir bölgede gerçekleşecek ama, kendi küreselleşmesinin kapılarını açacak. İkili ticaretten ortak ekonomik politikalarına, ulaşım hatlarından ortak askeri tatbikatlara kadar, ortaklık alanları genişletilecek, belki bir gelecek inşasının temelleri atılmış olacak.
Bize; bütün bu bölge terör üretiyor, bu insanların vizesiz dolaşımına izin vermeyin diyecekler. Bize; maceradan vazgeçin diyecekler. Karşımıza türlü türlü engeller çıkaracaklar. Yüz yıldır yaptıklarına yeniden formatlayarak önümüze koyacaklar. Yıldırmaya, başaramazlarsa ödüllendirerek vazgeçirmeye çalışacaklar. Ama bu nehrin akışını değiştirmek mümkün olmayacak. Bu yüzden "Türkiye ne yapmaya çalışıyor" sorusunu artık bundan sonra çok tartışacaklar, hep beraber tartışacağız.
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu; "Osmanlı'dan kalan bir mirasımız var. 'Yeni Osmanlı' diyorlar. Evet, Yeni Osmanlı'yız. Bölgemizdeki ülkelerle ilgilenmek zorundayız. Hatta, Kuzey Afrika'ya açılıyoruz. Büyük devletler şaşkınlıkla takip ediyorlar. Özellikle Fransa, Kuzey Afrika'ya niçin açıldığımızı araştırıyor. Ben de talimat verdim. Sarkozy hangi Afrika ülkesine giderse kafasını kaldırdığı yerde Türk büyükelçiliği binasını, bayrağını görecek. 'Binaları en güzel yerlerden tutun' diye talimat verdim" diyor. Her ne kadar neo-Osmanlı gibi kavramlara hapsedilmeye çalışsalar da, yapılmak istenen karşılıklı rıza ile, ortak kanaat ile ortak bir gelecek, refah ve barış arayışıdır.
Süreç böyle devam edebilirse, beş yıl sonra, on yıl sonra yüz milyarlarca dolarlık ticaret, gümrük birliği, ulaşım ağları, küresel politikalarda ortak hareket, ortak güvenlik teşkilatı, belki ortak para birimi ve yeryüzünün barış ve istikrarına ciddi katkı yapacak yeni bir küresel aktör meydana gelecek. En önemlisi de, kaos kuşağını barış, adelet ve refah kuşağına çevirecek dev adımlar atılmış olacak.
Neden olmasın! İnsanlık tarihine dönüp bir bakın. Nice olamazlar gerçek oldu. Bu coğrafya yüz yıl önce nasıl çökertilmişse, yüz yıl sonra tekrar ayağa kalkacak. Kalkmalı!
yenişafak