Fehim Taştekin:Tiyatro diyenler bu yazıyı okumasın! /Gazete Duvar
İran’ın saldırı koreografisini silahların yüzde kaçı hedefe ulaştı sorusuyla ölçmek ya da bunu bir farsa benzetmek yanıltıcı olabilir. Hizbullah’ın da altı aydır basit bir çatışma stratejisi gütmediğini, aynı zamanda Demir Kubbe’yi çözmeye yönelik atışlar yaptığını hatırlatalım. Teslim etmek gerekir ki rejimin kendi insanında yarattığı alerji bir kenara İranlılar uzun vadeli güç mücadelesinde ustalar.
İran, İsrail’e karşı ‘Doğru Vaat’ adını verdiği misillemesini nihayet cumartesiyi pazara bağlayan gece gerçekleştirdi. “Yapamaz”, “Cesaret edemez”, “Sadece tehdit savurur”, “Animasyonla geçiştirir” ve “Vekilleri kullanır” diye alaya alındığı bir kakofoniye son verdi. Aynı kadro sonucu küçümseyerek “Bu bir tiyatro” ya da “Danışıklı dövüş” diye iğneleniyor. Dokunulmazlık miti içinde bir devletle bu düzeyde bir hesaplaşmanın zarar bilançosu kuşkusuz başarı ya da başarısızlığı tanımlayan en önemli referanstır. Fakat her şey değildir.
***
İran yönetimi 1 Nisan’da Şam’daki konsolosluğu vurulduğundan beri ikilemdeydi. Bir tarafta Gazze’de ilan ettiği hedeflere ulaşamayan, içerde isyanla yüzleşen ve dış desteği eriyen İsrail Başbakanı Benyamin Netanyanu’nun İran’ı savaşa çekmeye çalıştığı, bu şekilde dikkatleri soykırım tablosundan uzaklaştırmayı ve müttefiklerin desteğini yeniden kazanmayı umduğu, haliyle İran’ın tuzağa düşmemesi gerektiğini düşünenler vardı. ‘Stratejik Sabır’ diyenlere göre İran zaten Amerikan-İsrail-Batı ekseniyle savaştaydı; uzun vadeli hedeflere bağlı kalmalı ve ‘Direniş Ekseni’ni tahkim etmeye odaklanmalıydı. Diğer taraftan İsrail, İran içinde stratejik tesislere sabotajlar ve bilim insanlarına suikastlar düzenleyip Suriye’de Devrim Muhafızları’na ağır kayıplar verdirse de ilk kez diplomatik bir yerleşkeye yani İran topraklarına saldırmıştı. Bu yüzden yanıtsız bırakılması İran’ın caydırıcılığını ve ‘Direniş Ekseni’ üzerindeki itibarını sıfırlardı. İkinci kısımdakilerin kaygıları baskın çıktı. Bununla birlikte bölgesel savaştan kaçınma konusunda İran ve ABD çakışıyordu. İşte bu noktadan diplomasi kendine yol buldu.
***
ABD bölgedeki ortaklar aracılığıyla İran'dan itidalli davranmasını istedi. Geçen Perşembe İngiltere, Avustralya ve Almanya dışişleri bakanları, İranlı mevkidaşlarını aradı. ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken, Çin'den yardım istedi. Bu trafik İran’a ABD’yle müzakereye girerek misillemeyi kalibre etme şansı verdi. İran’ın mesajı şuydu: “ABD, İsrail ile İran arasındaki çatışmaya müdahil olursa bölgedeki Amerikan güçleri saldırıya uğrayacak. Siz bizimle uğraşmayın, biz de sizinle uğraşmayız."
ABD doğrudan bir saldırı durumunda İsrail'in yanında yer alacağı uyarısını tekrarladı.
İran kontrollü bir misillemeye karşılık ABD’den bu işe karışmama sözü almaya çalıştı.
ABD talebi reddetti.
Bu arada İsrail tarafında ikili bir strateji izledi. Bölgeye takviye güç gönderilirken CENTCOM Komutanı General Michael Kurilla da olası saldırıya karşı savunma çabalarını koordine etmek üzere İsrail'e gitti. Savunma Bakanı Lloyd Austin de ABD'nin tam desteğine güvenebilecekleri konusunda mevkidaşı Yoav Gallant’ı temin etti.
İsrail’e savunma desteği vermek ile İsrail için İran’la savaşa girmek arasındaki ayrım belirginleşti. Washington Post Austin’in 3 Nisan'da Gallant'a İran’a saldırı öncesi ABD’nin yeterince bilgilendirilmemesinden şikayetçi olduğunu yazmıştı. Axios’a göre ise Washington, İsrail’den herhangi bir misillemeye karar vermeden önce ABD'ye haber vermesini talep etti. Bu şekilde Amerikan yönetimi kararlarda söz sahibi olacaktı. ABD Genelkurmay Başkanı Orgeneral Charles Brown da savaştan kaçınmaya çalıştıklarını vurguluyordu.
***
Neticede İran, ABD’nin “Yapma” uyarılarına boğun eğmezken Amerikan yönetimi ile örtülü bir angajman seti belirleyen bir pazarlık döndü. Bu basitçe danışıklı dövüş ya da tiyatro değil. Bu, kaçınılmaz hale gelen bir misillemenin İran-Amerikan çatışmasını ya da bölgesel savaşı tetiklemesini önleyecek şekilde karşılıklı anlayışın hasıl olmasını sağlayan bir mesajlaşmaydı. Tehditler ve restleşmeleri de içeren bir süreçti. İran “Vuracağım” sözünden dönmedi. Karşı mesaj misilleme İran topraklarından değil de direniş eksenindeki unsurlardan (Lübnan’daki Hizbullah, Irak’taki İslami Direniş ve Yemen’deki Ensarullah) gelirse bunun geçiştirilebileceği yönündeydi. İran diretip ABD’ye “Bu işe karışırsan bölgedeki Amerikan üsleri hedefimiz olur” dedi. ABD de İsrail’i koruyacağı mesajını tekrarladı. Fakat Reuters’ın dün geçtiği haberden Türkiye aracılığıyla “Tepki belirli sınırlar içinde olmalı” mesajının gönderildiğini öğreniyoruz.
Amerikan ve İsrail kaynaklarından gelen bilgiler ışığında anladığım kadarıyla ABD’nin hangi koşullarda hedef olacağı sorusu şurada yanıt buluyordu: ABD’nin dahli İran’ın füzelerini durdurma ile sınırlı kalırsa Amerikan çıkarları hedef alınmayacaktı. İsrail’in İran topraklarına karşı olası yanıtına ABD eşlik ederse durum değişecekti. Ayrıca ABD’nin de İsrail’i dizginlemesine yardımcı olacak şekilde hedefler askeri noktalar olarak belirlendi. Maksat zaten misilleme yapmaktı, savaş çıkarmak değil.
Umman aracılığıyla yürütülen pazarlıklarda İran, Gazze’de ateşkesin temin edilmesini de istedi. Misilleme masadan kalkacaksa en azından Filistin lehine bir sonuç olmalıydı. Amerikalılar da “Ateşkes için Hamas’a baskı yap” yanıtını verdi. Nihayetinde İran, ‘sınırlı’, ‘dozu iyi ayarlanmış’, ‘gerilimi tırmandırmaktan kaçınan’ ve ‘vekil güçlerin de dahil olduğu bir misilleme’ yapacağını kaydetti. İran’ı çevreleyen Amerikan üslerinden saldırı gelirse ev sahibi ülkelerin yanacağı mesajını da paylaştı.
***
Gelelim sonuçlara;
- İsrail ilk kez Arap ülkeleri dışında bir devletin saldırısına uğradı.
- 1973 savaşından beri İsrail’in dokunulmaz olduğu miti yıkıldı. 1973 savaşından beri bölgede yerleşen görüş “İsrail’e dokunan yanar” idi.
- İsrail ilk kez uluslararası bir koalisyonla birlikte hareket etti. İsrail’in tek başına herkesin üstesinden geleceği inancı da yıkıldı. Gelecekteki hiçbir savaşı bağımsız yapamayacağı görüldü.
ABD, İngiltere, Fransa ve Ürdün İran füzeleri ve SİHA’larını önleyerek İsrail’in işini kolaylaştırdı. Artık İsrail vereceği kararlarda yalnız olmayacak. Bu da Tel Aviv’in dizginlenmesi açısından bağlayıcı bir ilişki doğuruyor.
- Savaş kabinesi dün olası yanıtları belirlemek için toplandı. Çıkan açıklama ‘Stratejik Sabır’ siyasetinde sıranın İsrail’e geldiğini gösteriyor. Savaş Kabinesi’nden Benny Gantz dünyanın İran’a karşı tutumunun asıl sonuç olduğunu ve bunu kullanılması gereken stratejik başarı olarak gördüklerini vurguladı. Bölgesel bir koalisyon kurmaktan söz ederek “İran'dan bunun bedelini, bize uygun şekilde ve zamanda alacağız” dedi. Stratejik Sabır bir metafor olarak İsrail siyasetine de sirayet etti. Milletvekili Gideon Saar ‘stratejik sabır’ tavsiye edip “Hükümet Gazze’ye odaklanmalı. İran'ın zamanı gelecek” dedi.
Amerikan basınına sızdırılan bazı bilgiler perde arkasına ışık tutuyor. ABD Başkanı Joe Biden, cumartesi telefonda Netanyahu’ya İsrail’in İran’a yönelik karşı saldırısına destek vermeyeceklerini söyledi. Bunu söylettiren kaygı, İran'a verilecek yanıtın felaketle sonuçlanacak bir bölgesel savaşı tetikleyecek olması. Biden, “Bir zafer kazandınız. Galibiyeti kabul edin" dediğini aktardı. Birlikte saldırıyı bertaraf ettiklerini vurgulayan Biden bir bakıma her şeyi vurdukları, zararın hafif kaldığı ve zafer ilan etmenin mantıklı olacağı vurguları üzerinden ‘misillemeye gerek yok’ telkininde bulundu. New York Times’a göre bu görüşmeden sonra İsrail misillemeden vazgeçti. Halbuki Savaş Kabinesi’ne yetki bile verilmişti. İran’ın hedefleri askeri tesislerle sınırlaması da Biden’ın işini kolaylaştırıyor. Tabii Biden’ın tutumu, İsrail’i İran’a saldırmaktan menedecek bir baskıyı içermiyor.
- ABD, İsrail’i koruma taahhütlerine sıkı sıkıya bağlıyken İsrail yalnız bırakılmayacağı hesabıyla İran’a yine saldırabilir. Ama İran’ın dışında Irak, Yemen ve Lübnan’dan eş zamanlı gerçekleşen salvolar gösterdi ki İsrail, ABD’yi içine çekmeden bir savaşa giremez. Amerikan-İngiliz-Fransız üçlüsünü peşi sıra sürüklemesi şart. Şu aşamada Biden’ın uyarısının etkili olduğu, ‘Üçüncü Dünya Savaşı’ senaryolarının rafa itildiği anlamına geliyor.
- İsrail ordusunun SİHA, güdümlü füze ve balistik füzelerin yüzde 99’unu durdurduklarına dair bir başarı hikâyesini öne çıkarması ve yıkım-kayıp bilançosunun karartılması Tel Aviv’in misilleme beklentisini yükseltmek istemediğini gösteriyor. İlk saatlerde Amerikan-İngiliz ikilisinin bütün SİHA’ları İsrail hava sahasına ulaşmadan düşürdüğü belirtilmişti. Sonra Tel Aviv, Kudüs, Ramallah ve El Halil gibi kentlerin semalarından görüntüler gelmeye başladı. Hedefi bulan füzelerin görüntüleri kameralara yakalandı. İsrail ordusunun Farsça sözcüsüne göre fırlatılanların yüzde 90'dan fazlası İsrail'e varmadan vuruldu. 170 SİHA ve 30 güdümlü füze İsrail hava sahasına ulaşamadı. 120 balistik füzeden birkaçı hava sahasına girmeyi başardı.
İsrail ordusu sadece bir üssün hafif hasar gördüğünü söylüyor ama gerçek farklı olabilir. İsrail ordusunun kurşundan sonra en fazla sıktığı şey yalan. İsrail, Arrow 2, Arrow 3, Demir Işın, Barak 8 ve Davud Sapanı'nın içinde olduğu Demir Kubbe’ye dair aşılmazlık efsanesinin yıkılmasını istemiyor. İran Genelkurmay Başkanı Muhammed Bakıri’ye göre ise Cebel el Şeyh'teki istihbarat merkezi ve F-35’lerin bulunduğu Nevatim Üssü başarıyla hedef alındı.
- İran Lübnan, Irak ve Yemen’deki ‘devlet ötesi’ aktörler dışında Arap dünyasında bir tek Suriye’yi yanında gördü. 1979’dan beri İsrail-Amerikan eksenine karşı sağlanan ortaklık bir kez daha testten geçti. İslam aleminin ‘reisi’ olma iddiasındaki Türkiye muhtemelen Kürecik Radar Üssü ile Amerikan-İngiliz ikilisine hizmetinde kusur etmedi.
- Bölgesel bir savaşa yol açmadan intikamını almış olmak İran için en önemli sonuç. İran bu misillemeyi kendi caydırıcılığının korunması olarak sunuyor. Devrim Muhafızları Komutanı Hüseyin Selami yeni denkleme dair şunu söylüyor: "Yeni bir denklem oluşturmaya karar verdik. Bu denklem, bundan böyle İsrail'in herhangi bir yerde İran çıkarlarına, şahsiyetlerine ve vatandaşlarına saldırması halinde misilleme yapılacağıdır.”
- İran ölçek büyük olsa da düşmanın tüm savunma kapasitesini çözmesine imkan verecek şekilde çok çeşit kullanmadı. Buna karşın yüzlerce SİHA’yı farklı yerlere gönderip İsrail ve müttefiklerini daha fazla ileri teknoloji kullanmaya zorlayarak düşmanın savunmasının haritasını çıkardı. İran’ın saldırı koreografisini silahların yüzde kaçı hedefe ulaştı sorusuyla ölçmek ya da bunu bir farsa benzetmek yanıltıcı olabilir. Hizbullah’ın da altı aydır basit bir çatışma stratejisi gütmediğini, aynı zamanda Demir Kubbe’yi çözmeye yönelik atışlar yaptığını hatırlatalım.
Teslim etmek gerekir ki rejimin kendi insanında yarattığı alerji bir kenara İranlılar uzun vadeli güç mücadelesinde ustalar. 1980-1988 arası Irak’la yıpratıcı savaşa, onlarca yıldır süren ambargoya rağmen küresel bir dev ve onun ileri karakoluyla didişebilen tek bölge ülkesi.
- Soykırım savaşının ana destekçisi Biden yönetimi de Gazze savaşının gölgesinde İsrail’in İran’ı, İran’ın da İsrail’i vurmasını önleyemedi. Fakat hem İsrail’i koruma misyonuna bağla kalarak hem de Tahran’la restleşmenin dozunu iyi tutarak tırmanışı baskılamayı başardı.
Fakat ‘korsan saldırılar’ ve ‘haydut devlet pratikleri’ bir teamül halini almışken İsrail’in nereye kadar kendini tutacağı kestirilemez. Burada zihinsel kodlamanın buyrukları işliyor: Birincisi İsrail kendi varoluşunu Filistinlilerin yok oluşunda görüyor. İkincisi İsrail, İran’a var oluşsal bir tehdit olarak bakıyor. Üçüncüsü İsrail coğrafi olarak stratejik derinliği olmadığı için savaşı her zaman sınırların dışında yapmanın zorunlu olduğuna inanıyor. İsrail askeri doktrini bu kodlar üzerinden şekilleniyor. Genetiğe işlenmiş kaygılar kolayca kaybolmayacağından yarına kimse garanti veremez. Fakat İran da çok kaçındığı bir sınırı aşmış oldu.