Ama, şunu da söyledim;
“Bu millet, Fethullah Gülen’i, Hocaefendi olduğu için sevdi, Hocaefendi olduğu için bağrına bastı, Hocaefendi olduğu için ona toz kondurmadı... Fethullah Gülen, keşke Hocaefendi olarak kalsaydı da, saygınlığını kaybetmeseydi.”
Ne zaman ki;
Hükümet’e yönelik “Kirli 17 Aralık operasyonu” yapıldı ve bu “kirli operasyon”un arkasında Fethullah Gülen’in olduğu iddiaları yaygınlaştı, işte o günden bu yana “Hocaefendi” demeyi bıraktım, “Fethullah Gülen” diye yazmaya başladım...
Çünkü Fethullah Gülen;
Artık “Hoca”lığı bırakmış, “loca”larla iş tuttuğunu ayan-beyan göstermeye başlamıştı... Benim nazarımdaki bir Hocaefendi, bu tür “kirli ilişkiler” içine giremezdi... Girmemeliydi.
Uzun lâfın kısası;
Fethullah Gülen, benim gözümde, artık bir “Hocaefendi” değil, sadece “Fethullah Gülen”den ibarettir...
Fethullah Gülen’in; herhangi bir “holding patronu”ndan artık farkı yoktur... Fethullah Gülen, bir “ilâhiyatçı”, bir “cemaat önderi” olmaktan çıkmış, “holding yöneticileri”ne talimat veren bir “patron” haline gelmiştir...
NİYE SADECE AKİT’TE?
Nitekim; TUSKON Başkan Yardımcısı Mustafa Günay olduğu sanılan kişi ile Fethullah Gülen arasında geçen ve önceki akşam “internete düşen” konuşmalar, tamamen “ticari konuşma”lardır.
“İnternete düşen” deyince, bir hususu açıklığa kavuşturmam gerekiyor.
Efendim;
Fethullah Gülen ile Mustafa Günay arasında, çeşitli tarihlerde yapılan konuşmalar, “önceki gün saat 22.00 civarında” internete düştü... “4 ayrı konuşma”yı da internette dinledikten ve yakın çevresinin kabul içerikli beyanlarından sonra, taşra baskısında “sürmanşet”ten yayınlanan haberlerimizi kaldırıp, “Gülen’in konuşmaları”nı haber yaptık.
Bunu niye yazdım?..
Çünkü efendim, dün; bu “kaset”lerin, “Akit’e önceden servis edildiği” gibi iddialar atıldı ortaya...
Diyorlar ki;
“O saatteki bir haberi Akit yayınlayamaz... Demek ki, kasetler önceden servis edildi!”
Yok öyle bir şey...
Bu “geri zekâlı” mıdır, “Gezi zekâlı” mıdır, “şapşal” ve “embesil” midir, her kimler ise, girsinler “internet”e ve “kasetlerin ne zaman yayınlanmaya başladığını” görsünler.
Bakarlarsa, görürler ki;
“O konuşmalar, saat 22.00 civarında yayınlanmaya başlamıştır.”
“Saat 22.00’de” gelen bir haber de, şehir baskılarında herhalde kaçırılmaz!..
Biz de kaçırmadık...
Ama, öyle anlaşılıyor ki;
Birileri fena “panik”lemişler ve o panikle de, altlarına kaçırmışlar!..
Uzun lâfın kısası, ortada “servis” filan yok... Haber kaynağımız, “internet siteleri”dir!..
Haa, bu konuşmalar “diğer medya organları”nda niye yer almadı...
Bunun iki sebebi olabilir:
• Bir: Farkına varmamış ve dolayısıyla atlamış olabilirler... Ya da, birileri telefon açıp, “ikna”(!) etmiş olabilir!..
• İki: Konuşmanın içinde geçen holding patronlarının gazete veya televizyonlara verdikleri reklâmları keseceğinden korkmuş olabilirler.
Her ne ise... Başka gazete ve televizyonların bu “skandal”a yer vermemiş olması, “haberi önemsizleştirmez.”
Haber, “önemli bir haber”dir.
Ve biz de, atlamadık!..
UGANDA’DA BİLE ELLERİ VAR!
İşin doğrusu, bu olay atlanacak, görmezden gelinecek gibi de değil...
Şu hâle bakın;
“Hocaefendi” olarak bildiğimiz Fethullah Gülen, kendisini arayan iş adamına, bir “holding patronu” gibi talimat veriyor ve bir “orkestra şefi” gibi yönetiyor onları...
Meselâ, Mustafa Koç’la ilgili bir durum iletiliyor kendisine... Fethullah Gülen, Koç’la temasa devam edilmesini tavsiye ediyor ve arkasından da uyarıyor: “İyi olur, ama şey; Büyük Patron bilmesin!!!.. Onunla temasımızı çok bilmesin!”
İkili arasındaki 14 Ekim 2013 tarihli konuşma, şöyle devam ediyor:
“(...) Bir de efendim bu Uganda Devlet Başkanı’ndan haber geldi. Orada bir rafineri meselesi vardı. Uzun süredir gündemdeydi. Çıkarmamışlardı. ‘Türkiye’den büyük bir firma getirirseniz memnun oluruz’ dediler. Onlara (Koç Holding) teklif edelim mi?.. Onların da ilgisi var bu konuya.”
l Fethullah Gülen: “Onların dışında başkası öyle ağır bir yükün altına girebilir mi?”
l “O yükün altına girebilecek bizim çevremizde pek bildiğimiz bir insan yok efendim. Türkiye’dekiler de büyükler efendim, genelde içeride şeylere giriyorlar. Onlar sizin göstereceğiniz insanlarla ortaklık yapmak isteriz gibi bir üslupları da var. İsterseniz biraz daha çalışalım, öyle şey yapalım.”
l Fethullah Gülen: “Öyle yapalım. Biraz da böyle dediğimizi yapacak, diyeceğimiz şeyleri derken rahat olabileceğimiz birisi olsa daha iyi olur. Olmazsa onları tercih ederiz.”
l “Başüstüne efendim... Efendim, bu Mehmet Nazif Bey’in büyük bir işi vardı. Çinliler alacak gibiydi. Sonra başka iki işi onlara vermiş. O iş için Dışişleri Bakanı tekrar davet etti, ‘Bayram sonrası gelseniz’ dedi ‘Bu işi alabileceğiz’ dedi. O konuda nasıl yapalım? Gidelim mi Nazif Bey’le tekrar?”
l Fethullah Gülen: “Olabilir. Nazif Bey’i de sıkı tutmak lazım.”
Hocaefendi’ye bakın, Hocaefendi’ye!..
Lütfen dikkat;
Kendisine “ayet” veya “hadis” ya da “ilmihal”den bir şeyler sorulmuyor... “Koç”lar soruluyor, “Mehmet Nazif Bey”ler soruluyor, “petrol” soruluyor, “Uganda” soruluyor, “Çin” soruluyor!..
Fethullah Gülen de, bir “orkestra şefi” gibi, Pensilvanya’dan “Cemaat Holding”i yönetiyor!..
HAŞHAŞİLER DENİLEN ÖRGÜT
Başbakan Tayyip Erdoğan, dün AK Parti Grubu’nda yaptığı konuşmada, “Paralel Devlet”le, “Devlet içinde devlet”le, “İhanet çetesi” ile ilgili olarak şunları söyledi ya;
l “Virüs vücuda girmiş, sinsi bir şekilde yerleşmiş, çoğalmış, bir anda vücudu esir almak üzere harekete geçmiş. Ancak bu bünye, kendisini sinsi virüslere teslim edecek kadar zayıf bir bünye değil.”
l “Bir savcı Adana’dan kalkıp Hatay’a MİT’in insani yardım operasyonunu engellemek üzere geliyorsa o savcı yasaları çiğnemiştir, milli çıkarlara kastetmiştir, kendi ülkesine değil, ülkesinin düşmanlarına maşalık etmiştir.”
l “Uluslararası kirli odakların elinde oyuncak olmuş, maşa olmuş bir örgüt, adeta efsunladığı mensuplarını kendi ülkelerinin aleyhine yönlendiriyor. Siz kimsiniz ki bu ülkenin, milletin Milli İstihbarat Teşkilatı’na karşı düşmanca tutumlar içine giriyorsunuz?”
l “Büyük Selçuklu Devleti’nde Haşhaşiler denilen gözü dönmüş gizli bir örgütün devlet bünyesini nasıl esir almaya çalıştığını, gerektiğinde düşmanlarla nasıl işbirliğine gittiğini, asırlar önce millet olarak yaşadık ve gördük. Türkiye Cumhuriyeti Devleti, bu sinsi virüslere, devlet bünyesini terketmeye yönelik sızıntılara asla geçit vermez ve vermeyecektir.”
Lütfen dikkat;
Başbakan Erdoğan, devlete sızanlar için “Haşhaşiler” ve “Efsunlanmış mensuplar” benzetmesinde bulunup, Hasan Sabbah’a göndermede bulunuyor.
“ANANAS”I BİLE SORUYORLAR!
İşte “efsunlanmış” birileri de, “irade”lerini kullanmaktan o kadar “aciz”ler ki, neredeyse alacakları “nefes”i, atacakları “adım”ı bile Fethullah Gülen’e soruyorlar.
Meselâ, diyorlar ki;
“Efendim, Uganda’dan ananas filan gelmiş, onlara göndermiştim... Bugün teşekkür mektubu yazmış Koç!..”
Sadece “ananas” mı?.. Fethullah Gülen’e sormadıkları konu, danışmadıkları olay yok... Türkiye’de attıkları her “adım”dan, yaptıkları her “görüşme”den haberdar ediyorlar Fethullah Gülen’i... O da; maşallah herkesi tanıyor, her konuda bilgisi var ve sürekli “tavsiye”de bulunuyor, “taktik”ler veriyor;
“Nazif Bey’i de sıkı tutmak lâzım!.. O zaman, yapmak istediğiniz şeyi de yapın!.. Meseleyi çözün bence, yumuşakça inşallah!.. Rafineri meselesini Koç’a verin, gönüllerine girmiş olursunuz!.. O işi halletmenin yolu var mı, neler yapılabilir?.. O halde yapın... Hiç ahesteler hissetmeden çarçabuk hemen yapın... Çarçabuk!.. Siz, şimdi o meseleyi halledin, o meseleyi halledin!”
Söyleyin Allah aşkına;
Fethullah Gülen’e, “Hocaefendi” değil de, sadece “Fethullah Gülen” demekte haksız mıyım?..
Gördünüz işte;
“Hocaefendi”lik dışında her şey var...
“Orkestra şefliği” var!..
“Holding patronluğu” var!..
“Teknik direktörlük” var!..
“Taktisyenlik” var!..
Var oğlu var.
Sadece “Hocaefendilik” yok!..
MEDYAYA BASKI
İşte ispatı... 1 Kasım 2013 tarihinde, bir “Cemaat mensubu” ile yaptığı görüşme şöyle:
l “Ali Sabancı’yla beraberdin dün Hocam. Çok selamları var... Sağlığınızı, sıhhatinizi sordu. En çok da o arayıp sordu bu süreçte... Ceyda Hanım, bir mektup verdi. O da o şekilde telefonla olmayabilir dedi... Turgay Ciner Bey’e uğradık bugün, Hasan Bey’le... Bir köşe yazarının menfi yazı yazma durumu vardı... Onu öğrenmiştik... Kendisini aradık... Bizzat devreye girdi. ‘Bu gazetede aleyhinize hiçbirşey çıkamaz’ dedi... ‘Hepsi bunların hizmet müessesesi’ dedi... ‘Büyüğümüzün (Fethullah Gülen) aleyhine de ben burada bir şey çıkartmam’ dedi. Öyle güzel bir görüşme geçti efendim kendisiyle.”
l Fethullah Gülen: “Çok iyi. Allah Razı olsun.”
Görüyorsunuz ya;
Her yerde “göz”leri, her yerde “kulak”ları ve her yerde “el”leri var...
Buna rağmen, diyorlar ki;
“Paralel Devlet diye bir şey yok!”
Var mı, yok mu?..
Ki, aktardığım konuşmalar “iş adamları” ile ilgili olanlar... Bir de “yurtdışı bağlantılar” var, “banka”lar var, “BDDK” var, “bürokrat”lar var, “hakim ve savcı”lar var!..
Öyle bir “yapılanma” ki;
Fethullah Gülen, bir “kuklacı”dır,
Türkiye’deki herkes ise “kukla!”
Herkesin ipi Fethullah Gülen’in elinde ve hepsini oynatıyor!..
Geriye tek bir soru kalıyor:
Fethullah Gülen, bütün bu işleri yaparken “yalnız” mıdır?..
Gerçekten bir “kuklacı” mı,
Yoksa “taşeron” mu?!?..
Bunlara hesap soracak Kimse Yok Mu?
Hani, uyanık tezgâhtarlar; “Pantolon uyduramadık, gömlek verelim” derler ya, “paralel tezgâhtar”ların yaptığı da bu... İHH’ya diyorlar ki; “TIR uyduramadık, baskın verelim!”
Dün, İHH şubelerini bastılar... Basmadan önce de, “paralel gazetelere” haber uçurdular: “El Kaide operasyonu!”
Akılları sıra, İHH ile El Kaide’yi aynı kulvarda gösterip, İHH’yı, “terör örgütü” listesine aldıracaklar... Hükümeti de, sırf İHH’ya sahip çıktığı için, “terör örgütünü himaye ediyor” şeklinde gösterecekler... Bundan büyük “Türkiye hainliği” olur mu?..
İşin doğrusu, dün Deniz Feneri’ni böyle zayıflattılar... Şimdi de İHH’ya taktılar!.. Bunların hesabını soracak “Kimse Yok Mu?”
yeniakit