FETÖ’cülerin işi zor. Erdoğan’ın ABD seyahatinden sonra görünen o ki, hiçbir şey eskisi gibi olmayacak.. DEAŞ için de yolun sonu, PKK/PYD için de ve tabi FETÖ için de.
Bu yapıların kullanım süresi doldu. Artık yük olmaya başladılar, ilişki kurdukları çevrelere zarar veriyorlar.
Batılılar “binmeyecekleri atı yemlemezler”. Alttaki safraların ipini bırakacaklar. Almanya bu anlamda iltica başvurularını değerlendirirken artık çok daha cimri davranıyor.
Yukarıdaki isimlerle ise tek tek mülakat başladı. “Ne yapmak istiyorsunuz, ne düşünüyorsunuz, hayatınızın bundan sonrasını nasıl sürdürmeyi düşünüyorsunuz?”
İlk önce, ileride konuşması halinde kendilerine zarar verebilecek olanlar üzerinde yoğunlaşıyorlar. Yani “def-i mazarrat” kuralı uyguluyorlar. Daha sonra ikinci merhaleye geçecekler ve “Celb-i menafi” kuralı işletilecek. Yani bunlardan kullanabilecekleri kim varsa onlar üzerinde çalışacaklar. 3. gruptakiler ise safra! Yani siyasi atık. Onlardan kendi başlarına ayakta durabilecek olanları da bir şekilde bir yerlere yerleştirerek eritmeyi düşünebilirler. Onlara diyecekleri şu: “Bana verdiğiniz kadar benden alırsınız”. Yani oturup pazarlık yapacaklar. Sen benim için bunu yap, ben de senin için bunu yapayım. Yani batının pis işlerinin taşeronu olarak kullanmak isteyecekler. Mayınlı alanlara sürecekler.
Zaten bunlardan bazıları, işin başından beri pasaport işini ayarlamıştı. O ülkelerin istihbarat örgütleri ile iç içeydiler. Onlar kendilerini güvende hissediyor ama bu saatten sonra onların durumu da artık garantili değil. Onları öncelikle kendi eski arkadaşlarını takip, ikna, ihbar için kullanacaklar. Daha doğrusu kullanıp sonra atacaklar. Kendi adamlarını kurtarmak için bunlarla takas da edebilirler.
İşin içinde CIA, MOSSAD, MI6, VATİKAN JANDARMALARI, BND filan olunca, bunların bu yapılar arasında paylaşılması da ayrı bir sorun.. “Öküz öldü ortaklık bozuldu”. Bu sebeple de bu işin çözümü o kadar kolay değil. Yani süreç yavaş işleyecek ve ciddi sorunlar yaşanacak. Birinin istediğini ötekisi vermeyecek, birinin istemediğini ötekisi de kabul etmeyecek.
Bir de, bunlardan biri, biri için değerli ise bir başkası için tehlikeli olacak. Bu onlar açısından ciddi bir mesele.
Tabi en büyük baş belası F. Gülen. Bakmayın ABD’de birilerinin Zarrap’la işi sulandırmaya çalışmasına. Gülen skandalı er ya da geç ABD, Almanya, İngiltere, Almanya, İsrail ve Vatikan da İrangate gibi hukuki, siyasi bir krize dönecek.. Trump kendi geleceğini garanti altına alma derdinden bu olayın üzerine gidemiyor. FETÖ’nün Türkiye için nasıl bir bela ise bu örgüt ve F. Gülen, ABD için aynı şekilde büyük bir bela.
FETÖ’cüler dışarıya renk vermek istemeseler de artık onlar da bu durumun farkındalar. Özellikle FETÖ’nün kasası durumundaki işadamları ya efendilerine itaat edecekler, “finansal tetikçi” olacaklar, yani uluslararası derin devlete hizmet edecekler ya da bütün paralarına el koyacaklar ve bu adamların yüz ve adreslerini, isimlerini değiştirip muhtemelen maaşa bağlayacaklar.
Bir de tereddüt geçiren ya da aile içinde sorunlar yaşayanlar var. Onların hali tam bir felaket.
FETÖ’cüler, artık memleketi kurtarmak ve intikam almak yerine kendilerini kurtarmayı önceleyeceğe benziyor.. Şimdiden sessizce geri dönüşün yollarını aramaya başladılar bile. Davalar sonuçlanmaya başlayınca bu daha açık bir şekilde görülecek. Yakında birbirlerini suçlamaya başlarla, kavgaya tutuşurlar, kendilerini aldatanlardan hesap sormaya başlarlarsa şaşmamak gerek.
Bir de tuzu kurular var. Örgüte ait paraların üzerine yatan, fazla tanınmamış, adı ortalıkta fazla dolaşmayan isimler var.
Gelen haberlere bakılırsa, ABD, İngiltere, Almanya gibi ülkelerde yavaş yavaş birileri “ne oluyor” diye sormaya başladılar. Henüz hukukçular uyanmadı, ama bazı STK temsilcileri, bazı gazeteciler, akademisyenler bazı sorular sormaya başladılar.
Batının bölgede yaşanan olaylar hakkındaki derin sessizliği bilmediklerinden değil, korkularından. Batıda tehlikeli bir derin devlet var. Sizi doğrudan suçlamazlar ama “siyasi aforoz” sizin bütün hayatınızı karartabilir. Ama buna rağmen bazı isimler çıkıp sorular sormaya başladılar. Bu yakında kopacak olan bir fırtınanın habercisi olabilir..
Herkes birbirinin gözüne bakıyor.. Bakalım önce kim sesini çıkaracak. Kimse o ilk konuşan adam olma riskini almak istemiyor..
Gelinen noktada PKK, FETO, DEAŞ, DHKP-C olayı batının karizmasını çizdi. Bakmayın barış, çevre, insan hakları, demokrasi, hukuk devleti hepsi, batılılar için oltaya takılan birer yem. Zehre kattıkları bal.. Tabi bir sürü “saf yürek” de peşlerinde. Ama artık, savaşı kimin çıkarttığını, terörün arkasında kimler olduğunu, darbeleri kimlerin örgütlediğini, teröristleri, darbecileri kimlerin eğitip donattığını, finanse ettiğini, himaye ettiğini biliyoruz. İrticayı örgütleyenler de kendileri, irticaya karşı savaş bahanesi ile İslam coğrafyasını işgal planları yapanlar da kendileri. Adına “kontrollü bunalım stratejisi” dedikleri bir şey bu! Bir bakıma “Tavşana kaç, tazıya tut” diyorlar.
Soğuk savaş taktikleri, psikolojik harp taktikleri, 6. kol faaliyetleri, hepsi biliniyor. Hastalık mikrobu yayıp nasıl ilaç satmaya çalıştıkları da biliniyor. Çevreciliği de kimseye bırakmıyorlar, dünyayı mahvedenler de kendileri.
Batı suçüstü oldu. Batılılar sadece diğer ülkeleri değil, kendi halklarını da kandırıyorlar..
Bakın, şu sıralar batıda en çok okunan kitaplar neler biliyor musunuz, kehanet kitapları, geleceğin dünyası ve İslam. “Alacakaranlık” ile ünlenen Robert Pattinson, “Bir camiye girince hayatım değişti” diyor. Batıda herkes İslam, Müslümanlar, İslam dünyasını merak ediyor. Bir de bizi. Bizim tarihimizi, geleneğimizi. Din ve Tarih. Kur’an-ı Kerim ve Hz. Muhammed (s.a.v)’in hayatı. Kendilerine söylenen yalanlar ve gerçek.. Batılı bir kısım “aydınlar” kandırıldıklarını ve kullanıldıklarını konuşmaya başladılar.. Kiliseden uzaklaşıyor ve İslam’a yaklaşıyorlar. Bunlar, İslam’dan nefret eden “nefret söylemi” şiddete dönüşenler kadar olmasa da sayıları hızla artıyor ve hemen hemen tamamı entelektüel, ilgili, meraklı, aklıselim sahibi insanlar.
FETÖ’de, PKK’da, DEAŞ’da, DHKP-C’de, batının arka bahçesinde “beyaz efendiler” tarafından örgütlenen kirli tetikçiler olduğu gerçeği artık kabul edilmeye başlandı. Bunlar darbeye darbe, darbeciye darbeci diyemeyenler, darbecileri himaye edenler, destekleyenler, Nobel Barış Ödülü verdikleri bir adamı bir darbeciye danışman yapan adamlar.
Artık gerçek gün gibi ortada. Ama yine de, içeride ve dışarıda birileri bu gerçeği görmek istemeyecektir. Görmek istemeyenden daha kör kim olabilir. Ana muhalefetin büyük çoğunlukla genel başkan seçtiği Kılıçdaroğlu, FETÖ ve PYD gerçeği görebiliyor mu mesela! Selam ve dua ile..