Halk dilinde “ikircikli bir durum” diye bir tanım var.. “Ölümlerden ölüm beğenme” ya da ölümü görüp hastalığa razı olma” gibi bir durum sözkonusu FETÖ’cüler için. “40 satır mı, 40 katır mı”, sonunda kaybedeceksiniz, ama nasıl? Bunu düşünmeye başlarsınız. İşte bugün FETÖ’cüler için böyle bir durum sözkonusu.
15 Temmuz’un yıldönümünde umut bağladıkları dağlara karlar yağdı. Allah onların işlerini sarp dağlara sardırdı..
6 ay bir güz süren bir yolculuğun sonunda vardıkları yer ortada. Dualar, hayaller, kehanetler, hepsi bir anda berhava oldu. Dünya kendilerinin olacaktı, sığınacak yer bulamıyorlar. Cennete gideceklerdi, cehennem korkusu yaşıyorlar. Kutsanmayı bekliyorlardı, lanetlendiler.
Dinlerini de, dünyalarını da kaybettiler bir anda. Bu durumu kabullenmeleri kolay değil.
Beyinleri uyuşmuş, çeyrek asırlık bir hayale, bir dini öndere bağlılıkları, uyuşturucu bağımlılığından daha beter bir hal almış. Gözleri var görmüyorlar, kulakları var duymuyorlar, kalpleri var hissetmiyorlar. O F16’lardan, tanklardan insanların üzerine ateş ederken hiçbir rahatsızlık duymuyorlardı.
Oysa daha düne kadar bunlar “Hoşgörü” ve “diyalog” için dünyayı dolaşmıyorlar mı idi.
FETÖ’cülerin bu hali, SSCB dağılmadan önce dünyaya barış ve kardeşlik vaad edenlerin, Sovyetler dağıldıktan sonra bir anda vahşileşmelerini, Bosna’da yaşananları hatırlatıyor bana.. Sözde barış elçileri vahşi bir katiller sürüsüne dönüşüvermişti.
FETÖ’cülerden kaçan kriptolar, büyük ölçüde sığındıkları ülkelerin istihbaratlarına ucuz eleman olarak kullanılacaklar. İşe yaramayanları harcamak çok kolay. Vietnam sonrası Amerikan ordusunun beraberlerinde ABD’ye götürdükleri işbirlikçilerinin başına gelenler, onların da başına gelecek. Hizmet edenler bile yaşlanınca zaten kimliklerini değiştirip bir köyde ölümü bekleyecekler. İşe yaramayanlar, kendini kullandırmak istemeyenlerin durumu her zaman yürekler acısı olmuştur. Gerçeklerle yüzleştiklerinde geri dönüş için artık çok geçtir. İleri de gidemezler. Kimi alkolik olur, kimi intihara sürüklenir, kimi izini kaybettirir.
FETÖ bunları sürekli gaza getiriyor. Bir arada durdukları için sürekli kendi kendilerini gaza getiriyorlar. Öfkeleri akıllarından büyük olduğu için içinde bulundukları durumun vehametinin hâlâ farkında değiller. Zaten ezoterik bir topluluk. Örgüt sürekli kehanet üretiyor. Tamam devletten korkuyorlar. Çünkü yakayı ele verirlerse gidecekleri yer belli. Devletten korkuyorlar.
Devlet kapısından atılmışlar. Mallarına el konulmuş. Birçoğu ailesi ile de bağını koparmış. Örgütten ayrılırlarsa aç kalmaktan korkuyorlar. Kendilerine kimsenin sahip çıkmayacağı endişesini yaşıyorlar. Yakalanır ve deşifre olurlarsa, arkada kalanlara kim bakacak, savunma konusunda kim kendilerine destek verecek.
Yani, bunların birçoğu hâlâ örgütün himayesine ihtiyaç duyuyor, bel bağlıyor. Kimi kendi örgütle bağını koparmasa bile aileden birileri orada. İçeride arkadaşları, akrabaları var. Onlarla dirsek temasını kaybetmek istemiyorlar. Birlikte hareket etmek eğilimi fazla ama kendi aralarında bir görüş birliği de yok. Hiyerarşik yapıları da dağıldığı için karar veremiyorlar. Çünkü böyle bir alışkanlıkları yok. Bir de herkesi giderek birbirinden daha çok kuşku duyuyor. Gizli tanık mı oldu, sorgusunda birileri kendini ele vermiş olabilir mi? Kime ne kadar güveneceklerini, yarın ne olacağını bilmiyorlar.
Bir de şöyle bir durum var: Bunların abileri, ablaları, aşağıdakilerin kimliklerini almışlar ya da klonlamışlar, onlar üzerine telefonlar alınmış By-Lock’lar indirilmiş, banka hesapları açılmış, şirketler kurulmuş, gayrimenkuller edinmişler. Bir kısmının bu işlerden haberi var, bir kısmının haberi de yok. Şimdi inkar ettikleri birçok şeyden aslında gerçekten haberleri olmayabilir. Hesaplarından paralar transfer edilmiş, yenmedik halt kalmamış ki! Bunlar da ilahi bir projenin parçası olmanın sarhoşluğu içinde “hocaefendi” selamı ile gelen her şeye “evet” demişler. “Musalla taşındaki meyyit” gibi davranmışlar. Ve tabi olan olmuş. “Hocaefendi” dedikleri kişi onların “İlah”ı ve “Rabbi” olmuş. (Haşa) Cebrail’in aracılığına bile ihtiyaç duymadan Allah ve Resulü ile konuşan birinden hata sadır olabilir mi? FETÖ bu anlamda “dine karşı bir din”. Şimdi bunlar FETÖ’nün öteki yüzünü gördüler. Daha önce bunun “İlahi bir proje” olduğunu düşünüyorlardı. Şimdi işin içine ecinniler karıştı. İsrail, Mason Locaları, Tapınakçılar, NATO, Vatikan, ABD, İngiltere, ne kadar şer gücü var hepsi bu örgütün arkasında. Devletin başedemediği, darbeye kalkışan, dünyanın üçte ikisinde örgütlü bir güçten söz ediyorsunuz.
Bu defa şuuraltında bu insanlar kendilerini çok yalnız, çaresiz hissediyorlar. Kutsadıkları bu örgütten iki kez korkuyorlar. Ya bu yapı doğru bir proje ise, kendisi bu kutsal projeye karşı çıkmış oluyor. Bu proje söylendiği gibi ise, o zaman bir yanda Türkiye devleti, öte yanda ABD, İngiltere, İsrail, Vatikan! Bu durumda bunlarla kendi başına nasıl mücadele edebilir, bunlara karşı çıkabilir. O zaman böyle bir cemaate karşı çıkarak kendi ipini kendisi çekmiş olacaktır.
Yani dün tapındıkları adamın bugün şerrinden korkuyorlar.
Bunlar Allah’tan da korkuyor, Şeytandan da, devletten de korkuyor, FETÖ’den de. Kendinden emin görüntü vermeye çalışıyorlar. Aslında psikolojileri berbat. Bu hali ile de kaçtıklarını sandıkları şeye doğru koşuyorlar. Toplumda, sığınacakları bir vicdan da bırakmıyorlar, söz ve tavırları ile. Biyonik bir robot gibi davranıyorlar. Gözü kapalı yalan söylüyorlar, her şeyi inkar ediyorlar, yalan söylüyorlar. Hâlâ meydan okumaya çalışıyorlar. Aslında ciddi havaları ile en azından 28 Şubat davasının BÇG’lileri kadar komikler.
Öte yandan, sırtlarını dayadıkları ABD, NATO, Vatikan, İngiltere, İsrail gibi örgüt ve ülkelerin, hatta PKK’nın suç ortağı oldular. Bunların hiçbirinde vefa ve merhamet olmadığını yakında görürler. İşin farkına vardıklarında artık çok geç olacak.
Kullanılacaklar, kullanılacaklar ve sonra..
Karar kendilerinin. Bu iş burada bitmeyecek. Hem dinlerini, hem dünyalarını kazanacaklardı, ikisini birden kaybettiler ve düştükleri çukurda debelenmeye devam ediyorlar.
İnşallah içlerinden akledenler çıkar. İnadına devam edenler için ise yaşasın cehennem. Birinin onlara şunu söylemesi gerek: Zararın neresinden dönülürse, orası kârdır. Selâm ve dua ile.
yeniakit