FETÖ’nün derin sırrı!

Abdurrahman Dilipak

FETÖ’nün işi zor. Her gelen gün, geçen günleri aratıyor. Mahkemeler karar vermeye başladı. Her gün yeni itiraflar geliyor. Bir yandan da yeni gözaltılar devam ediyor. FETÖ’cüler artık geri dönüş hayallerinden vazgeçip paçalarını nasıl kurtaracaklarının hesabını yapmaya başladılar. Sığındıkları ülkeler de bunlardan nasıl kurtulacakları hesabını yapıyor artık.

FETÖ biraz teolojik, biraz ezoterik, biraz politik bir yapı. Ciddi bir fon yönetiyorlar. Ama bütün bu yapıyı bir arada tutan şey, dinden önce ezoterizm. DİB raporunda FETÖ’cülerin ezoterizmi konusunda önemli bilgiler var.

Ezoterizm, aslında sadece FETÖ’cülerde yok, maalesef memleketimizde çok yaygın. Hemen her dini toplulukta bilir-bilmez bu işlerle ilgilenen birileri var.. Sadece dindar çevrelerde değil, ateist, ya da laikçi çevrelerde de durum çok da farklı değil.. Onlar da NLP, TM (Transandaltall Meditasyon), ya da “Uzaydan gelecek canlılar” üzerinden gidenler sonunda aynı kapıya çıkıyorlar.. Son olarak Hawking de uzaylılara taktı kafayı..

Diyanet’in raporunda Gülen’in 1995 yılında İzmir’de basılan “Fasıldan Fasıla 2” adlı kitabında, “İstesek biz de cinlerle meşgul olabilir ve onları bazılarının üzerine salar hatta akılları ile de oynayabiliriz. Ama hiçbir peygamber bu yolda yürümemiş tebliğ ve irşadına bunları bulaştırmamıştır” dediği belirtiliyor.

Gül çok daha eskilerden bu “gayb hazineleri”, ebced ve cifir hesapları ile ilgili biri. “İnancın Gölgesinde 1” isimli eserinde “Şimdiye kadar ele almaya çalıştığımız ruhu geliştirmek suretiyle gelecek adına ruhla kontak olma, keşif ve keramet, hiss-i kablel vuku, telepati, içten geçenleri okuma, medyumluk ve yoga, ruh ve cin çağırma gibi hadiselere her mümin muttali olabilir. Bunlar bazıları için üç aylık bir çalışmayla elde edilebilecek şeylerdir” diyor.

Gülen bu metotla geleceği okuma çabasında biraz da. İnsanları etkileme konusunda da büyük ölçüde bu becerisinden yararlandığı anlaşılıyor.

F. Gülen dediğiniz adam, haşa Allah’la görüşen, kalblerden geçeni bilen, kalpleri değiştiren, gelecekten haber veren biri! Bu konuda tek de değil. Annesi iddiasına göre, öldükten sonra mucizevi bir şekilde dirilmiş ve yıllarca hayat sürmüş. 2 ayrı konuşmasında öyle diyor. Mehdiyet cemaatına, Mesihiyet kendine intikal etmiş. Bunları anlatıyor, birileri de bunlara inanıyor. Tabi eğer şüphe ederlerse “şefkat tokadı” onları yakalayacaktır ve zaten onların bütün halleri “hocaefendi”ye ilham olmaktadır.

Gülen bir başka konuşmasında Ashab-ı Bedir’in isimleriyle cin kovduğunu iddia ediyor ve cinlerin musallat olduğu bir kadını iyileştiriyor. Gülen yaşadığını iddia ettiği bir olayı konuşmasında şöyle aktarıyor: “Ashab-ı Bedir’in adını götürdüm. Ben çok kerametlerini görmüşüm Bedir ashabının. Dedim, bunu onun yanına koyalım, belki Ashab-ı Bedir, Hz. Hamza bir görünüverir bu cinlere. Ben merdivenlerden daha çıkarken kadın bağırmaya başladı yukarıda. Diyorlarmış ki hoca geliyor, onun da iflahını keseceğiz. Ben daha girmedim eve. Tamam dedim, tuttu bizim iş. Ben Ashab-ı Bedr’in adını götürdüm. O trans halinde kendinden geçmiş, hekimler bunu çok iyi bilirler. Arkadaşım gitti. Böyle diyor onu şuradan göğsüne bırakıverdim. Başladı konuşmaya, duyuyoruz biz sesini: Niye kaçıyorsunuz? Hz. Hamza geldi diye kaçıyorsunuz değil mi? Ashab-ı Bedir geldi diye kaçıyorsunuz. Nasıl izah edersiniz bunları? Edemezsiniz ve sonra Allah’ın tevfik ve inayetiyle tertemiz oldu, şimdi hacca gitti bu sene” ifadelerini kullanıyor. Aslında bu şekilde güç gösterisinde bulunuyor, kerameti zahir oluyor, dinler üzerinde manevi bir baskı oluşturuyor.

Gülen “gaybi alemde tasarruf sahibi olduğunu göstermek” için buna benzer bir çok olay anlatır. Vecd halinde söyledikleri var. Transa girer, başkalarının görmediklerini görür. Bunların çoğu profesyonelce düzenlenmiş şovlardır aslında. Kutsi bir makamdan aldığını söylediği bilgilerin hepsi boşa çıktı ama medyumları hâlâ ona inanmaya devam ediyorlar.

Gülen’in öyle 3’ler, 7’ler, 40’larla bir işi yok. O zaten Cebrail’le görüşmeden haşa Allah (cc) doğrudan konuşuyor. Bilgisinin kaynağı Levh-i Mahfuz. Peygamberler onu ziyarete geliyor. Sahabiler, ona tabi olanları ziyarete geliyor. Çünkü onlar sahabe hükmündeler. Mehdiyet onların şahsı manevisinde mündemiç! Kime ne diyeceksin! Biz hep Gülen’e yükleniyoruz da, ağlanacak halimiz ortada işte. Bunun gibi kaç düzine adam din satıyor topluma. 

Kalkancı rezaletini hatırlayın. 3 ayda bir şeyh, bir tarikat örgütleyebiliyorlar. Bu kadar akılsız adam sokaklarda dolaşırken, şeyh olmak hiç de zor değil. Burada suçun yarısı Gülen’in ise yarısı da onun peşine takılanların. Paşalarınız, valileriniz, ilahiyatçılarınız, politikacılarınız, iş adamlarınız bu sahtekârın peşine nasıl takıldı, bu sorunun cevabını bulmak için düşünmemiz gerekmez mi?

Bakın, şeytanın varlığı, CIA’nın planları, FETÖ’nün karanlık planları hiçbir zaman bizim günah işlememizin bahanesi olmayacaktır. O üzerinde düşünmeden, akletmeden, bilmediğimiz bir konuda birilerinin peşine takılanları, o iyi niyetleri kurtarmayacaktır. Cehennemin yolları bu anlamda iyi niyet taşları ile döşelidir.

Eğer akılsızca birilerinin peşine giderseniz, içine yuvarlandığınız derin uykudan “cin çarpmış” gibi uyanırsınız, o cin FETÖ’nün cinleri mi olur, CIA’nın cinleri mi, yoksa Vatikan’ın cinleri mi olur bilmem.!? Zaten bu kafadaki adamları çarpmak için “Cin olmaya” da gerek yok.

Biz hep, CIA’nın, FETÖ’nün hilesinin keskinliğine odaklanıyoruz. Biraz da bu işin peşine takılanların ve hâlâ başka isimler altında aynı yere hizmet etmekte olan ahmakların ahmaklığına odaklansak biraz da. Bugün biz FETÖ’nün ekonomik, sosyal ve siyasal hayattaki tahribatına odaklanmış durumdayız. Diyanet’in son çalışması bu açıdan çok önemli. Asıl büyük tahribat dini hayat üzerinde ve yine burada en çok da dikkat etmemiz gereken husus, bu yozlaşmanın sadece FETÖ’den ibaret olmadığı gerçeği.

CIA ve yol arkadaşları bütün yumurtaları tek bir sepete toplamamışlar. Sağ-sol, Alevi-Sünni, liberal-milliyetçi, laik-İslamcı farketmiyor. Ama bunların her biri içinde de tek ata oynamıyorlar.

Şeytan ve onun askerleri “Topyekûn saldırıyorlar”. Bizim de topyekûn savunmaya geçmemiz gerekir. Hatta en iyi savunma taarruzdur. “Hattı müdafaa yok, sathı müdafaa var, satıh bütün İslam dünyasıdır, bütün mazlumlardır, adaletten, barıştan, hürriyetten yana olan herkesin yaşadığı her yer.”

Selam ve dua ile..

yeniakit