FETÖ’ye hâlâ bağlı kalanların mağduriyeti mi?

Selâhaddin Çakırgil

Kamu hizmetleri alanında açığa almalar, atılmalar veya işten el çektirmeler devam ediyor. 15 Temmuz’dan beri 3,5 aydır devam eden ve sistemin kendi bağırsaklarını temizleme operasyonu olarak görülmesi gereken bu gelişmeler boyunca 196’sı general ve 350 kadarı da savaş uçağı pilotu olmak üzere binlerce askerî personel ordudan tard edildiler.

Dün de Jandarma ve Sahil Güvenlik K.lığı’ndan, Kara ve Deniz Kuvvetleri’nden 460 asker kişi daha vazifeden uzaklaştırıldılar.

***

Yani, henüz 15 Temmuz sonrası başlatılan ve yapılması kaçınılmaz şekilde gerekli olan operasyon henüz de tamamlanmadı.

Bazıları, ‘Bu gidişle orduyu yönetecek bir komuta heyeti bile kalmayacak..’ diyor, düz mantıkla, bazılarını ikna edebilecek bir iddiayla ve ülke için yürekleri yanıyormuşçasına..

Ama emir-komuta zinciri dışında çılgınca hareket eden ve üstelik kendi halkına en ağır silahlarla saldıran bu ‘asker’ kişilerin ordu içinde tutulması ülke için bir güç odağı mı olur; yoksa daha nice hıyanetler için bir fesad odağı mı?

Binaenaleyh, Pennsylvania Şeyhi’ne; aziz İslam adına tezgahlatılan hıyanetlere karışmış asker, polis, yargıç ve savcılar, önemli karar merkezlerindeki bürokratlar  gibi resmî memurlarla onlardan ayrı,  büyük sermaye oyunlarının içinde bulunanlar hakkında gereken kanûnî işlemlerin yapılmasında niye bir gayrî-tabiîlik olsun ki..

Biz de, ‘Aman, mağduriyetlere fırsat verilmesin..’ derken, bu gibi unsurların temizlenmesine değil, bu hıyanetin içinde direkt olarak yer almamış olan ve sayıları onbinleri bulan ‘toplu tasfiye’ler hakkında bir haksızlık yapılmamasını  hatırlatıyorduk.

***

Cumhurbaşkanı Erdoğan, ‘mağduriyet’ sözleri karşısında elbette ki kızgın.. Kızgın olmamak  mümkün mü.. Çünkü bu darbe hıyanetinin içinde yer alan binlerce insanın aileleri bile, kendi çocuklarının ter-temizliğinden vemağdur edildiklerinden söz ediyorlar. 

Halbuki 15 Temmuz  Darbe Hıyaneti sırasında Genelkurmay Başkanı’yla Kara, Hava ve Deniz Kuv. Komutanları’nın herbirisi en yakınlarındaki yâverleri aracılığıyla rehin alınıp;  koskoca bir TSK’nın en üst komuta kademesinin bir anda devreden çıkarılması ve yaşanan o korkunç hıyanet içinde nice askerî personel ve polis gücü ve yargı elemanlarının kimlerle dirsek temasında olduğu, gerek verilen ifade ve alınan itiraflarla ve gerekseMeclis- Darbeleri Araştırma Komisyonu’na paılan açıklamalarla daha bir gün ışığına çıkıyor.

Nitekim, o sırada I. Ordu Komutanı olan Org. Ümid Dündar’ın duruma nasıl hâkim olabildiği hatırlanacaktır. Ki, o da, geçen hafta sözkonusu Meclis Komisyonu’nda yaptığı açıklamalarda sadece Trakya bölgesindeki hemen her bir askerî birlikte bile darbeye destek mahiyetinde hareketlenmeler yaşandığından ve tankların İstanbul’a doğru harekete geçirildiğinden ve bunların güçlükle engellendiğinden söz ederken, hattâ Çanakkale’yegeziye gidenHarbokulu öğrencilerinin bile hemendarbe hıyanetine katılmak üzere harekete geçtiklerini belirtiyordu.

Kuleli Askerî Lisesi’ndeki askerî öğrencilerin de bir kemalist darbe aşkı ve deprenişi içinde derhal silah kuşanıp, yakındaki karakolu bastıkları, kendilerine karşı direnmeye çalışan sivil insanları bile nasıl katlettikleri de unutulmamalıdır. Bu, bütün ülkeye de teşmil edilebilir.

Nitekim, ülkenin en problemli sınırları olan güney hudutlarının komutanı olan (ve Ömer Halisdemir isimli bir kahraman astsubay eliyle öldürülen ve o darbe hıyanetinin asıl beyni durumundaki) Semih Terzi isimli bir general, Meclis’i bombardıman etmek için tam bir hıyanetle Diyarbakır'daki savaş uçaklarını kaldırıp Ankara’da, Meclis’i ve Özel Harekât Merkezi’ni, Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’ni ve diğer mekanları bombardıman ettirmemiş miydi? Keza, seçkin komandolardan oluşan ve ‘bordo bereliler’ denilen güçlerini de yine Güneydoğu’dan, en gelişmiş savaş helikopterleriyle Marmaris’e gönderip Cumhurbaşkanı’nın bulunduğu sanılan bir otele saldırtmamış mıydı?

Şimdi, böylesine fesad yuvası haline gelmiş silahlı güç odaklarının, yeni baştan düzenlenmesinin yanlışlığı savunulabilir mi?

Bu bakımdan Tayyip Erdoğan ‘Bütün bunlardan sonra, hâlâ, o cereyana bağlı olanların mağdur oldukları’ndan söz edilmemesi gerektiğini söylemekte ve kızmakta haklı.. Çünkü, bu hıyanetin Atlantik ötesindeki hangi global emperyalist merkezlerden yönlendirildiğini biliyor. Ki, 14 Ekim günü de Konya’da yaptığı konuşmada, ‘Tevbe kapısı da, devletin şefkat kolları da herkese açıktır, gelsinler pişmanlıklarını bildirsinler, bildiklerini anlatsınlar, hukuk onlara gerekli kolaylığı gösterecektir..’ demişti.

Daha n’apsın.. Darbecilerden bir de özür mü dilesin?

stargazete