Lübnan’ın önde gelen Sünni âlimlerinden olan Sayda şehri Kudüs Camii imamı Şeyh Mahir Hammud, 9 Ocak 2015 günü verdiği Cuma hutbesinde geçtiğimiz hafta Fransa’da Charlie Hebdo Dergisi’ne düzenlenen saldırıyı değerlendirdi ve Müslümanların bu noktada tavrının ne olması gerektiğine dikkat çekti.
Şeyh Mahir Hammud’un 9 Ocak 2015 tarihli Cuma hutbesi şöyle:
“Eğer fıkhi delillere dayanan doğru bir tavır ortaya koymak istiyorsak meseleyi bir iki cümleyle özetleyerek salt kınamamız ya da desteklememiz yeterli olmayacaktır. Bu anlamda;
Öncelikle; temel olarak İslam’ı, Peygamber(sav)’i ve değerlerimizi küçümsemeye cüret eden dergi de dâhil olmak üzere herkesin cezalandırılması gerekiyor. Tabi bu noktada aynı derginin Hristiyanların ve Yahudilerin de değerlerini alaya aldığını ayrıca belirtmek gerekiyor. Soru şu ki bu dergiye uygun ceza nedir? Ya da bu cezayı verecek olan yetkili taraf?
İkincisi; bu hususta duygularımızı, hislerimizi bir kenara koymamız; şeri delillere ve sonuçlarına dayanarak hareket etmemiz gerekir. Özellikle de son tecrübelerin bakış açımızı şekillendirmesini umuyoruz. 11 Eylül 2001’de yaşanan saldırıda bazıları çok sevinmiş, biz de onlarla birlikte sevinmiştik. Sonra olayın sonuçlarının bir felaket olduğunu hepimiz gözlerimizle gördük.
Üçüncüsü; böyle bir konunun şeri hiçbir dayanağı yoktur. Ayrıca eğer bu saldırıyı IŞİD gerçekleştirdiyse o zaman IŞİD’in kendilerine muhalif olan Müslümanların, din adamlarının ve her türlü grubun kanını mübah gördüklerini biliyoruz. Bu da IŞİD’in kendileri dışındakileri aynı kefede değerlendirdiğini ortaya koyuyor. Böylece yaptıklarının hiçbir fıkhi ya da İslami bir değere dayanmadığını görebiliyoruz.
Dördüncüsü; eğer ortada bir suç varsa bunu kim üstleniyor? İki kesim batı medyasının değerlerimize dil uzatmalarının sorumlusudur. Birinci kesim, İslam düşmanlarının eline koz veren, onların İslam’ı karalamalarına yardım eden tekfircilerdir. İkinci kesim ise, ayrılıkları engellemek yerine meselelerin gereksiz boyutlarıyla ilgilenen Arap hükümetler ve hâkim güçlerdir. Tüm bunlar İslam’ın ve Arapların tavrını güçsüzleştirmiş ve birilerinin değerlerimize karşı cüretkâr olmalarına yol açmıştır.
Sonuç olarak, eğer konunun olumlu ve olumsuz açıdan bir değerlendirmesini yapacak olursak, olumsuzlukların olumlu yönlerden daha çok olduğunu, özellikle de camilere düzenlenen, Müslümanları hedef alan saldırılar ve İslam’ın zihinlerinde kirlenmesine yol açan kötü anlayışlar üzerinden söyleyebiliriz.
Beşincisi; herkes gibi Fransa’nın tavrına karşı olduğumuzu ortaya koymamız ve Fransa Cumhurbaşkanı ve diğer yetkililer tarafından sert bir şekilde gelen kınamayı görmemiz gerekiyor. Nitekim Fransa ve diğer batılı taraflar aynı kişiler farklı bölgelere saldırı düzenlendiklerinde terörist olmadıklarını, bilakis vatansever olduklarını savunmuşlardı. Ancak saldırı Avrupa sınırları içerisinde yaşanınca terörist olduklarına kanaat getirdiler. Tabi bu noktada hızlı bir şekilde gelen kınamayı da göz ardı etmememiz gerekiyor. Aynı hassasiyetin Gazze’de bombardıman sonucunda ya da açlıktan ölenler karşısında veya soğuktan donarak ölen çocuklar karşısında veya Batının ve Arap devletlerinin sağladıkları maddi desteklerle Suriye’de, Irak’ta yaşanan yıkımlar karşısında gösterilmediği de unutulmamalıdır.
Altıncısı; çözüm Müslümanların görevlerini yerine getirmelerinde, İslam ümmetini bilfiil düzeltme gayretine girişerek “iyiliği emretme, kötülükten nehyetme” ilkesi uyarınca Allah’a çağırmalarındadır. Batı’nın, camilerimizde kullanacak kadar teknolojiyi geliştirerek bize göre çok ilerlediği düşüncesi üzerinden, hayat tarzımızı da onlara göre düzenlememiz gerektiği gibi bir yoruma gidemeyiz. İslam ortaya çıktığında da Persler ve Rumlar Müslümanlar karşısında güçlü ve üstündüler. Ancak Allahu Teâla Peygamber’e (sav) indirdiği vahiyle Müslümanları üstün kıldı ve İslam bu ülkelere de taşındı. Bugün bu sahnenin bir kez daha yaşanması, güçlü olan bu taraflara doğru inancın ve sahih dinin taşınması en temel görevimizdir. Tabi bir yandan da Müslümanları katliamın, haksızlığın olmadığı, gerçek İslam anlayışı altında bir araya getirme görevimizin olduğu da unutulmamalıdır.
Sonuç olarak İslam düşmanlarını öldürerek sorunlarımızın çözülemeyeceği, ancak ümmetin ıslahı sayesinde sorunlara çözüm üretilebileceği anlaşılmış oluyor. Bu yüzden kesinlikle söylemeliyiz ki, küçük bir grup İslam’ın tamamı hakkında bir algı oluşturmayı ve İslam düşüncesini istemediğimiz bir yöne çekmeyi başaramayacaktır.”
İslami Analiz