‘Fikirler güyâ hür; amma, zihinler kelepçeli’

Selâhaddin Çakırgil

İktidar partisinden bir siyasetçi bir TV'nin canlı yayınında, ‘Tayyip Erdoğan tarafından yeni bir devletin kurulmakta olduğu’ gibi bir cümle kullandı ya.. Ortalık toz-duman oldu. Mâlum çevrelerin şirretliği ise zâten tescilli..

Bırakalım günlük hayattaki sıradan konuşmaları, ekranlardaki canlı yayınlarda, kim, bütün sözlerinin, dil kurallarına ve mantığa uygun şekilde olduğunu iddia edebilir? Ki, yazı dilinde de bazen bir nokta ile bazı kelimelerin ne duruma geldiği bilinmiyor mu? Fuzûlî, ‘Lânet ola ol bed kâtibe ki, bir nokta ile gözü kör eyler..’ diye fuzulî yere dememişti. (Osmanlıcada, göz yazılırken (z)’nin üzerine konulan nokta yazılmazsa, kör okunuyordu.)

Yazıda, bazen bir virgül bile, doğru yere konulmadığı zaman cümlenin bütün mantıkî yapısının alt- üst olduğunu hemen her birimiz günlük hayatta devamlı yaşamıyor muyuz?

***

Söz konusu TV programındaki cümleyi şahsen, ‘yeni bir devlet kurulduğu’ şeklinde değil, ‘devletin yeniden kurulduğu’ şeklinde.. Ki, öyle de değil mi, sistem, rejim yeniden düzenlenmeye çalışılmıyor mu? Böyleyken, günlerdir, her kademeden itirazlar, sataşmalar, hakaretler, açıklamalar.

O sözü söyleyen arkadaş ise yapılan ağır saldırılar karşısında, alerjiyi yatıştırmak için olmalı, sözüne açıklık getirmeye çalışırken, sözünü izah etmek bâbında,‘Bu devletin asıl kurucusu filândır’ demekle kalmayıp, bir de devleti kuran partinin de CHP olduğunu bile ifade etmiş; tıpkı KK gibi.. Halbuki ya sürç-ü lisan olduğunu ifade etmeli ya da sözünün sahibi olduğunu söylemeliydi.

Kaldı ki, devlet derken asıl kast olunan 1923'teki yeni rejimin kurucusunun kim olduğuna dair sözleri de yanlış..

Çünkü 1923’te, önceden olmayan yeni bir devlet kurulmamıştır; kurulan sadece yeni bir yönetim sistemidir. Sözgelimi, 1947’den önce Pakistan diye bir devlet yoktu, yeni bir devlet kurulmuştu. Bizde ise sadece saltanat sisteminin şekli değişmiştir ve adına saltanat denilmeksizin ve amma, fiiliyatta ondan farklı olmayan kemalist bir çizgi 80 senedir, saltanat sürmektedir. Son 10 yılı aşkın zamandır biraz yeni düzenlemeler yapılmak istendiğinde de ne direnmeler sergilendiği ortada..

***

Hatırlayalım, Temmuz-1923’te imzalanan Lozan Antlaşması’ndaki uluslararası dayatmalarla 3.5 ay kadar sonra Ankara’da Ekim-1923’de kurulan ise yeni bir devletolmayıp, bir yeni rejimdir; saltanat yerine, adına Cumhûriyet denilen bir yeni hükûmet sistemi, bir yeni rejim gelmiş ve amma, önceki saltanat sisteminin kurumu dışındaki bütün kurumlarını, kanunlarını, büyük çapta yönetim kadrolarını devralmıştır. Hattâ o kadar ki, yeni rejimin başına geçen ilk Şef de, önceki saltanat rejiminin vatandaşı ve onun tarafından eğitilip, onun ordusunda paşalık rütbesine kadar getirilmiş bir kişidir. Dahası, 23 Nisan 1920’de Ankara’da açılan ilk Meclis, İstanbul’un işgali dolayısıyla Meclis-i Meb’usân’ın, görüşmeyi yarıda bıraktığı kanun lâyihasını/ tasarısını kalınan yerden görüşmeye devam etmiştir, oradan gelen mebuslar ve yenileriyle..

Yani,  kurulan yeni bir devlet söz konusu değildi; değişen sadece rejimdi. Rejim ise bir devletin olmazsa olmaz 3 temel unsurundan, Halk, Ülke ve Yönetim Mekanizması’ndan sadece bu sonuncusudur.

***

Ama bir rejimin reorganizasyonu- restorasyonu denilebilecek yeni düzenlemeler bir yeni devlet kurulması olarak nitelenmesine karşı geliştirilen söylemler, gerçekte ‘fikirlerin hürr olduğu’ gibi bir görüntüye rağmen, zihinlerin hâlâ kelepçeli olduğunu ve zihinlerdeki vesayetin hâlâ hükümfermâ olduğunun göstermekte ve her kademeden ilginç, tuhaf ve mantıkî temeli olmayan açıklamalar yapılmakta..

Kaldı ki, devlet, ülke ve millet’in birlik ve bölünemezliği anlatılmak istenirken, vurgulanan teklik beyanları, herhalde, ‘derin devlet’ gibi vesayet rejimlerine ve paralel rejimyapılanmalarına işaret mahiyetindedir; aksi halde, 'mâlumu ilâm’ kabilinden olur. Çünkü rejim, ülke vebayrak, devlet hâkimiyetinin işareti olarak zâten tektir.

***

Bu zihnî kelepçelerden kurtulmak ümidiyle..

stargazete