Filistin askısındaki namaz

Ahmet Taşgetiren

Bu Pazar yazısında bir namaz yaşanmışlığı paylaşalım istedim:

“Gardiyanların ayak sesleri koğuşun kapısında son buldu, getirdikleri genç bir mahkûmu bıraktılar ve gittiler. Yeni gelen genç içeridekilere selam verdi ve kendisine gösterilen boş yere oturdu. Koğuştakiler ona hoş geldin, geçmiş olsun dediler. İçlerinden en yaşlı ve olgun olanı gencin yanına yaklaştı ve ona ilgi gösterdi, bir anlamda sahiplendi. Çünkü selam verişinden ve simasından bu gencin nasıl biri olduğunu hemen anlamıştı. Genç oldukça yorgun ve bitkin görünüyordu, epeyce bir müddet konuşmadı. Daha sonra yaşlı adamdan bir seccade istedi ve kıblenin ne taraf olduğunu sordu. Sonra kalktı ve yavaş yavaş ikindi namazını kıldı. Yaşlı adam gencin namazını bitirmesini bekliyordu, onunla enine boyuna tanışmak istiyordu. Fakat genç ikindi namazını bitirdiği halde daha namaz kılmaya devam ediyordu, sonunda bitirdi ve yerine geçip oturdu. Yaşlı adam biraz daha yanına yaklaştı.

-Nedir o fazladan kıldığın namaz? Biliyorsun ikindi namazından sonra kılınan nafile bir namaz yoktur? Delikanlı bir müddet cevap vermedi, daha sonra sakin bir sesle:

-Kaza namazı, dedi.

-Ne zaman kazaya bırakmıştın? dedi yaşlı adam. -Gözaltındayken, dedi. Çok yavaş bir şekilde söyledi bunu, daha sonra da gözleri uzaklara dalıp gitti. Yaşlı adam onu konuşturarak ve bir şeyleri hatırlatarak üzmek istemiyordu. Fakat yine de kendine hâkim olamadı.

-Ne kadar tuttular göz altında?

-Yirmi dokuz gün.

-Allah Allah, yirmi dokuz gün öyle mi? -Evet, yirmi dokuz gün. O yirmi dokuz günlük namazımı kaza edeceğim.

-Kılamamışsındır, kıldırmamışlardır herhalde? Delikanlı bir müddet sustu ve sonra yaşlı adama döndü:

-Aslında namazlarımı kıldım, bir tek vaktimi bile kaçırmadım fakat...

-Fakat ne?

-Fakat namazın şartlarını yerine getiremedim, hep eksikti. Çoğu zaman abdest alamadım, teyemmüm ettim.

-Olsun, teyemmümle olsun, kabul değil mi?

-Fakat toprak bulamadım teyemmüm edecek, bazen beton duvara, bazen de demir kapıya ellerimi sürerek teyemmüm ettim, kabul olur mu?

-Ne demek kabul olmaz, elbette olur.

-Kıbleyi de bilmiyordum, rica ettim söylemediler. Hem bu arada namazın diğer rükünlerini de yerine getiremiyordum, askıdaydım, hem ellerim hem ayaklarım bağlıydı, çoğu zaman zorla rükua gidebiliyordum, hele hiç secde yapamıyordum.

-Olsun, olsun yine de kabuldür senin kıldığın bu namaz, dedi yaşlı adam. Fakat ses tonu gittikçe değişiyor, ağlamaklı bir hal alıyordu.

-Sen öyle hep kabul kabul diyorsun ama... dedi ve bir müddet sustu genç adam. Daha sonra değişik bir ses tonuyla devam etti.

-Biliyor musun, gözaltında bulunduğum o yirmi dokuz günün on beş günü anadan üryandım, çırılçıplaktım, soymuşlardı beni. Yalvarıyordum onlara, ne olur Allah için bir tek külotumu bana verin, hiç olmazsa namaz kılacağım vakit verin diyordum fakat vermiyorlardı. İşte o şekilde kıldım namazlarımı. Mümkün olduğu kadar toparlanıp avret yerlerimi örtmeye çalışıyordum. Fakat bazen onu da yapamıyordum, bu şekilde namaz kılıyordum...

Ortalığı epeyce bir müddet sessizlik kaplamıştı, delikanlı yaşlı adamdan cevap bekliyordu, bu namazları kaza etmesi gerekmiyor muydu? Yaşlı adam kafasını kaldırdığında göz yaşlarının baştan sona yüzünü ıslattığını gördü, ağlıyordu, ağlıyordu. Sonra birden doğruldu, delikanlının omuzlarından kuvvetlice tuttu ve kendine çekti:

-Bana bak delikanlı! Anlıyor musun, o namazları asla kaza etmeyeceksin. O namazları alıp Allah’ın huzuruna varacaksın. “Allah’ım, sana bunları getirdim” diyeceksin. Biliyor musun, belki hayatında kıldığın en önemli namazlar, senin bu namazların olacak.

Yaşlı adam sordu adın ne? Nerelisin? Ne iş yaparsın? Suçun ne delikanlı ?

Adım Muhsin Yazıcıoğlu. Suçum...”

Bu yaşanmış hikayeyi, Abdullah Kılıç’ın yeni çıkan “Yetmişlerin Türkiyesi’nden Bir Gençlik Hatıratı” isimli eserinden aldım. O da Mehmet Göktaş’ın Doğru Haber gazetesindeki 1 Şubat 2013 tarihli yazısından almış. (s. 226-228)

25 Mart şehadetinin yıldönümü idi. Muhsin Bey’i rahmetle anmaya vesile olsun. Abdullah Kılıç’ın kitabı, bir dönem gençliğinin acılarına, heyecanlarına, bilinçlenme süreçlerine ışık tutuyor. O dönemleri yaşayan herkesin kendisinden bir şeyler bulabileceği kitap, gençlere yönelik hayat dersleriyle de dolu.

Hepsi bir yana, şu namaz olayı tüyleri ürpertecek kadar derin anlamlar taşıyor.