Filistin yerine İran'a kafa yormak İsrail'e kolay geliyor
Yetkililere göre, İsrail her zamanki gibi 'varlığına yönelik' bir tehditle karşı karşıya; İran nükleer güç olacak, Hamas ve Hizbullah direnişi sürdürüyor. Peki bunların hiçirinin 40 yıllık işgal ve zulümle ilgisi yok mu?
İsrail'in İran'ı dünya finans piyasalarından yalıtmayı amaçlayan ve eski başbakan Binyamin Netanyahu'nun Londra seyahatiyle başlayan kampanyası, Ortadoğu'nun yaşlılıktan kırışmış, savaş yaralarıyla dolmuş yüzüne yeni bir savaş cephesi daha açıyor. İlk hamle Tahran'la doğrudan ticaret ilişkisi olan şirketlere yatırım yapan Batılı emeklilik fonlarına yönelik. Ayrıca İran lideri Mahmud Ahmedinecad aleyhine, İsrail'in haritadan silinmesi gerektiğini söylediği için, Cenevre soykırım konvansiyonundan hareketle bir dava açılacak.
Ancak uranyum zenginleştirmeye devam etmekle dünyaya kafa tutan İran liderine asıl saldırı, bundan daha geniş ve derin kapsamlı olacak.
Bu hafta Herzliya'daki konferansa katılan üst düzey İsrailli savunma ve istihbarat analistlerinin tümü, Ortadoğu'nun geleneksel siyasi haritasının değişmekte olduğu konusunda hemfikirdi. Onlara göre İsrail'in anlaşmaları bulunan Arap devletleri Mısır ve Ürdün'ün etkisi gittikçe azalıyor.
İran ve Türkiye bölgesel süper güçler olarak yükselişte. Pan-Arabizmin yerini, İsrail'in Batı Şeria işgaline direniş ideolojisi olarak İslamcılık alıyor. Bu direniş hareketinin öncüsü artık Fetih ve Filistin Kurtuluş Örgütü değil; yerine kökü Mısır'daki İslamcı Müslüman Kardeşler'e dayanan Hizbullah ve Hamas geldi. İki militan grup da, zayıf Lübnan ve Filistin devletlerinde asimetrik savaş yürütüyor. İkisinin de tepesinde maaşlarını ödeyen ve onları yöneten İran var. O İran ki, İsrail istihbaratına göre geleceğin nükleer güçlerinden biri olacak.
İran nükleer bombaya ne kadar yaklaşırsa yaklaşsın, İsrail askeri çevrelerinin bu uzlaşısından yine o bildik sonuç doğuyor: İsrail bir kez daha 'varlığına yönelik tehdit'le karşı karşıya. Bunu 1948'den beri defalarca gördük. İşte yine, bir kez daha, acımasız ve mantıksız bir düşman (bu seferki Farsi), İsrail'in yok edilmesi çağrısı yapıyor. İşte yine İsrail ayağa kalkıp varlığını korumak için savaşmak zorunda, ne de olsa 1938'de yaşananları unutmadık, değil mi? Ve yine bunların hiçbirinin, İsrail'in Filistinlilere çektirdiği veya 40 yıldır işgal ettiği topraklarla ilgisi yok.
Yine de İsrail'in elini uzatsa koparabileceği kadar yakınında duran bazı fırsatlar var. Evet, Fetih'le Hamas arasındaki satranç oyunu sürecek gibi görünüyor. Filistin'de iç savaş çıkmasa da, barış da gelmeyecek. Başkan Mahmud Abbas'ın yardımcıları, Abbas'ın milli birlik hükümeti kurmayı kabul etmesi için Hamas'a iki hafta daha tanıyacağını söylüyor. Hamas Filistin Yönetimi'yle İsrail arasındaki eski anlaşmaları tanımazsa, ki bunların arasında İsrail'in tanınması da var, ya erken seçime gidilecek ya da Abbas sıkıyönetim ilan edecek ve geçici yönetimler kuracak. Ama 'geçici'ler Filistin'de ömür boyu sürebiliyor.
Barış sürecini ilerletmenin binbir yolu var
İki durumda da İsrail'in ılımlı bir Filistin liderinin sağ kalmasında çıkarı olabilir. İsrail güvenliğini ciddi bir tehlikeye atmaksızın, barış sürecini azar azar ilerletebilir. İşe Filistinli esirleri bırakmakla başlayabilir. El koyduğu Filistin gelir vergilerinin biraz daha fazlasını serbest bırakabilir. Güvenlik bariyerinin çizgisini değiştirerek daha fazla Filistin toprağını serbest bırakabilir, ekonomik kuşatmayı kaldırmaya başlayabilir. Bunların hiçbiri risksiz değil. Tabii ki çiftçileri evleriyle zeytinlikleri arasındaki bariyerlerden geçirdiğinizde aralarına bir intihar bombacısı da karışabilir.
Gelgelelim Abbas gibi zayıf bir liderin iyice güçten düşmesine göz yummak da riskli. Küçük adımlar büyüklerin yanında silik görünür hep. Ne yazık ki İsrail için de nükleer İran üzerine kafa yormak, barış isteyen bir Filistin liderini düşünmekten kolay.
The Guardian-Radikal
(Başyazı, 26 Ocak 2007)