Filistin'de veya Filistin davasıyla ilgili olarak birbiri ardından önemli gelişmeler yaşanıyor. Fakat İslâmî hareketin güçlenmesinden rahatsız olan güçlerin hizmetindeki medya organlarının olayları sürekli çarpıtarak verdiğini müşahede ediyoruz. Görüştüğümüz insanların bize yönelttiği sorular bu konuda İslâmî camiaya mensup insanların da zihinlerinin bayağı bulanık olduğunu, medyanın olayları çarpıtmasından onların da etkilendiğini gösteriyor. Çünkü onların takip ettiği veya olaylar hakkında kaynak kabul ettiği muhtelif yayın organları da uluslar arası güçlerin hizmetindeki haber ajanslarının, zihinleri bulandırma amacına göre şekillendirip gönderdiği haberlerin birçoğunu kelimesi kelimesine yayınlıyorlar.
Biz Filistin'deki son gelişmeler hakkında gazetemizde yayınlanan günlük makalelerimizde bilgi vermeye çalıştık. Ayrıca Özel FM'de 15 Haziran Cuma akşamı yayınlanan son Dünya Döndükçe programımızda tamamen bu konu üzerinde durduk. Programımız muhtelif haber sitelerinde de sesli olarak yayınlandı. Bundan dolayı da ilgi gösteren Web sitelerinin ve radyoların yetkililerine buradan şükranlarımı arz etmek istiyorum.
Hadiseler oldukça hızlı geliştiğinden ve zihinleri bulandırma amacına yönelik medya faaliyetleri de hız kazandığından konu hakkında bizim vereceğimiz bilgilerden istifade edebileceklerini umduğumuz tüm okuyucularımızı son olaylar hakkında da biraz ayrıntılı olarak bilgilendirmeyi zorunlu gördük. Günlük yazılarımızın bu konuda yeterli olmadığına kanaat ettiğimizden böyle bir dosyayla siz değerli okuyucularımızı aydınlatacağını umduğumuz bazı ayrıntılı bilgileri ilginize sunmak istedik.
Zihinlerin İşgali Toprakların İşgalinden Tehlikelidir
Biz bunu daha önce de yazılarımızda vurgulamıştık. Zihinlerin işgali insanların hadiselere doğru bir bakış açısıyla bakmalarını ve doğru teşhis koymalarını engeller. Toprakların işgaliyle belki mülklerinize el konur, ama zihinlerin işgaliyle kişiliklere el konmaktadır. Bu sebeple çağımızda emperyalizmin hizmetindeki medya organlarının, ellerine otomatik silahlar verilerek cepheye sürülen askerlerden daha tehlikeli olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz.
Ne yazık ki uluslar arası Siyonizm bir yandan Filistin topraklarını işgal altında tutmak için bütün yollara başvururken diğer yandan gerek doğrudan kendi hizmetinde çalışan ve gerekse kendisine destek veren emperyalist güçlere hizmet eden medya organları bilhassa haber ajansları vasıtasıyla kitlelerin zihinlerini işgal edebilmek için daha büyük gayretler sarf ediyor. Bu yüzden de son dönemde özellikle Gazze ve Batı Yaka (Batı Şeria) bölgelerinde yaşanan olaylar hakkında kafalarda gerçeklerle örtüşmeyen kanaatler oluşuyor. Haklı haksız, zalim ise mazlum gösteriliyor.
Ne kadar ilginçtir ki Siyonizmin ve emperyalizmin hizmetindeki fitneci grup Gazze'den tasfiye edildikten sonra bu bölgeye her şeyden önce can güvenliği geldiği, fitnecilerin İsrail vasıtasıyla Batı Yaka'ya nakledilmesinden dolayı anarşi, şiddet ve korku o bölgeye taşındığı halde medya durumu tamamen ters çevirerek kamuoyuna yansıtıyor. Fitnecilerin Batı Yaka'da sergiledikleri vahşeti el-Fetih'in orada hâkimiyeti ele geçirme çabası olarak yansıtırken insanların Gazze'den kaçmaya çalıştıkları iddiasını sıkça gündeme getiriyor. Maalesef bu yöndeki iddialar ve haberler İslâmî camiayı temsil iddiasındaki haber organlarına da yansıyabiliyor. Çünkü çoğu zaman uluslar arası emperyalizmin hizmetindeki ajansların gönderdiği haberleri bir süzgeçten geçirme ihtiyacı duymuyorlar.
Kavramlardaki Saptırmalar ve Teşhis Hataları
Gelişmelerin yansıtılmasındaki hatalar kavramlarla ve nitelendirmelerle başlıyor. Örneğin olayların bir iç çatışma, kardeş kavgası ve hatta HAMAS - el-Fetih çatışması olarak yansıtılması isabetli değildir. Filistinliler arası bir kavga söz konusu olmasından dolayı "iç çatışma" nitelemesi yapılıyor olabilir. Ama işin gerçeğinde olayların patlak vermesine sebep olan fitne gürûhunun mensupları gerçekte işgalci Siyonist devlet hesabına çalıştıklarından bu olaylar bir iç çatışmadan ziyade düşmanın içerideki adamlarıyla, onlara "artık durun" demekten başka çözüm bulamayanların çatışmasıdır. Düşmanın içerideki adamlarının etnik kimlik yönünden "Filistinli" olmaları "kardeş kavgası" nitelemesine sevk etmektedir. Ama vatanlarını müdafaa edenlerle aynı ulusal kimliği taşıdıkları halde üç kuruşluk dünya çıkarı için vatanlarını satıp düşmana çalışan ihanet çeteleri tarihte her zaman olagelmiştir. Böyle ihanet çetelerini nasıl kardeş olarak niteleyebiliriz? İhanet çetesinin el-Fetih hareketi içinde kendine barınak bulabilmiş olması bu hareket açısından büyük bir şanssızlıktır. Bu şanssızlığın en önemli olumsuz neticelerinden biri de işte böyle bir çeteye karşı verilen mücadelenin HAMAS - el-Fetih çatışması olarak yansıtılmasıdır. Gerçekte el-Fetih düşünce ve siyasi çizgi olarak HAMAS'tan farklı olsa da Filistin'in özgürlük mücadelesinin bir parçasıdır. İhanet çetesi Gazze'den tasfiye edildiği halde el-Fetih orada çalışmalarını sürdürüyor ve bu hareketin yetkilileri yaptıkları açıklamalarda HAMAS'tan değil ihanet çetesinden şikâyetçi oldu. İhanet çetesinin silahlı militanları işgalci Siyonist devletin kontrolünde Batı Yaka'ya nakledilmeden önce de orada el-Fetih örgütü vardı. Ama HAMAS mensuplarıyla herhangi bir kavgası yoktu. Fitneciler nakledildikten sonra Gazze'deki kargaşayı aynen oraya taşıdı, insanları katletmeye, evleri yakmaya, ortalığı ateşe vermeye başladılar.
İşte bu gibi niteleme hataları sonuçta teşhis hatalarına sebep olmaktadır. Teşhis hataları ise ya olayların yanlış bir şekilde algılanmasına ya da haksız suçlamalar yapılmasına yol açmaktadır.
Olayların Yansıtılmasında Kullanılan Üslûp
Zihinlerin bulandırılmasına sebep olan en önemli etkenlerden biri de olayların yansıtılmasında kullanılan üslûp ve seçilen ibarelerdir. Örneğin bir haberde "dün akşam Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas'ın binasını işgal eden HAMAS militanları bugün de merhum lider Yaser Arafat'ın evini yağmaladılar" deniyor. İfade aynen İslâmi camiayı temsil eden medya organlarında da yer alıyor. Filistin devletinin olmadığı dünyada "Filistin Devlet Başkanı" nitelemesindeki ve Yasir ismine yabancı kaldığı için Batılı kaynaklardan ithal ettiği Yaser ismindeki hatayı Türkiye medyasının cehaletine sayalım. Militan, işgal ve yağmalama kelimeleri karalama amaçlı olarak özenle seçilmiş kelimeler. Ama ne yazık ki İslâmî duyarlılığa sahip olduğunu düşündüğümüz medya organlarındaki yetkililerin bile gözlerine batmamış. Oysa ortada ne militan, ne işgal ne de yağmalama var. Böyle bir haberi yansıtan medya, Başkan Abbas'ın binasının arkasında el-Muntedâ adı verilen, dört kat bodrumu işkence merkezi olarak kullanılan binanın HAMAS mücahitleri tarafından ele geçirildiğini, orada işkence gören çok sayıda gencin kurtarıldığını duyurma ihtiyacı duymuyor. Muhammed Dahlân çetesi tarafından kaçırılmış ve "bilinmeyen bir yere" götürülmüş pek çok gencin işte bu el-Muntedâ'nın ışık görmeyen bodrumlarından çıkarılıp ailelerine teslim edildiği gerçeğini duyurmak emperyalizmin hizmetindeki medyanın işine gelmiyor. Oysa sadece bu gençlerin kurtarılması bile Dahlân çetesine karşı gerçekleştirilen operasyonu haklı kılmaya yetecek bir sebeptir. Siyonist devletin bir tek esir askeriyle tüm dünya güçleri ilgilenirken bu gençlerin orada ışık görmeyen bodrumlarda işkence gördüklerini niye hiç dikkate almak istemiyorlar?
Bir Gözü Kör Bir Kulağı Sağır Medya
Gazze'deki gelişmelerle ilgili olarak medyanın olayları sürekli çarpıttığını ve İslâmî hareketi karalamaya çalıştığını görüyoruz. İşte bir örnek: "Tek ümitleri Gazze'den kaçmak" başlığıyla verilen ve İslâmî kesime ait medya organlarına da yansıyan haberde 500 kadar Gazzeli kadın ve çocuğun bölgeden kaçmak için Erez sınır kapısına yığıldığı, ancak İsrail'in geçmelerine izin vermemesi sebebiyle orada uzun kuyruk oluşturdukları, bu kadınların ve çocukların çığlıklarının zaman zaman İsrail askerlerinin havaya kurşun sıkmalarıyla kesildiği yazılıyor. Bu haberi okuyanın aklına o insanların Gazze'de oluşan HAMAS otoritesinden kaçmaya çalıştıkları gelecek ve o insanlara baskı uygulandığını ya da oluşan korku havasından dolayı insanların kitleler halinde kaçtıklarını düşünecektir. Ama bu haberi yayınlayan medya organları, Siyonist işgal devletinin fitneci gürûha mensup silahlı çete elemanlarını Batı Yaka'ya kaçırıp orayı karıştırmalarını sağlarken eşlerinin ve çocuklarının o tarafa geçmelerini engellediğini yazsaydı okuyucunun zihninde oluşacak kanaat çok daha farklı olacaktı. HAMAS fitneci gürûhun Gazze'yi karıştırmalarına son vermek için tasfiye operasyonunu gerçekleştirdikten sonra kimseyi tehdit etmemiş, korku değil tam aksine güven havasının oluşmasını sağlamıştır. Hatta fitneci güruha mensup silahlı çetenin elemanlarını bile silahlarını bırakmaları şartıyla affetmiştir. Bu çetenin komutanlarından birçoğunu tutukladığı halde sonra serbest bırakmıştır.
Öte yandan işgalci Siyonist devlet cinayet çetesine mensup silahlı elemanları 1948'de işgal edilmiş bölgeden geçirerek Batı Yaka'ya nakletmek suretiyle fitneyi oraya taşırken o kişilerin eşlerinin ve çocuklarının geçmelerini engelleyerek onlara işkence etti. Ama HAMAS, silahlı çete elemanlarının Batı Yaka'da ortalığı karıştırmalarına rağmen onların aile fertlerine hiçbir kötülük etmedi. Kadınların kocalarının, çocukların da babalarının yanlarına geçmelerini engellemedi. Engelleyen ve eziyet eden işgal devletiydi. Eğer HAMAS'tan kaynaklanan bir sorun olsaydı Erez sınır kapısına yığılan kalabalıklar ondan şikâyetçi olurdu. Kadınlar HAMAS'a değil kendilerini ihmal eden Mahmud Abbas'a ve kocalarının yanına gitmelerini engelleyen işgal devletine kızgınlıklarını dile getiriyorlardı. Ama medya olayı tamamen ters yüz ederek yansıtmak suretiyle HAMAS'ı karalama kampanyasında böyle bir olaydan da yararlanmaya çalıştı.
Gazze'de yaşanan böyle bir olayı bile ters yüz ederek İslâmî hareket aleyhine kullanmaya çalışan medyanın, işgalci Siyonist devlet tarafından Batı Yaka'ya nakledilen fitneci çeteye mensup silahlı elemanların orada insanları katletmelerini, evleri ve dükkânları yakmalarını, hayır kurumlarını basarak mallarını yağmalamalarını ve daha nice vahşet eylemlerini görmezden gelmesi dikkat çekiciydi. Çünkü Siyonizmin ve emperyalizmin hizmetindeki medyanın bir gözü kör, bir kulağı sağırdır. İşine gelen hadiseler gören gözüne ve duyan kulağına rastlar. Onları da yukarıdaki örnekte verdiğimiz gibi çarpıtarak, asıl gerçeği gizleyerek kamuoyuna yansıtır. İşine gelmeyenleri ise ne görür ne de duyar. Çünkü onlar kör ve sağır tarafına denk gelmiştir.
Gazze'de Neden Çatışma Oldu?
Gazze'de gelinen durum sadece bir çatışma ve bir tarafın diğerine üstün gelmesi sonucu onun hâkimiyeti ele geçirmesi olgusuna indirgenmektedir. Daha önce de belirttiğimiz üzere çatışma bir "HAMAS - el-Fetih" kavgası olarak yansıtıldığından sonuç da HAMAS'ın Gazze'de el-Fetih'i alt etmesi olarak yansıtılıyor. Oysa HAMAS, Gazze'de hâkimiyeti ele geçirme ve silahlı çatışma yoluyla rakip tarafa üstün gelme gibi bir amaç taşıyor olsaydı bunu çok önceden de yapabilir ve belki önceleri çok daha hızlı bir şekilde başarabilirdi. Ama o çözümü çatışmada değil barışta, siyasî anlaşmada aradı. Barış sağlanması ve Filistinli kanının akıtılmaması için Suudi Arabistan'ın aracılık etmesini sağlama amacıyla kralın kapısını vurması, gidip Mekke'de Ka'be'nin yanında el-Fetih liderleriyle masaya oturması, Mekke Anlaşması adıyla tarihe geçen anlaşmayı bazı tavizler de vererek onaylaması sırf bu yüzdendi.
Ne var ki fitneciler her keresinde yangın çıkaran taraf oldular. Ne zaman bir ateşkes anlaşması kabul edildiyse fitneciler işgal devleti hesabına hemen o ateşkesi bozdu, ortalığı karıştırdılar. Başbakan İsmail Heniyye, Filistin halkını düzlüğe çıkarmak için dış gezi gerçekleştirdi, yardım amaçlı paralar buldu; fitneciler onu Rafah sınır kapısında silahlarla karşılayarak bir koruma görevlisini öldürdüler.
Düşünün ki siz ormanı korumaya çalışıyorsunuz. Bir yerde yangın çıkıyor hemen itfaiyeyi seferber edip o yangını söndürmeye çalışıyorsunuz. Ama birileri az ilerde yeni bir yangın çıkarıyorlar. Onu söndürüyorsunuz, bu kez arkanızda kalan bölgeden alevlerin yükseldiğini fark ediyorsunuz. Bu durumda habire yangın söndürmekle uğraşmak yerine yangın çıkaranların üzerine gitmek en mantıklısı değil midir? HAMAS'ın Gazze'de gerçekleştirdiği son tasfiye operasyonu da budur.
HAMAS'ı böyle bir operasyona zorlayan sebep ise fitnecilerin kırmızıçizgiyi iyice aşarak Başbakan İsmail Heniyye'nin evine RGB füzeleri atmaları ve işgal devletinin öldürülecekler listesine aldığı kişileri tek tek katletmeye kalkışmaları oldu. Eğer bu fitne çetesi tasfiye edilmeseydi işgal devletinin listesine aldığı HAMAS mensuplarının tümü o çete tarafından teker teker tasfiye edilecekti. Yani artık başka bir çözüm ve çıkış yolu kalmamıştı.
Darbeciler Kimlerdir?
Filistin'de İslâmî hareket, sorun çıkaran çeteyi "Darbeciler" olarak nitelendirmektedir. Bu şekilde nitelendirmesinin sebebi ise onların özgür iradeye karşı silahın gücünü kullanmak suretiyle hâkimiyeti ele geçirme, yönetime el koyma çabası içinde olmalarıdır. Filistin'de halkın özgür iradesi HAMAS'ın özerk yönetimde iktidara geçmesini istemişti. Fakat uluslar arası emperyalizm ve Siyonist işgal devleti tarafından yönlendirilen silahlı çete buna razı olmamış, halkın iradesine karşı silahın gücünü kullanmak suretiyle iktidara el koyma çabası içine girmişti. Ama HAMAS'ın önceden tedbirli davranması ve onların oyunlarını erken keşfetmesi amaçlarını gerçekleştirmelerine engel olmuştur.
Fitnenin Üzerine Gidilmesi ve Darbecilerin Hızla Dağılması
Arz ettiğimiz üzere, çıkarılan yangınların söndürülmesiyle kesin çözüme varılamayacağının, asıl çözümün yangını çıkaran fitneci gürûhun üzerine gidilmesinde olduğu anlaşılınca HAMAS'ın askeri kanadı durumundaki İzzettin Kassam Birlikleri ile İçişleri Bakanlığı'na bağlı Tenfiz Kuvvetleri tarafından ortak bir operasyon gerçekleştirilmesi kararlaştırıldı. Operasyon çok hızlı bir şekilde sonuç verdi ve silahlı çete işgal devletinin kendilerine emanet ettiği istihbarat malzemelerini hatta dokümanlarını imha etmeye bile fırsat bulamadan dağıldılar. Böyle hızlı bir şekilde dağılmaları "HAMAS - el-Fetih çatışması" nitelemesinin isabetli olmadığının delillerinden biridir. Genelde el-Fetih özelde bu hareketin askerî kanadı durumundaki el-Aksa Şehitleri Tugayları söz konusu fitneci çetenin arkasında yer almadığından bu kadar hızlı bir şekilde dağılma ihtiyacı duymuşlardır. Eğer bu bir HAMAS - el-Fetih çatışması olsaydı veya fitneci gürûhun arkasında el-Fetih'in askerî kanadı yer alsaydı çatışmaların bu kadar kısa sürede sonlandırılması ve Mahmud Abbas tarafından himaye edilen silahlı çetenin bu kadar hızlı dağılması mümkün değildi.
Fitnenin Batı Yaka'ya Taşınmasında İsrail'in Rolü
Bilindiği üzere medya tarafından "iç çatışma" olarak nitelendirilen ancak bizim bir fitneci çetenin ortalığı karıştırmasından kaynaklanan olaylar olduğunu vurgulamaya çalıştığımız silahlı çatışmaların merkezi önceden Gazze'ydi. Gazze'de bu çatışmalar yaşanırken Batı Yaka bölgesinde Filistinliler arasında bu tür olaylar yaşanmıyordu. Ama onlara karşı Gazze'de tasfiye operasyonunun başlatılması onların da çok kısa süre içinde kontrol noktalarını boşaltma zorunluluğu duymaları üzerine işgal devleti önce onları himayesine aldı, sonra 1948'de işgal edilmiş bölgeden geçirerek Batı Yaka'ya nakletti. Ne kadar ilginçtir ki Siyonist devlet normalde Gazze'de ikamet eden Filistinlilerin 1948'de işgal edilmiş bölgeden geçmelerine izin vermemektedir. Bu yüzden Gazze'de oturanlar Batı Yaka'da birilerini ziyaret etmek istediklerinde önce Mısır'a, sonra Ürdün'e sonra da Batı Yaka'ya geçme eziyetine maruz bırakılmaktadırlar. Ama fitneci silahlı çetenin elemanlarını kendi özel koruması altında 1948'de işgal edilmiş bölgeden geçirip Batı Yaka'ya nakletti. Onların nakledilmeleriyle birlikte de fitne aynen Batı Yaka bölgesine nakledilmiş oldu. İşgal devleti hesabına çalışan silahlı çete oraya geçer geçmez insanları katletmeye, adam kaçırmaya, işyerlerini ve evleri yakmaya, HAMAS mensubu tutsakların ailelerini rencide etmeye, eşlerini kaçırma teşebbüsünde bulunmaya, hayır kurumlarını basarak mallarına el koymaya ve daha nice insanlık dışı saldırı gerçekleştirmeye başladılar.
Fitnenin Batı Yaka'ya Taşınması Bir Bölünme midir?
Emperyalizmin ve Siyonist işgal devletinin çıkarlarına hizmet eden medya organlarının fitnenin Batı Yaka'ya nakledilmesi olayını da çarpıtarak dünya kamuoyuna yansıttığını görüyoruz. Bu olay Filistin içinde bir bölünme olarak lanse ediliyor. Oysa Gazze ile Batı Yaka arasında fiili bölünmüşlük zaten vardı ve bunun sebebi işgal devletinin uygulamasıdır. Yukarıda da belirttiğimiz üzere işgal devleti Batı Yaka ile Gazze arasında geçişleri tamamen kapattığından fiili bölünmüşlük de zaten gerçekleşmişti. Bu bölünmüşlük sebebiyledir ki Batı Yaka bölgesindeki parlamento üyeleri ayrı Gazze bölgesindeki parlamento üyeleri ayrı toplanmaktadır, bağlantı uydu sistemiyle veya Internet üzerinden kurulmaktadır. Batı Yaka'nın merkezi olarak kabul edilen Ramallah'ta ayrı bir hükümet ve parlamento binasının bulunmasının sebebi işte bu bölünmüşlüktür.
Fitnecilerin Batı Yaka bölgesinde biraz daha rahat hareket edebilmelerinin ve İsrail hesabına saldırılar düzenleyebilmelerinin sebebi de yine işgal devletinin uygulamalarıdır. Bu bölge ne yazık ki sözde barış süreci içinde imzalanan anlaşmalara bağlı olarak küçük gettolara ve kantonlara ayrılmıştır. Bu gettoların hepsinin giriş ve çıkışlarında İsrail askerlerinin bekletildiği kontrol noktaları bulunmaktadır. Bu kontrol noktaları işgal devletine bölgede biraz daha sıkı kontrol imkânı sağlamakta ve İslâmî Direniş Hareketi'nin askerî faaliyetini engellemektedir. Uygulanan bu sistem sebebiyle HAMAS hükümetinin İçişleri Bakanlığı'na bağlı olarak bölgede bir güvenlik mekanizması oluşturulmasına da imkân verilmemiştir.
İşgal devletinin himayesi altında Batı Yaka bölgesine taşınan fitneci silahlı çete şimdi yine işgalci askerlerin himayesi altında HAMAS'ın siyasî ve sosyal kurumlarına, aktif elemanlarına yönelik iğrenç saldırılar düzenlemektedirler. Ortaya çıkan bu durum da ne kadar ilginçtir ki emperyalizmin hizmetindeki medya organları tarafından dünya kamuoyuna fiili bölünmüşlük olarak lanse edilmektedir.
Fitneciler Batı Yaka'da Ne Kadar Güçlüdür?
Fitneci silahlı çetenin İsrail işgal güçlerinin himayesi altında Batı Yaka'da insanlara rasgele saldırmaları, evleri ve işyerlerini yakmaları, hükümet binalarını basmaları ve böylece terör havası estirmeleri medya tarafından el-Fetih'in Batı Yaka'da güçlü olmasına ve hâkimiyeti ele geçirmesine bağlanıyor. Oysa olay bir HAMAS - el-Fetih kavgası olmadığı gibi ortaya çıkan durum da el-Fetih üstünlüğünden ya da hâkimiyeti ele geçirmesinden ileri gelmiyor. İddia edildiği gibi Batı Yaka'da el-Fetih güçlü olsaydı belediyelerin de onun elinde olması gerekirdi. el-Fetih'in kalesi olarak bilinen Nablus'ta bile Belediye Meclisi sandalyelerini ve başkanlığı HAMAS kazanmıştır. Kaldı ki son gelişmeler neticesinde ortaya çıkan durum bir el-Fetih hâkimiyeti değil fitneci silahlı çetenin eşkıyalık yoluyla hâkimiyeti ele geçirme çabasıdır. Ona bu imkânı veren iki etken var: Birincisi işgal devleti askerlerinin bölgede çok sık aralıklarla kontrol noktaları oluşturmuş olmaları ve bu noktaların direnişçi mücahitlerin hareket imkânlarını iyice daraltması. İkincisi de yine aynı sebepten dolayı meşru hükümetin İçişleri Bakanlığı'na bağlı Tenfiz Kuvvetleri'nin bu bölgede yapılandırılamamış olmasıdır. Halk nezdinde ise yine HAMAS güçlüdür. Fitneci çetenin insanlık dışı saldırılarının ve işgal devletinin onları himaye etmesinin halkta nefret uyandıracağı, bunun da HAMAS'a desteği artıracağı da kesindir.
Gazze'de Kaos Değil Güven Ortamı Oluştu
İslâmî hareketin güçlenmesine ve etkisini artırmasına tahammül edemeyen emperyalizm onun tüm başarılarını ters yüz etmeye böylece akı kara karayı ak göstererek yansıtmaya çalışıyor. Bundan dolayı fitnecilerin tasfiyesi için yapılan operasyondan sonra emperyalizme hizmet eden yayın organlarında verilen haberlerin birçoğunda Gazze'ye kaos ve anarşinin hâkim olduğu iddia ediliyordu. Oysa söz konusu operasyondan sonra Gazze kaos ortamına değil güven ortamına girmiştir. 14 Haziran Çarşamba gecesi fitnecilerin elindeki son nokta olan ve işkence merkezi olarak kullanılan el-Muntedâ'nın da kurtarılmasından sonra halk ertesi günkü Cuma'yı çifte bayram olarak kutladı. Gazze ahalisi uzun süreden beri ilk kez Cuma namazına güven içinde gidiyordu. Çünkü artık fitnecilerin camilerini basacağı, imamlarını öldüreceği, insanlar namaz kılarken üzerlerine kurşun sıkacakları veya camiden çıkan gençleri "bilinmeyen bir yere" kaçırıp sonra da el-Muntedâ'nın yerin altında kalan dört kat bodrumunun en alt katına indirip işkence edecekleri endişesi yoktu.
Asıl Kaos ve Anarşi Batı Yaka'da
Yukarıda verdiğimiz bilgilerden anlaşılacağı üzere asıl kaos, anarşi ve terör Batı Yaka'dadır. Bunun da sebebi işgal devletinin himayesi altında fitnecilerin dolayısıyla fitnenin oraya taşınması, yine onların himayesi altında fitnecilerinin kendilerinden isteneni yerine getiriyor olmalarıdır.
Meşru Hükümete Karşı Abbas Cuntası
Halkın büyük bir teveccühü ile parlamentoda özerk yönetim kurmaya imkân verecek çoğunluğu elde eden HAMAS'ın öncülüğünde oluşturulan ulusal birlik hükümeti Filistin halkının şu anki meşru ve geçerli hükümetidir. Filistin anayasası "olağanüstü hal hükümeti" diye bir şeyden söz etmiyor ve başkana böyle bir hükümet oluşturma yetkisi de vermiyor. Dolayısıyla Başkan Abbas'ın Sâlim Feyyaz'a Batı Yaka bölgesinde kurdurduğu hükümet Anayasal meşruiyeti olmayan, halk desteğinden yoksun, tamamen dış güçlerin dikte etmesiyle oluşturulmuş gayri meşru bir cunta hükümetidir.
"Demokratik Batı (!)" Abbas Cuntasının Yanında
Batı'nın demokrasiyi adeta bir yönetim tabusu haline getirdiğini ve tüm dünyaya demokrasi ihraç etme, aynı zamanda bu sistemin bekçiliğini yapma iddiasında bulunduğunu hepimiz biliyoruz. Ama yine biliyoruz ki Batı acıkınca, acımadan putunu yiyebilmekte ve kendi tabusunu yıkabilmektedir. Filistin'de de İslâmî hareketin başarısını istemediğinden önce halkın seçtiği kadronun oluşturduğu hükümete karşı uluslar arası ambargo uyguladı. Şimdi de Abbas Cuntası tarafından oluşturulan, halk desteğinden yoksun, Anayasal meşruiyeti de olmayan hükümete destek vermekte, bu hükümetin üstünlük sağlaması için ekonomik yardım vaadlerinde bulunmaktadır.
Bu noktada "bölünme" konusuna da bir kez daha temas etmek istiyoruz. Ortaya çıkan durum eğer bir bölünme ise bunun sebebi işgalci düşmanın hesabına çalışan fitneci gürûhu tasfiye eden HAMAS değil Abbas Cuntası kanalıyla ikinci bir hükümet oluşturulmasını isteyen, sonra onu meşru gösterip asıl meşru hükümeti köşeye sıkıştırmaya çalışan emperyalist güçler, bu güçlerin bünyesi içinde yer alan ABD ve Avrupa ülkeleridir.
Siyonizmin Desteği Abbas Cuntasının Kimliğini de Ortaya Koyuyor
Filistin'de yaşanan son olaylar aslında iyi düşünebilenler ve aklî muhakeme güçlerini kullanarak olayları tahlil edebilenler açısından akla karanın ayrışmasına da vesile olmuştur. İşgal devletinin fitnecileri kendi himayesi altında 1948'de işgal edilmiş bölgeden geçirip Batı Yaka'ya nakletmesi onların kimin hesabına çalıştıkları hakkında herhangi bir şüpheye mahal bırakıyor mu? Şimdi işgal devletinin ve onun arkasında duran emperyalist güçlerin Mahmud Abbas'ı açık çekle desteklemeleri, ona tepeden inme alternatif cunta hükümeti kurdurmaları ve Siyonist devletin tüm dostlarından Abbas'ın yanında yer almalarını istemesi onun nerede durduğunu, kimin çıkarlarına hizmet ettiğini anlamamıza imkân vermiyor mu?
Olmert'in bir itirafı da zaten her şeyi ikinci bir delile ihtiyaç bırakmayacak kadar açık ve net olarak gözler önüne seriyor. O, 16 Haziran Cumartesi sabahı yaptığı bir açıklamasında Gazze'deki Dahlân çetesinin çökmesini Güney Lübnan'da Antuvan Luhad komutasında oluşturulan Güney Lübnan Ordusu (SLA)'nun çökmesine benzetti. Bilindiği üzere SLA Güney Lübnan'da Hizbullah mücahitlerine karşı İsrail işgal güçlerine destek vermek ve bir tampon güç görevi görmek üzere kurdurulmuştu. 2000 yılında işgal devleti Güney Lübnan'dan çekilmek zorunda kalınca SLA milislerinin tümü işgal devletinin himayesine sığınmak zorunda kalmıştı. Doğrusu Olmert de ilk kez böylesine gerçekçi ve samimi bir itirafta bulunuyordu.
İslâmî Hareket Batı Yaka'dan Vazgeçmiş Değil
Olayların yansıtılmasında öne çıkan bir iddia da İslâmî hareketin fiili bölünmüşlüğe razı olarak Batı Yaka'yı el-Fetih'e terk ettiği iddiasıdır. Birinci olarak HAMAS, Filistin'in özgürlüğü ve bağımsızlığı mücadelesinde el-Fetih'le veya herhangi bir örgütle iktidar kavgası vermiyor. Onun mücadelesinin amacı Filistin topraklarını işgalden kurtarıp özgürlüğüne ve İslâmî kimliğine kavuşturmaktır. İkinci olarak HAMAS için 1948'de işgal edilmiş bölge de dâhil olmak üzere Filistin toprakları bir bütündür. Bir karışından bile vazgeçilmesi söz konusu değildir. Batı Yaka'da ortaya çıkan durum ise işgal güçlerinin kurdukları mekanizmadan kaynaklanmaktadır. HAMAS'ın asıl hedefi işte bu mekanizmanın etkisiz hâle getirilmesidir. Silahlı fitne çetesi şimdilik Batı Yaka'da halkın elinin kolunun bağlı olmasından, tüm şehirlerin ve kasabaların işgalciler tarafından kuşatmaya alınmış olmasından, işgalcilerin yollara sık aralıklarla barikatlar, kontrol noktaları kurmuş olmalarından yararlanmaktadır. Fitne çetesi işgalci askerlerin hesabına Filistin halkının tepesinde bir balyoz olmaya niyetlidir. Ama bu durum böyle sürecek değildir.
Siyonizmin, Emperyalizmin ve Kukla Yönetimlerin Telaşı
İşgalci Siyonist devlet Gazze'nin içinde oluşturduğu fitne çetesine bayağı güveniyor ve bu kadar hızlı çökeceğini tahmin etmiyordu. Bu yüzden de ona çok şey emanet etmişti. Onun için en değerli olanları da fitne çetesinin eline verdiği silahlar, istihbarat faaliyetlerinde kullanılacak malzemeler ve hepsinden de önemlisi bilgi dokümanlarıydı. Fitne çetesi bunların tümünü terk edip kaçtı. Bu yüzden Siyonist devlet ve onunla işbirliği içindeki güçler hayli telaşlı durumdalar. Yoksa Abbas'ın siyasi çıkarları, Filistin'in özerk yönetiminde meydana gelen bölünme vs. onları hiç ilgilendirmiyor.
Siyonist devleti, emperyalist güçleri ve kukla yönetimleri en çok telaşlandıran gelişmelerden biri de Filistin'deki İslâmî hareketin kınayanların kınamasına aldırış etmeden kararlılıkla yoluna devam etmesinin İslâmî oluşumlara güç ve cesaret kazandırmasıdır. Bugün artık biliyorlar ki İslâm dünyasının herhangi bir yerinde özgür ve dürüst bir seçim yapılacak olsa kazanacak olan İslâmî teveccüh sahipleridir. Bu yüzden artık teoride yine demokrasiden söz etseler de uygulamada cuntacı, darbeci politikalara destek veriyorlar. Ama görüyorlar ki İslâmî hareketin kararlı mücadelesi darbecileri de geri adım atmaya zorluyor. İşte bu kararlılığın diğer ülkelerdeki cuntacıları ve darbecileri de zorlayacağından korkuyorlar.
Filistin Direnişi Emperyalizme Karşıdır
Bugün Filistin'de bir bölgede İslâmî Direniş'in fitneyi ezerek kontrolü ele alması üzerine tüm emperyalist güçlerin aynı safta toplanması ve adeta alarm verilmiş gibi harekete geçmeleri bizim yıllardan beri ortaya koymaya çalıştığımız bir gerçeği teyit ediyor: Filistin'de direniş sadece Siyonist işgale karşı değil çağdaş emperyalizme karşıdır. Dolayısıyla orada kazanılacak zafer sadece Siyonist işgale karşı değil tüm insanlığın tepesinde boza pişiren müstekbir güçlere karşı olacaktır. Aynı zamanda Filistin İslâm dünyasının aynasıdır. Oranın özgürlüğü ümmetin özgürlüğüne giden yolda en önemli dönüm noktası olacaktır. O halde gelin ey iman edenler, Filistin'de iman ve kararlılıkla verilen mücadeleye sahip çıkalım, ona destek verelim, emperyalizmin ezmeye çalıştığı bu direnişe güç katalım.
Hepimiz Bir Şeyler Yapabiliriz
Sıkça karşılaştığımız bir sorudur: "Filistin için ne yapabilirim?" Aslında hepimiz bir şeyler yapabiliriz. İnsanları doğru bilgilendirme çabalarına katkıda bulunmak da Filistin için bir şeyler yapmaktır. Yanlış bilgilendirme yaparak emperyalizmin çıkarlarına hizmet eden medya organlarını hatalarından dolayı uyarmak, bu işi kasten yapanlara tepki göstermek bir katkıdır.
Filistin davası için ne yapacaklarımıza karar verirken ne yapabileceklerimize bakalım. Küçük katkıları basit gördüklerinden dolayı büyük şeyler yapma iddiasıyla öne çıkan, onu da yapamayınca "bir şey yapamıyorum" mazeretine sığınan çok insana rastlıyoruz. Yapabileceklerimizi yaptık mı ki yapamadıklarımızdan dolayı kendimizi mazur görüyoruz. Örneğin Filistin direnişini yalan ve asılsız haberlerle, çirkin haber üslûplarıyla karalamaya çalışan medya organlarına ya da mensuplarına kaç kere tepki gösterdik ya da uyarıda bulunduk? "Bu akşam bir Filistinli yetim çocuğa yemek vereyim" diyerek bir çocuğun karnını doyuracak kadar parayı kenara koyup sonra da toplanan paraları o yetimlere ulaştırmanın yolunu araştırdık mı?
Hepimizin mutlaka yapabileceği bir şeyler vardır. Yeter ki yapmanın yollarını arayalım. Önemli olan gönül vermek, o davaya sahip çıkmaktır. O insanlar mazlumdur. Hem işgalin, hem de emperyalist güçlerin hizmetindeki medya organlarının iftiralarının mazlumudurlar. Hiç olmazsa o iftiralara göre zihinlerimizdeki kanaatleri şekillendirerek medya zulmüne ortak olmayalım. Bu bile Filistin davası yararına bir şey yapmaktır