Geçen gün “Siesta, Fiesta, Futbol” diye başlamıştım bu konuya, araya Bayram namazı konusu girdi. Ardından Başbakanın demokratikleşme paketi..
Bugün kaldığım yerden devam edeceğim..
Bakıyorum İnönü Stadyumu konusunda bizim Gezici çevreciler(!)den “çıt” yok..
Birileri hâlâ konuyu “çevre” konusu zannediyor sanki! Ama birçok kişi oynanan oyunun farkına vardı.. Birileri inadına bu kirli oyunu görmek istemiyor. O zaman görmemeye devam edecekler demektir..
Konumuza geri dönecek olursak, İstanbul’da futbol karşılaşmaları işgal yıllarında başladı. 1910’lu yıllardan başlayarak 1928’e kadar eski Union Club Stadı’nda, 1929-1947 arasında da Fenerbahçe Stadı ile Taksim Topçu Kışlası avlusunda yapılan Taksim Stadı’nda oynanmaktaydı. İlginç değil mi, Taksim Topçu Kışlası, “Topçu”ların mekan tuttuğu bir yer aslında. Yani Gezi Parkı ile İnönü Stadyumu arasında ilginç bir bağ var..
Wikipedia’ya bakarsanız daha fazla bilgi bulabilirsiniz bu konuda. “İstanbul’daki ilk statlar ahşap ve tek tribünlü Fenerbahçe ve Beşiktaş ile Ortaköy arasındaki ilkel görünümlü Şeref Stadı’ydı. Taksim Kışlası’yla birlikte buradaki top sahası da kaldırılınca, İstanbul’a büyük ve modern bir stat yapımı önem kazandı.” Burada biraz durmak gerek.. “1939’da İtalya’dan davet edilen ve bu konuda uzmanlığı bulunan dünyaca ünlü stadyum mimarı Paolo Vietti Violi, mimar Fazıl Aysu ve mimar Şinasi Şahingiray’la birlikte stadyum için seçilen Dolmabahçe Sarayı’nın eski Has Ahırlarının bulunduğu yere uygun bir plan hazırladı. Stadın temeli, Mustafa Kemal’in ölümünden bir yıl sonra, İsmet Paşa zamanında, paraya kendi resmini bastırdığı yıllarda, 19 Mayıs 1939’da atıldı.”
Neymiş? Burası Dolmabahçe Sarayı’na ait bir alanmış..
Aslında Vietti’nin projesi tam olarak da uygulanmamış..
Fransız konsolosluğunun hemen yanındaki ucube görünümlü, teneke borudan minaresi ile Beyoğlu Gümüşsuyu Mahallesindeki Taksim Mescidi, cami karşıtlarının kin ve öfkesinin eseri yıkık dökük haliyle bir utanç abidesi gibi duruyor.. Taksim Mescidi öte yandan Beyoğlu’nda “öz yurdunda garip, öz vatanında parya” muamelesi gören bir halkın inançlı ve kararlı direnişini temsil ediyor.. Aslında bütün bu olayların arkasında Beyoğlu’nun Müslüman kimliğine karşı itirazı olanların direnişi sözkonusu. İş gelip “Taksim Camii” meselesine dayanıyor! İslam’a “irtica”, Müslümanlara “mürteci” diyen, İmam Hatip, Kur’an kursu düşmanı, ezanı aslından saptıran, camileri ahır yapan iradenin avukatlığını üstlenenlerin bir meydan okuması gibi sanki bu olaylar!
Gezi Parkı eylemlerine katılanlar, CHP’liler ya da kendilerine “Taksim Platformu” adı verenlerden hiç kimsenin hiçbir zaman bu konuyla ilgili hiçbir irade ortaya koymamaları ilginç değil mi?
Bakın Taksim’deki Hüseyin Ağa Camii yıllardır kapalı. Sebebi hemen yanındaki Demirören AVM/Arkitera.. Hem camiden daha yüksek, hem de AVM inşası sırasında bir tarihi eser ve Beyoğlu’ndaki, mimari açıdan eli yüzü düzgün tek cami hasar görüyor ve kullanılamaz hale geliyor, ne Mimarlar Odası’nın sesi çıkıyor, ne TUMOB’un.. Çevreciler ise suskun! Şimdi sıkı durun: Tam 22 yıldır Taksim’de enkaz halinde duran Park Otel’in en üstteki üç katı yıkıldı. Neden derseniz, Alman konsolosluğu tarihi eser sayıldığı için, onun yanında yapılacak bir binanın ondan daha yüksek olmaması gerekir..
Ağa Camii Beyoğlu’nda İstiklâl Caddesindedir. H.1003/ Miladi 1594 yılında Galatasaray ağası Şeyhülharem Hüseyin Ağa tarafından yaptırılmıştır. II. Mahmud 1834 yılında camiyi onartmıştır. Gümüşsuyu’nda Alman konsolosluğu ise 19.YY eseri. Ağa Camii, Alman konsolosluğundan 300 yıl daha eski, ama durum ortada. Taksim Platformu bunu da görmüyor. AVM karşıtı Gezicilerin de bu konuda sesleri çıkmıyor her nedense!.. Bu da bunların kimlik ve niyetlerini anlamak için bir ipucu olabilir..
Mabedler tarihi eser statüsünde ama, sözkonusu olan cami ise ve mekan Taksim ise birileri için ilgilenmeye değer bulunmuyor her nedense ve nasılsa. Taksim Mescidi bu açıdan buna güzel bir örnek!
Süzer Plaza The Ritz Carlton’un nasıl yapıldığını biliyorsunuz değil mi? Hatırlayın, o otel oraya nasıl dikildi. Mesut Yılmaz, 28 Şubat post modern darbecilerinin gölgesinde bağırttıra bağırttıra, “ön görünüm” filan dinlemeden, Büyükşehirden vize alamayınca, ilçe sınırlarını değiştirip sol bir belediyeye bağlayıp, bu yapıyı oraya diktiler de, kimsenin sesi çıkmadı..
Taksim Topçu Kışlası ne zaman yıkıldı biliyor musunuz? 1940’tan sonra, tek partili yıllarda İstiklal Caddesi’nde yeni bir düzenleme bahanesi ile, hem Vali ve hem de Belediye Başkanı olan Lütfi Kırdar’ın döneminde şehirci H.Prost’un plan düzenine göre bir plan uygulandı, Taksim Topçu Kışlası yıkıldı ve yerine Taksim Parkı ve Gezisi yapılmıştır. Bugün Taksim Platformu ve Gezicilerin savundukları, ceberut CHP’nin tek parti diktatörlüğü döneminde, hem vali hem de belediye başkanı olan bir zatın direktifleri ile uygulamaya konan Prost planıdır!
Bakalım; şimdi oranın, o tarihi mekanın bloklaşmasına Geziciler karşı çıkacak mı? Oraya stadyum yapılması akıl kârı değil aslında.. Kaldı ki, tarihi bir yapının yanına ondan yüksek yapı yapılamayacağına göre, idare mahkemesi yürütmeyi durdurma kararı verecek mi?
Bu konuda daha yazacak çok şey var.. Selâm ve dua ile..
yeniakit