Gana Muhabbeti

Hakan Albayrak

Aşanti kabilesinin hüküm sürdüğü Gana -nâmı diğer Altın Sahilleri-, 1870 yılında İngilizlerin işgaline uğradı. Topraklarını kurtarmak için otuz yıl boyunca muazzam bir gerilla savaşı veren Aşantiler 20. yüzyıl başlarında teslim bayrağını çekmek zorunda kaldılarsa da, işgal kuvveti Gana’da hiçbir zaman rahata eremedi.

1920’lerde yerli halkın temsilcileri bir araya gelerek, ülkelerini İngiliz idaresinden kurtarmaya azmettiklerini bütün dünyaya ilan ettiler. 1940’lı yıllarda bu gâyeye mâtuf olarak ülke çapında grevler ve nümayişler düzenlendi. 28 Şubat 1948’de başkent Akra’da silahsız protestocuların yayılım ateşine tutulması ve 63 kişinin öldürülmesi, Gana tarihinde bir dönüm noktası oldu. Barışçı protestolar kontrolden çıkarak ayaklanmaya ve yağmaya dönüştü. Köşeye sıkışan İngiliz idaresi sıkı yönetim ilan ederek Kwame Nkrumah gibi devrimci liderleri tutukladı. Nafile.

Ganalıların öfkesi dinmek bilmiyordu. Üstelik liderlerinin hapse atılması mücadele azimlerini kamçılamıştı. İngilizler ‘alttan almaya’ karar verdiler. Nkrumah ve arkadaşları serbest bırakıldı. Ayrıca, 28 şubat olaylarıyla ilgili bir soruşturma komisyonu kuruldu. 63 göstericinin ölümünden sorumlu olduğu tesbit edilen yetkililerin cezalandırılacağı taahhüdünde bulunan Londra, Gana’daki devrim hareketini bu gibi ‘jestlerle’ durduramayacağını kısa bir süre sonra anlayacaktı.

12 Haziran 1949’da Birleşik Halk Partisi’ni kuran Kwame Nkrumah, ülke idaresinin Ganalılara devredilmesinden başka hiçbir çözüm formülünü kabul etmeyeceklerini ilan ederek, “Eğer bu hakkımız teslim edilmezse ülkeyi felç ederiz: Grev, grev, yine grev!” diye meydan okudu.

İngilizler yerli halkın hükümette temsil edilmesini kabul ettiler. Bazı “ılımlı’ muhalifler bu tavizi yeterli bulurken, “İstiklâl, şimdi!” kampanyasını başlatan Nkrumanh, ülkeyi karış karış dolaşarak, milleti bağımsızlık için seferber etmeye başladı. Bu karizmatik liderin “Bütün iyi niyetli insanlara sesleniyorum; örgütlenin, örgütlenin, örgütlenin! Biz tehlikelerle dolu bir bağımsızlık mücadelesini emniyetli bir köleliğe tercih ediyoruz. Dönmek yok, hep ileri!” gibi nutuklarıyla galeyana gelen halk, 1 Ocak 1950’de genel greve gitti. İngilizlerin Gana’daki varoluş sebebini teşkil eden sınai ve ticari kuruluşların tamamında faaliyet durdu.

Sömürge idaresi bir kere daha sıkı yönetim ilan etti, Nkrumah bir kere daha tutuklandı - ve bu tedbirler bir kere daha boşa çıktı.

Bağımsızlığa giden yolu kapatamayacaklarını anlayan İngilizler, yönetimi tedrici olarak Ganalılara devretmek için gerekli düzenlemeleri yapmaya başladılar. Nisan-Kasım 1950’de mahalli seçimler düzenlendi. 19 Şubat 1951’de Gana’nın İngiliz valisi Noble Arden-Clarke, devrimci liderlerin tahliyesi için talimat verdi. Hükümet Konağı’na davet edilen Kwame Nkrumah’a hükümeti kurması teklif edildi. Nkrumah, İngilizlerin teklifini, tam bağımsızlık fikrinden asla vazgeçmeyeceği ve bu hedefe ulaşana kadar mücadele edeceği uyarısında bulunarak kabul etti.

Önce “Hükümet İşleri Lideri” (Leader of Government Business), 5 Mart 1952 itibarı ile de başbakan olan Nkrumah, ülkesini adım adım bağımsızlığa taşıdı. Gana, 6 Mart 1957’de bağımsız bir devlet olarak Birleşmiş Milletler’e kabul edildi.

***

Merhum Fethi Gemuhluoğlu’nun 22 Mart 1957 tarihli Arapgir Postası’nda neşredilen “Afrika’da yeni bir devlet: Gana” başlıklı yazısından:

“Güney-Batı Afrika’da halkının büyük bir kısmı Müslüman olan ‘Altın Sahilleri’ bölgesinde GANA adlı bir devlet kurulmuştur… Gana Devleti’nin idealist Başvekili Dr. Kvame Nkrumah, Akra’da Sunday Times Gazetesi’nin muhabirine verdiği beyanatta, “Gana devleti bazı müstemlekelerde ve diğer medenî memleketlerde cari olan ırk tefriki yüzünden ızdırap çekmekte olan zencileri mülteci sıfatı ile sinesine basmağa hazırdır” demiştir. Gana Başvekili, sözlerini yeni devletin Amerika Birleşik Devletleri ve Antiller de dahil olmak üzere bütün dünya zencilerini kabule hazır olduklarını ve Gana’nın bir çok yerlerde ızdırap içinde inleyen zenci ırkı için bir kurtuluş limanı olacağını belirterek bitirmiştir. Bu yeni devlet ve bu yeni kanaat, uyanan Afrikayı vuzuhla göstermesi bakımından da ibret ve dikkatle takibe yetecektir. Ganalıların bu mukaddes inançlarını kafalarında ve gönüllerinde, mekteplerinde ve işlerinde, bütün ibadethanelerinde ve eğlence yerlerinde, hattâ uzak kabilelerin acayip sihirbazlarının sözlerinde bile yaşatmalarını ve uyanık tutmalarını dileyelim. Akra’da yapılan şenliklerde Hükümetimizin de bir büyükelçimizle temsil edildiğini memnuniyetle belirtmek isteriz.”

Nereden çıktı şimdi bu Gana muhabbeti diye sorulduğunu duyar gibi oluyorum… Gana-Türkiye Dostluk Grubu mensubu bir grup Ganalı milletvekilinin Türkiye Büyük Millet Meclisi’ni ziyaretinden çıktı.

Türkiye-Gana diplomatik ilişkilerinin 60 senelik bir tarihi var, fakat evvelki gün gerçekleşen ziyarete kadar iki ülke parlamentoları arasında hiçbir temas olmamış. Bu bir ilk. Önemli.

TBMM Başkanvekili Yaşar Tüzün (CHP’li), Ganalı heyeti kabulünde yaptığı konuşmada, Gana’daki FETÖ okullarının Türkiye ve Gana için teşkil ettiği tehditten bahsetti. Dostluk Grubu Başkanı Sualihu Alhasan Dandawa’nın bu hususta  söyledikleri de önemli: “FETÖ ve okullarıyla ilgili olarak size güvence vermek  istiyorum. Bunun üzerinde çalışıyoruz. Cumhurbaşkanımız bu işi çok ciddiye  alıyor, bu konu üzerinde çalışıyor... Türkiye Gana’dır, Gana da Türkiye’dir. Türkiye’yi  etkileyecek herhangi bir şey Gana’yı da etkileyecektir. Türkiye eğer üzgünse, mutsuzsa, Gana da mutsuzdur.”

Batı Afrika’nın -genel olarak da Afrika’nın- en önemli devletleri arasında yer alan Gana ile “Türkiye Gana’dır, Gana da Türkiye’dir” dedirtecek kadar yakınlaşmışız, ne güzel. Halbuki, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Şubat 2016’daki Gana ziyaretine kadar Türkiye-Gana ilişkileri pek sınırlıydı. Afrika Açılımı’nın bereketine bakar mısınız?